Kamu Yararı Kişi Yararı İkilemi

cumhuriyet.com.tr

Kamu yararı kişi yararını kapsıyor da kişi ve zümre yararları, çoğu zaman ve yerde kamu yararını tam karşılamıyor. Bitti gitti derken gündeme gelen “ulusal devleti yeniden inşa” söylemi başka nasıl açıklanabilir ki?

Yarar, toplum hayatında farklı biçim ve kavramlarla gündeme getirilen çözümsüz ikilemlerden biri, belki başlıcasıdır. Farklı biçim ve kavramlar: Devlet-millet, cemiyet-fert, toplum-birey, çoğunluk-azınlık olabilir. Felsefe ve metafizikte birlik mi çeşitlilik mi? Ortak ve çözümsüz sorun: Hangisi önceliklidir? Yumurta-tavuk bilmecesi gibi hangisi önce gelir? Doğru yanıt: birbirinden çıkmadılar, evrimle birlikte geliştiler. Toplum mu birey mi? Toplum bireylerden oluşur ama toplum/topluluk (cemiyet /cemaat) olmazsa birey/fert nasıl yaratılabilir? Sorun: Hukuk dilinde kamu yararı ve kişi; siyaset söyleminde devlet ve yurttaş; ekonomi kuramında bireycilik ve toplumculuk olur. Hepsinin ortak paydasında “yarar” kavramı egemen gibidir. Bizim sözlüklerde “kamu” kavramına öncelik verilmiştir: TDK’nin Türkçe Sözlük’ünde 15, İmla Kılavuzu’nda 25; TÜBA’nın Bilim Terimleri Sözlüğü’nde 75 “kamu” maddesi var.

Felsefe öğretmenimiz sosyoloji dersimize girdi (1943) ve yaz dedi: “Soru 1. Devlet nedir?” ... “Yaz, Cevap 1. Devlet, milletin hükmi şahsiyet (kişilik) kazanmasıdır!” Gıkladım. Öğretmen niye güldüğümü sordu. Kendime dedim, ‘Hükmi Şahsiyet’i bilmiyorum da. “O,” dedi: “17. sorunun cevabıdır.” Böyle bilim olmaz, deyip sosyolojiyi boşlamıştım. Yıllar sonra cevabın doğru, yöntemin yanlış olduğunu fark ettim. İki türlü şahsiyet / kişilik var: gerçek insan kişiliği ve devlet gibi hukukla yaratılan hükmi şahsiyet veya tüzel kişilik. Hangisi önemli ya da öncelikli? Gökalp ve Akçura, ‘Devlet, millet ve halk için vardır’ görüşünde uzlaşırken, “kamu’nun önceliği” sorununa girmediler; oysa Orhan Hançerlioğlu, hukuk felsefesi açısından, kamu yararının birey veya kişi yararından üstünlüğünü savundu. Anayasalar “hukukun üstünlüğü ile kamu yararına” öncelik verdi.

Hukuk üstün değilse, adaletin gücü, yerini güçlünün adaletine bırakır ki bu demokrasinin sonu, otokrasinin / monarşinin başlangıcı olur. Bu ara kesitte bir soluk alıp yararlar ikilemine dönersek...

Amaç, herkesin, kamunun, huzur içinde mutlu olmasıdır. Soruna eğitim ve aile kurumlarıyla yaklaşan bilge Konfüçyus, “Devlet iyi yönetilirse herkes mutlu olur” diyor. Serbest pazar ekonomisiyle mucizeler yaratan Uzakdoğu ülkeleri, girişimi serbest bırakırken pazarı asla serbest bırakmadılar. Hatta Polanyi’nin önerisine uyarak pazarın serbest bırakılamayacağı görüşünü savundular. Japon töresi şöyle der: “Kamu güçlü, sağlıklı olursa, kişinin çoğu sorunlarını çözebilir de, kamu sağlığı bozulursa, varlıklı kişiler, güçlü kurumlar, kamu sorunlarına kolay çözüm üretemezler.” 2007’den bu yana yaşanan küresel krizler bu tarih dersini yeniden doğrulamış bulunuyor.

Yıllar önce Almanya’da düzenlenen “Geleceği, Geçmişten Kurtarma” konulu bir deneme yarışmasına katılmıştım. Sonuçlar açıklandıysa da bana ulaşmadı. Geçmiş ve gelecek, insanın icat ettiği “zaman” kavramının karşı uçları olduğuna göre, zaman tünelinde ışığı geçmişte bulma umudu tümden kırılmasa bile, geçmişin gelecek üzerindeki etkileri ile güncel bazı sorunların çözümünü geçmişte arama eğiliminin belki ve bir ölçüde sınırlanabileceğini savunmuştum.

Zira kamu yararı kişi yararını kapsıyor da kişi ve zümre yararları, çoğu zaman ve yerde kamu yararını tam karşılamıyor. Bitti gitti derken gündeme gelen “ulusal devleti yeniden inşa” söylemi başka nasıl açıklanabilir ki?