Kapitalizm, cehennemler yaratıyor...
Zeynep Özden oyunun konusunun evresel olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Vahşi kapitalizmin acımasız emek sömürüsü ve insan ilişkileri yozlaştırması söz konusu. Ülkemizin hiç de yabancısı olmadığı bir sorun. ‘Ter’ 2015’te yazılmış, 2017 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazanmış yeni bir oyun. Yazar Lynn Nottage iki kez Pulitzer ödülü kazanan tek kadın yazar.”
Öznur Oğraş Çolak2000’li yıllarda ABD’de yaşanan büyük ekonomik kriz gerçeğinden yola çıkan yazar Lynn Nottage, Reading kentine gidip halkla yaptığı röportajlarla “Ter” oyununun temelini oluşturdu. Gerçek olaylardan yola çıkarak yazılmış olan oyun, kapitalist sistemin sömürgen vahşi tutumunu, işçi sınıfı dünyasından aktarıyor biz seyircilere.
Tiyato Pera’nın Pulitzer ödüllü yeni oyunu “Ter”in çevirisi ve yönetmenliğini Zeynep Özden üstleniyor.
Oyun, yoksul bir kent olan Reading’de, çelik fabrikasında çalışan, siyahi ve beyaz Amerikalı bir grup işçinin yaşamını konu alıyor. İş çıkışı toplandıkları, dertleştikleri, birbirlerini sevip kıskandıkları, dans ettikleri, bol içkili, cinsel göndermeli sohbetlerle eğlendikleri bar, oyunun asal mekânı. Oyunda Nesrin Kazankaya ve Başak Meşe performansları ile dikkat çekiyor.
Dekor tasarımına gelince oyunda kullanılan hareketli bar standının arka tarafının o kısımda oturan seyirci tarafından görülmesi ve tabii barmenin genellikle sırtının da dönük olması seyircinin görüş açısını engelliyor.
Kostümlerde beyaz ve siyah renkler oyunda siyah ile beyaz insan ayrımı için yapılmış. Oyuncularının ellerine doladıkları yine siyah ve beyaz olan bantlar ise oldukça yaratıcı.
Kısacası oyun, bol ödüllü kadın yazar Nottage’ın gözünden, Amerikan işçi sınıfına keskin ve duyarlı bir bakış.
Türkiye’de ilk kez Tiyatro Pera’da video görselliği eşliğinde sahnelenen oyunun yönetmeni Özden ile konuştuk.
BİR KENTİN EKONOMİK DÜŞÜŞÜ
Oyunun oluşum sürecinden bahseder misiniz ve neden bu oyun?
İki yıl önce oyunu okuduğumda çok etkilenip çevirme kararı almıştım. Oyunun kurgusu, karakter yaratımları, söylediği söz benim için çok çarpıcıydı. Çevirdiğim kadarını tiyatrodan arkadaşlarımla paylaştığımda, onların da benim heyecanımı paylaştığını gördüm. Geçen yıl oyunu okuma tiyatrosu olarak sahneledim ve metnin adeta orkestra için yazılmış olduğunu, dokuz karakterlik ensemble’ın eşit sorumlulukla oyunu var ettiklerini fark ettim ve oyuna sevgim daha da arttı. “Ter”, bir kentin ekonomik düşüşü ile eşzamanlı figürlerin de uçuruma yuvarlanışını; insanın, toplumun saygı gören, hayalleri, amaçları olan bir bireyi olmaktan nasıl birden bire “hiçe” dönüşebildiğini anlatıyor. Oyunun geçtiği Reading kenti ise, 2011 yılında ABD Nüfus Sayımı Dairesi’nce ulusun en fakir kenti olarak belirlenmiş. Eskiden ABD’nin endüstriyel kalbi olan, artık “Paslı Bölge” diye adlandırılan geniş bir alan içindeki kent, kapanan sanayi kolları, fabrikaların daha ucuz işgücü olan başka ülkelere taşınması nedeniyle giderek fakirleşmiş, nüfus azalmış, kentte suç oranı ve uyuşturucu kullanımı artmış. Eskiden çok güçlü olan sendikalar da etkilerini yitirmiş, ya yetersiz kalmış ya da patronların yanında yer almışlar. Tüm bunlar kuşaklar boyu aynı fabrikada çalışmış oyun kişilerinin inandıkları her şeyin birden ayaklarının altından çekilmesine yol açıyor. Siyahilerle beyazların bir arada olduğu bu yakın arkadaş grubu, ekonomik bir çöküşle karşılaşınca, daha önce söz konusu olmayan ırk ayrımı da büyük bir sorunsal olarak ortaya çıkıyor.
Sizce oyun neden daha önce Türkiye de sahnelenmedi?
Evrensel bir konu. Vahşi kapitalizmin acımasız emek sömürüsü ve insan ilişkileri yozlaştırması söz konusu. Ülkemizin hiç de yabancısı olmadığı bir sorun. “Ter” 2015’te yazılmış, 2017 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazanmış yeni bir oyun. Yazar Lynn Nottage iki kez Pulitzer Ödülü kazanan tek kadın yazar. Onun sesini Türkiye’de ilk kez duyurabildiğimiz için çok mutluyum. Nottage, ilk Pulitzer’ini 2009 yılında iç savaşın paramparça ettiği Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde, her türlü şiddete maruz kalan kadınları ele aldığı “Mahvolmuş” (Ruined) oyunu ile kazanmış. Tüm oyunlarını uzun araştırma süreçlerinden sonra, hatta bazılarını yerlerinde yaptığı röportajların sonucunda kaleme alan yazar, hep toplumdaki “ötekileri” ele almış. Genelde ırk sorunsalı, eserlerinin merkezinde yer almış. Bu nedenle henüz Türkiye’de oynanmamış olabileceğini düşünüyorum. Aslında etnik kimlikler, farklı ırklardan olmak yalnızca dışsal göstergelerden ibaret. Bu farklar ancak kışkırtıldığında ortaya çıkıyor ve bireyler çıkar savaşları için birer piyona dönüşüyorlar.
GÜNÜMÜZLE BAĞLANTILI...
Oyunun günümüz ile bağlantısı bana göre fazlasıyla var. Peki sizce?
Elbette var. Bizden oldukça uzak bir coğrafyada, yok olan ya da gücünü yitiren sanayi kollarında çalışan ve yaşamları yoklukla sınanan oyun karakterleri şu an dünyanın her yerinde yaşayabilirlerdi sanırım. Kapitalizm dünyanın her yerinde parasızlık ve yoksullukla çıkışsız cehennemler yaratıyor. Bunun dışında sanayi kollarının güçsüzleşmesi, sendikaların işlevsizleştirilmesi, ucuz, kaçak işgücü konuları da yine tüm dünyanın sorunu. Bunun için Kale Kayış Fabrikası Direnişi’nde, Gıda-İş’te, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nde işçilerle; Şişecam, Beykoz Deri Kundura ve Tekel İçki Fabrikaları’nın sendika temsilcileri ile görüşmeler yaptık. Oyun figürlerinin tüm sıkıntılarının geçmişte de şimdi ve burada da yaşanmakta olduğunu gördük. Bu görüşmelerden seçilmiş video görüntülerini oyun öncesi ve arasında fuayede sergiliyoruz. Oyunda Amerika’ya dair yaptığımız atıfların yanında aslında Türkiye’de de aynı tuzakların kurgulandığını ve aynı zorlukların yaşandığını göstermek istedik.