Kapandaki kuklalar
18. İstanbul Tiyatro Festivali'nin Kürtçe oyunlarından 'Daf', bölünmüşlüğü, nefret söylemini sahnede sorguluyor...
cumhuriyet.com.trNusaybin’de Suriye sınırında mayınların arasında top oynayarak büyüyen çocuklardan biri Aydın Orak. “Sınırın o tarafıyla bu tarafı arasında hiçbir fark yoktu. Aynı dil, aynı kültür... Sadece arada sınır ve mayınlar vardı” diyor, kendisinin ve Remzi Pamukçu’nun rol aldığı Tiyatro Avesta’nın yeni oyunu “Daf-Kapan”ın çıkış noktasını anlatırken.
18. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında ilk kez sahnelenecek bu Kürtçe oyunda, dünyanın herhangi bir yerindeki bir sınırın öte taraflarını koruyan iki askeri izliyoruz. Nöbet sırasında birbirleriyle yaşadıkları çatışmalar, mayın ve ölümlerle, korudukları sınır anlamsızlaşmaya başlıyor. Başka amaçlarla kurulan kapan, zamanla kendi kafalarındaki paranoya ve kapana dönüşüyor. “İki tane kukla asker aslında. Dünyadan haberleri yok. Sadece onlara tembihlenen bu sınırda duruyorlar. Ama o sınırı neden koruduklarının, emperyalist bir güce hizmet ettiklerinin bilincinde değiller. Bunun anlamsızlığı ve absürdlüğü üzerine kurulu oyun.”
Orak’ın Nusaybin’deki aile evi sınırın kenarında “Suriye manzaralı” bir apartman. “16 yaşıma kadar Nusaybin’deydim. Sınırda sürekli çocuklarla top oynuyorduk. Sınır telleri harap olmuş, mayının nereden başlayıp nerede bittiği belli değil... Top oynadığımız arkadaşlar peyderpey eksiliyor, oyuna gelmiyordu. Bu, bize normal geliyordu. Ne olmuş? Mayına basmış ya da mayın elinde patlamış. Bugün düşündüğümde dehşet verici” diyor.
Ölen askerler, insanlar, mayınların çocukların bile oyuncağı haline gelmesi, bu sürecin olağanlaşması üzerine de şunları söylüyor Orak, “Mesela Diyarbakır Silvan’da okullarda çocuklara bir mayın neye benzer, gördüğünüzde ne yapmalısınız gibi dersler veriliyor. Böyle olunca sınır boyunda mayının patlaması da olağanlaşıyor, bir askerin elindeki silahı ateşlemesi de...”
İskeleti Orak’a ait olsa da içeriğin geliştirilmesi ve düzenlenmesi konusunda metin, yönetmen Murat Garipağaoğlu’nun elinden geçiyor. Garipağaoğlu oyun için “Kimseyi üzmemek, kırmamak değil derdimiz” diyor, “Tam tersi şimdi insanları rahatsız etmek, kafaları karıştırma zamanı.”
Dünyanın birçok yerinde Hindistan’da, Pakistan’da, Güney Afrika’da mayın sorununun yaşandığını belirterek oyundaki iki asker karakterin Kürt - Türk ayrımı üzerinden düşünülmemesi gerektiğinin altını çiziyor. “Dünyanın herhangi bir yerindeki iki asker vurgumuz da ondan. Karakterleri bir Kürt ve Türk gibi düşünmedik. Aynı dili konuşan, bir kültürü paylaşan insanlar gibi düşündük. Bu olguya yeniden, daha geniş bir mercekten bakmasını istedik insanların.”
Sahnede, sınırın iki yanındaki askerleri ayıran teller izleyicileri de ikiye ayırıyor, diyor Garipağaoğlu. “Aynı bu toplum gibi” diyor, “Her açıdan iki bölünmüşlük var. Olgular devlet eliyle ikiye ayrılmış galiba, o yüzden rahat kapanmıyor. Biz sanatçılar olarak bu aptallığı ortaya çıkarmak, bu erkek egemen, testosteron yüklü hali görünür kılmak istiyoruz. Bu sınırlar, mayınlar bir sonuç. İnsan askere gittiğinde de bunu net görüyor. Bu ülke büyük bir nefret söylemiyle beslenmiş. Asıl, kültürün içindeki nefret söylemi temizlenmeli.” (Oyun bugün ve yarın Türkçe üstyazıyla saat 20.30’da garajistanbul’da)