Kalelerden sonra ‘Toprak’ın da efendisi

Aldığı ödüllere her gün bir yenisi eklenen, şimdiden 25 uluslararası ödülü bulan Sevgi Hirschhäuser’in çektiği Toprak filminin deneyimli başrol oyuncusu Numan Çakır’la film ödüller almaya başladığında konuşmuş ama gündemin ağırlığından bir türlü sizlerle buluşturamamıştık. O, bu süreçte bir de Rutkay Aziz’den ÇASOD (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği) Başkanlığı’nı devraldı. Şu aralar oynadığı dizisi Arıza, yüksek reytinglere ulaşıyor. Fotoğrafçılık ve futbol gibi farklı alanlarda da kendini kanıtlayan oyuncu, set arasında sorularımızı yanıtladı.

Emel Seçen

- Hem futbol hem fotoğrafçılık hem de sinema. Önce Amerika’da bir gecede “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazanmanıza neden olan yönetmen Sevgi Hirschhäuser’in Toprak filminin başrolü. Ne hissettiniz?

Çok onur verici. Zaten set ortamı, Antalya’da çok doğal gelişti. Samimiyet hâkim olunca başarı kaçınılmaz oluyor. Aslında final sahnesinde, gerçekten o ıstırabı yaşadım. Kırsal ve çaresiz kalmış insanların sesi olmak, oyuncu olarak da insanların kıyımlarına, haksızlıklarına rağmen... Bizi güçlü kılıyor. Ben sporcu kafasına sahibim. Dolayısı ile bir futbolda oyun sırasında tüm oyuncular, kaleciye arkasını döner. Ama tek kalsa da kaleci, yeri geldiğinde hem maçı kurtaran hem kaybedeni olabilir. Ben ödülümü, önce ekibimle alıyorum. Bu başarıda ve gelecek tüm başarılarda bu bir bütün. Ayrıca tüm haksızlıklara uğramış, anlaşılamamış insanlar olarak anlamlı.

KİTAPLAR EN BÜYÜK SERVETİM

- Biz, sizi birçok dizi ama öncelikle son dönemin başarılı dizilerinden Arıza ile tanıyoruz. Yarattığınız karakter başka bir karakteri canlandırmanıza sebep oluyor. Üstelik de, kötü adam rolü. Nasıl oldu? Ve kötü adamı oynamak zor mu?

Evet, “Benim adım Gültepe” de Refik ve “Kızlarım İçin” de Zübeyir teklifi. İkisi de kötü karakterler ancak ben hep “hayatta iyi olmak güzeldir fakat oyunculuk olarak kötüyü oynamak daha zordur” düşüncesindeyim. Bunu sahneye ve perdeye aktarabildiğimi düşünüyorum. Yüreğiniz ile zıt bir olguyu harmanlamak insanı sarsan, yoran olgular. Dolayısı ile hiçbir emek kolay olmuyor. Çekimlerinde, her kareden aynı sahneyi, bıkmadan ve aynı şekilde sunmak bizim işimiz. Oyunculuğun hem güzel hem zorlayıcı yanları bunlar. Fakat esas önemli olan perdenin ya da dizinin dışına çıkabilen, yani insanın beslediği bilinçli ya da bilinçsiz kötülük. Ben şahsen böyle olmaktan kitaplar sayesinde kurtuldum. Benim olmazsa olmazım, ailem ve kitaplarım. En büyük servetim kitaplarım. Bunda da en büyük pay sahibi, annemdir.

- Annenizin hayatınızdaki rolü?

Biz Kafkasya, Abhaz göçmeniyiz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1867’lerde ilk başlayan ve Rus yönetiminin, Çerkez ve Kuzeybatılı Kafkasların, göçleri bölge üzerinde etnodemografik sarsıntının bedelini ödeyenlerden. Sonra bildiğim yer Kocaeli, Düzce. Okul çağı geldiğinde Türkçem kırıktı. Annem buna çözümü, önüme ansiklopedileri yığarak çözdü. Gerçi sisteme bakış sorunum ve hayatı algılayış şeklim, o zamanlarda da karşıma çıktı. Disiplin sorunu olarak algılandı. Ülkemizde anlaşılmak hiç kolay değil. Anneme bir futbol maçında tribünlerden küfür ettiklerinde, o tribüne uçtum ve hakkını verdim. Herkes haddini bilecek.

- Sinemaya nasıl geçtiğinizi de anlatın. Kemal Sunal’la ne oldu aranızda?

Yıl 1992, yer Beyoğlu. Rahmetli Kemal Sunal’ı gördüm ve dedim ki: “Vefa Spor diyorsunuz, ama maçlarda sizi göremiyoruz.” Ertesi hafta gelmişti. O bile benim için kıymetli. Bana “Fiziğin iyi, güzel konuşuyorsun. Sen, oyuncu olacaksın!” diyen ilk kişi.

- Sonrasında hayat sizi Memduh Ün’le, Atıf Yılmaz’la, Bedri Baykam’la tanıştırdı. Ve sinemaya geçişinizde yol gösterici oldu.

Bedri Baykam ile tanışmam da o sürece denk gelir. Her ikisi de oyuncu olmam konusunda beni teşvik etmiştir.

- Etkileyici bir performans ile izlediğimiz “Kaledeki Yalnızlık”ta başrolü henüz ergen denebilecek yaşlarda, Tolga Sarıtaş ile paylaşıyorsunuz. Ve rastlantı bu ya, yıllar sonra hayat, “Arıza” dizisinde sizi yeniden bir araya getirdi. Sette neler yaşanıyor?

Arıza dizisinin seti çok iyi gidiyor. Ahmet Mümtaz Taylan’dan tutun da tüm ekip arkadaşlarımız, sahne önü ve makyözden ışıkçısına, servis ve catering hizmetine kadar ekip çok iyi. Tolga, ile birlikte ışıldamışız ve yine tesadüf birlikte parlıyoruz. Birimiz iyi, birimiz konsorsiyum tarafı olarak. Sözün kısası, yine kötü rol.

- Gelelim ÇASOD ve festivallere, ne umdunuz, ne buldunuz?

Rutkay Aziz ustadan sonra başkanlık görevini yerine getirmeye çalışıyorum. Hepimiz bir bütünün parçasıyız. En iyi, en adil olan gerçekleştiğinde ancak hepimizin aynı oranda ve aynı değerde memnuniyeti mümkün. Sanatı anlamak için daha da okumak ve kimseyi yargılamadan ve de ötekileştirmeden bakabilmek önemli. Ne umdum, ne buldum? Ülkemiz üzerinden konuşursak, ülkemizin yüz akı, örnek vereyim siz sormadan, Nuri Bilge Ceylan. Yurtdışında adını herkes biliyor ancak ülkesinde, 3 ya da 5 bin kişi izliyor. Bunların hepsi tanıtım kadar destekleyenler ve eğitimle de alakalı. Ahlaksızlık ya da çöküşe neden olacak türde algı yaratacak malzemeyi sunmak ya da sunmamak, eğitimli hatta aydın diyebileceğimiz, sanatı da içine alan kısmı kapsıyor. Bana dokunmasın, diyemezsin. Toplumun hangi köşesini temsil etse, onun muhakkak başka bir köşesi var. Dolayısı ile bütünü kapsamalı. Bugün sinema, sinema emekçileri. Dizi ve dizi emekçilerini koruyan standartlar, bu kesim tarafından oluşturuluyor. Ve bunlar yarının standart çizgilerini belirliyor.

- En çok oynamak istediğiniz karakter dersek?

Hasan Sabbah ve engelli bir birey. Yoğun set ortamında bize vakit ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Futbol başarılarınız kadar sanat hayatınızda da ulaşmak istediğiniz hedefiniz gerçek olsun.

- Futbola nasıl başladınız, neler yaşadınız?

Bir aile dostumuz vesile oldu. Ama ben sakar bir çocuktum, kaleye koydular. Elime çok büyük gelen eldivenler verdiler. İşte her şey orada başladı. Herkes ileri koşarken orada beklemek ve bir geri pas ile karşı takımın benim üzerime gelmesi, beni kaleci yaptı. Kurtarıcı ve iyi de oldu. Böylelikle namım, atlayış zıplayış ve eldivensiz bile top yakalamaya, takımımı korumaya çalışırken “Deli Numan”a çıktı. O günlerin hatıraları ellerimde saklı. Bazı kadınların pırlanta hayali, benim ise emekle kazanılmış platinlerim var. 8 yıl Karagümrük Spor’da oynadım. İkinci evim diyebilirim.

AYDINLIK BİR TOPLUM MESELESİ

- Peki, başrolünü oynadığınız Cemal karakteri, TOPRAK filmi ile yaklaşık 3 ay kadar önce Amerika’da, “En Yetenekli Yönetmen / En İyi Drama/ En İyi Görüntü Yönetmeni/ En İyi Film ve size taktim edilen “29. Woods Hole Film Festivali ve 10. Oceanside UluslararasıFilm Festivali’nde bir gecede “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü aldı. Ancak henüz 27 yaşında olmasına ve hiçbir destek olmadan bağımsız film yapabilmeyi en iyi şekilde temsil eden Antalya’lı bağımsız film yönetmeni Sevgi Hirschhäuser’ın kaleme aldığı, yönettiği ve yapımcılığı üstlendiği “Toprak”, geçen hafta Almanya’nın HOF Uluslararası Film Festivalinde, de ödül alarak Türkiye’nin bu festivalde ödül kazanan ilk yönetmeni oldu.

Bu sen ben meselesinden öte “gelecek, aydınlık bir toplum” meselesi.