Kapaklara can veren adam

Utku Lomlu Can Yayınları için ürettiği Camus’nün ‘Bütün Oyunları’ ve George Orwell’ın ‘Paris ve Londra’da Beş Parasız’ kitaplarının kapak tasarımlarıyla 49 ülkeden katılımın olduğu Amerika’daki 62. The Type Directors Club Tasarım Yarışması’nda ‘Certificate of Typographic Excellence’ ödülüne layık görüldü.

Ezgi Atabilen

Tasarımları düzenlenecek sergiyle dünyanın kültür kentlerini gezecek Utku Lomlu’yla kitap kapağı tasarımcılığı, kapakların üretim süreci, yayınevi ve editör beklentileri, iyi tasarım tüyoları ve işin handikaplarına dair söyleştik.

* Her ay ortalama kaç kitabın kapağını tasarlamakla sorumlusunuz? Bu süreçte her kitabı satır satır okuyacak zamanınız oluyor mu?

Belki inanmayacaksınız ama ayda en az 18 kitabın kapağının tasarlanmasından sorumluyum. Bunun yanı sıra kurucusu olduğum ajansı idare etme gibi bir yüküm de var. Bu yoğunlukta her kitabı satır satır okumak mümkün olmuyor. Çoğu zaman katıldığım yayın toplantılarında editörlerden aldığım brief doğrultusunda, mümkünse bazen yazarlarla birebir görüşerek, bazen de kitaba hızlıca göz atarak ilerliyorum. Bu kitaplardan bazıları dizi formatında olup nispeten daha çabuk çözülse de bazılarının tasarımları günlerce sürebiliyor. Ama hiçbir zaman yurtdışındaki gibi çok geniş zaman aralıklarına sahip değiliz.

* Kapak tasarımını yapacağınız kitabın basımı öncesi editörle aranızda nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Editörün beklentileri neler oluyor?

Editörler, kapak için bir brief hazırlayıp bunu yayın toplantılarında paylaşıyorlar. Briefte yazara ve kitaba dair genel bilgiler, çeviri bir eserse kitabın farklı dillerde yayımlanmış kapakları ya da editörün kendi bakış açısıyla sunduğu çeşitli kapak önerileri bulunuyor. Briefin yetersiz kaldığı durumlarda ya da editörün önerilerinden bağımsız farklı bir bakış açısıyla hareket etmek istediğimde tekrar görüşüp durumu değerlendiriyoruz.

* Aynı kitap için tasarlanmış diğer kapak tasarımlarınızdan görsel hafızanızı yalıtmayı nasıl beceriyorsunuz?

Çok zor bir durum bu. Mesele sadece görsel hafızayı yalıtmak da değil… Yaptığım işin üstüne bir şey koymam gerekir diye düşünüyorum. Biraz baskı yaratan, sancılı bir süreç. Bunu da daha önce kullandığım tasarım dilini değiştirip, yeni anlam arayışları ve farklı bir bakış açısı yakalamaya çalışarak aşmaya çalışıyorum.

* Kapak tasarımına oturduğunuzda aklınızdaki başlıca sorular, hareket noktaları neler oluyor?

Edebiyat türü için konuşuyorsak çoğu zaman çıkış noktam kitaptan daha önce yazardır. Yazarın kimliği, yaşadığı dönem, bu dönemin kültür ürünleri, kullandığı dil, edebiyata ve sanata etkileri, etkilendikleri, belki de en önemlisi hayatla olan derdi… Bunlar genel bir perspektif verir. Daha sonrasında kitap özelinde düşünmeye başlarım. Bu noktada da aynı şekilde dönem, karakterler, kurgu devreye girer. Üretim sürecinin çoğu doğru dili yakalayabilmek adına bir nevi tanıma/tanışma ve araştırma faslıyla geçiyor diyebiliriz.

* Kafka'nın ‘Dönüşüm’ü, Marquez'in ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ ya da Orwell'ın ‘1984’ü için yeni bir kapak tasarlarken yapıtların kendileri gibi siz de tasarımınızla geçen zamana kafa tutuyorsunuz aslında.Klasikleşen bir yapıta kapak tasarlamanın handikapları neler?

En büyük handikapı okurun algısı ya da önyargısı diyebiliriz. Evet bu eserler bir yandan zamana kafa tutuyor ama öte yandan da okur, metinle kurduğu duygusal bir bağın sonucu olarak onun okuduğu yerde olduğunu bilmek istiyor. Bu yüzden değişim kolay olmuyor… Biz yazar fotoğrafını alıp kapak üzerinde bir çerçeveye oturtarak yaptığımız “klasik eser  kapağı”yla o eserleri kitapçılarda ulaşılması zor, tozlu raflara doğru iterken, yakın zamandan bir örnek olarak Penguin Books ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ için hazırladığı modern kapak tasarımıyla Tanpınar’ı dünya üzerinde genç ve yeni okuyucularla buluşturuyor.

Statükocu anlayış kırıldı


* Türkiye’deki ve uluslararası yayıncılık sektörünün kitap kapağı ve tasarımcısı algısı, varsa bakış açılarındaki farklar ve problemler nelerdir?

Türkiye’de son on, on beş yıla kadar istisnalar hariç piyasada hakim olarak kitap kapağı değil yayınevi kapağı vardı. Buna paralel olarak da kitabın kendisinden çok yayınevi takibi yapan bir okur profilinden de söz edebiliriz. Bunun iyi ya da kötü yanları tartışmaya açık bir konu olmakla birlikte bu koşullar içerisinde kapak tasarımının ya da tasarımcısının çeşitliliğinden bahsetmek pek mümkün değildi. Yayınevleri için kapak da tasarımcı da geri planda, fuzuli bir harcama olarak kalıyor, kendini ön plana koyan ve hızlı üretilebilen kapaklar tercih ediliyordu. İnternetin yaygınlaşma süreciyle bilgiye daha kolay ulaşma, değişen piyasa koşulları, yeni butik yayınevlerinin doğuşu vs. bu statükocu anlayışın kırılmasına ve değişime yol açtı. Bugün artık hem okur hem de yayınevleri için kapak daha fazla öneme sahip. Biz de bu sayede kitap kapağı tasarımcısından ve dünyayla boy ölçüşen tasarımlardan söz edebiliyoruz.

* Radyo programcılığı, haber editörlüğü ve felsefe eğitimi gibi sosyal formasyonlardan sonra görsel bir iş yapma tercihiniz nasıl gelişti? Tüm bu deneyimler ve özellikle felsefe eğitiminin kitap kapağı tasarımında size katkıları oldu mu?

Bir gün kendime öylesine ‘ben bu işi yapmalıyım’ dedim ve garip bir şekilde, çeşitli tesadüflerin de katkısıyla, kendimi gerçekten bu işi yaparken buldum. Aslında hayatımda tam her şeyi yoluna koyduğumu sanmışken, BBC’nin o dönemki yayın haklarını da elinde bulunduran Radyo Foreks’de işten çıkarmalar olmasaydı, peşi sıra Özgür Radyo da 6 ay kapatma cezası almasaydı şimdi belki de habercilik ve radyo serüvenim devam ediyor olurdu. Kitapla ve metinle hep iç içeydim, radyo süreci de sanırım bunu biraz daha olgunlaştırdı. Felsefenin ise sorgulamayı ve analitik düşünmeyi öğretmesinin yanı sıra her zaman daha iyisini, daha fazlasını aramak ve var olan cevaplarla yetinmemek yönünde bir katkısı oldu.


‘Bırakın sanat yapacağım!’


* Kitap ‘kapak’lanıp basıldığında ticari bir ürüne dönüşüyor aslında ve siz o ürünün ambalajını üreten kişi olarak - kapağına bakarak kitap alan okur sayısının hiç de az olmadığını da düşünürsek - kitabın satışında çok önemli bir rol oynuyorsunuz. Kapak tasarlarken okurun ilgisini çekecek numaralardan uzak durmak mümkün mü, yoksa tüm mesele zaten okurun ilgisini çekecek bir tasarım üretmek midir, yahut okurdan ziyade yapıta mı yakın durmalıdır kapak tasarımı?

Sizin de söylediğiniz gibi kapakların kitabın satışına etkisi yadsınamaz bir olgu. Eğer kapağını tasarlayacağım kitap satış kaygısı taşıyorsa ve yayınevi de bu amaçla okurun ilgisini rafta daha fazla çekmek istiyorsa, ‘hayır bırakın ben sanat yapacağım’ diyemezsiniz, fakat belli estetik değerleri de mutlak gözetmek gerekir. Ancak ticari kaygıların daha geri planda olduğu kitaplarda daha bağımsız hareket etmek, daha kendinizden işler çıkartmak ve satıştan çok yapıta yakın durmak mümkün olabiliyor.

* Kapağında ‘aşk’ kelimesi geçen kitapların çok satması gibi, kapak tasarımında da uygulanan belli başlı ticari numaralar var mıdır?

Bazı yayınevleri yerli yersiz altın, gümüş varaklar, kabartmalar, parlak lak ve kağıt kullanımıyla kitabın daha fazla satacağını düşünüyor olsa da ben bunun satışa çok fazla etki ettiğine inanmıyorum. Tam tersi bunun o kitabın okur kitlesini daraltan ya da belirleyen bir hareket olduğunu düşünüyorum. Yazarın adının önemli olduğu kitaplarda yazar adının, kitap isminin ilgi çekiciliği olduğu kitaplarda kitap adının öne çıkması ve kapaktaki görsel, renk, tipografi uyumluluğu, yalınlık ve kapağın kitabın hedef kitlesine hitap etmesi bence satış için yeterli bir formül.

* Yayınevinin, editörün beklentileri ve satış kaygısının tasarım sürecinde üzerinizde baskı oluşturduğunu hisseder misiniz?

Kendi adıma, satış kaygısıyla çalışan yayınevlerinde ya da kitaplarda bu durumu baskı olarak hissettiğim ya da bu kaygıyla tasarıma müdahele edilmek istendiği anlar oldu tabi. Bunlarla nasıl başa çıkmanız gerektiğini zaman içerisinde öğreniyorsunuz.

* Tasarımlarınızda okurun hayalgücüne müdahale etmeyecek tercihleriniz dikkat çekiyor. Okurun metni sizin yarattığınız imgelemle birlikte okuması riski de büyük bir handikap değil mi?

Teşekkür ederim… Kesinlikle. Özellikle yüz göstermekten kaçınıyorum. Filmin sonunu söylemek gibi geliyor bana. Yazarla okurun hayal gücü arasına mümkün olduğunca girmemeye çalışıyorum.

* Tarafsız bir gözle, tasarladığınız kapakların başarısını neye bağlıyorsunuz?

İçimdeki heyecanı kaybetmemeye… Tüm kaygılardan uzak keyif alarak tasarladığım, ortaya da iyi ve farklı bir iş çıkarttığımı düşündüğüm kapaklar beni bu işe başladığım ilk zamanlardaki kadar mutlu edip heyecanlandırıyor.

* Yerli ve yabancı edebiyatta ‘keşke ben yapmış olsaydım’ dediğiniz kapak tasarımları neler?

O kadar çok var ki, birini söylesem diğerine haksızlık etmiş olurum sanırım.

* Peki kendi tasarımlarınız arasında gözde(leri)niz hangileri?

İlk aklıma gelenler: ‘Underground’, ‘1984’, ‘Camus’, ‘Sartre’, ‘Marquez’ ve ‘Çehov’ serileri.