Kaktüs Yalamak

Başka Bir Yerde Selçuk Demirel'in son albümü. Kendisi başka bir yerde olmalı. Burada yok. Çizimlerine bakılırsa bambaşka bir yerde. Demek ki Selçuk hem kendisi hem de bizim için yeni şeyler düşünüyor ve çiziyor. Kara mizah mağarasının galerilerini genişletiyor ve bizi de kitabıyla açılışa davet ediyor.

cumhuriyet.com.tr

Selçuk’un karikatürlerine, desenlerine baktıkça, kaktüs yalamış gibi olursunuz. Acıya bakışınız değişir. İronik yaklaşımı sizi “Başka Bir Yere” götürür, dönüş yolunu size bırakarak. Dönüş serbest, isteyen istediği yere/yerden dönsün.

“Başka Bir Yerde” Selçuk Demirel’in son albüm kitabı. Kendisi başka bir yerde olmalı. Burada yok. Çizimlerine bakılırsa bambaşka bir yerde. Demek ki Selçuk hem kendisi hem de bizim için yeni şeyler düşünüyor ve çiziyor. Kara mizah mağarasının galerilerini genişletiyor ve bizi de kitabıyla açılışa davet ediyor.

Bu kitap da diğerleri gibi tematik, benzer konuların, durumların, hallerin çeşitlemeleri işlenmiş. Baştan sona figürlerin haleti ruhiyesinden oluşan bir atmosferi var. Tek, ikili, üçlü gruplar halinde insanlar sokaktalar. Ayna yerine birbirlerine bakıyorlar. Çok benziyorlar. Biraz da şaşkınlar bu durumdan. Gövdeleri kibrit çöplerinden, farklı boyutlarda yanmış, ama illa ki yanmış. İçinden içinden gülüyor, hatta kahkaha atıyor, “kibrit çöpü kılıklı insanlar”.

Gölgesi merdiven olan insanlar, kendilerinden mi kaçıyorlar? Kuş gagası kafalılar var etrafta. İnce uzun karga ve leylek burunlular. Ne anlatıyor bize Selçuk? Doğa tamamen tükendiğinde insanın başına ne geleceğini mi? Ne olacağını mı? Başka bir yerin aksi düşüyor desenlere. Ayna metaforu hiç bitmiyor. Sanat yine bir erken uyarı sistemi gibi çalışıyor. Dünyayı karantinaya alamayacağımıza göre, ne yapacağız!? Sanata sığınacağız her zamanki gibi.

Kitabın sol sayfalarında tekil, sağ sayfalarında çoğul kişiliklere yer verilmiş genellikle. Spiralli defterlerden koparılmış sayfalara çizilmiş desenler, film şeridine benziyor ilk bakışta. Kızılderililer, kanatlı melekler, Fernando Pessoa’nın fötr şapkalı haline benzeyen adamlar geziniyor ortalarda. İkisi önde, ikisi kitabın sonunda olmak üzere, dört adet Pessoa fragmanı seçmiş Selçuk.

İnsanın Kara Karnaval Hali

“Bu kitapla ilgili çalışmalarımı bitirdiğimde, bir kitap maketi görünümündeki bir deftere yapılış sırasıyla yapıştırıyordum. Neredeyse çalışma defterindeki sayfa sayısı kadar bir desen miktarı ile sonuçlandı. Oluşan bu orijinal maketteki resim sırası ile kitapta neler olup bittiğini anlamak zor oluyordu. Bu sefer yapılış sırasıyla değil de anlam ve ifade sırasıyla yeniden metinleri yan yana getirdim. Yaptıklarımın bir sunum yazısı gerektirdiğini düşündüm. Dünyalarına yakınlık duyduğum birkaç yazar ve şairin etrafında dolandım. Fernando Pessoa’nın Fragments d’un voyage immobile (Hareketsiz Bir Yolculuğun Kırıntıları) kitabından, bu kitap için yaptığım bir iki alıntı sanki bu kitap için yazılmıştı” diyor Selçuk bir söyleşisinde.

Suya yansıyan gövdeler, titreyen bir gölün canlanmasını sağlıyor sanırım. Suda boğulan adam, insanlardan oluşan bir portre, abide kanatlı melekler... Hazerfen Çelebi Defteri’nin günümüz yorumu gibiler. Kitleler, kalabalıklar, pankart taşıyanlar... 1 Mayıs alanı gibi bazıları... Alev kanatlı insanlar gibi bazıları...

Herkes, hem kendisi hem gölgesi... Bazılarının yakın detayları var. Bazıları kanatlarından çarmıha gerili İsa adeta. Rüzgârgülüne dönüşen adam. Devasa örümcek ve sivrisinekler var. Ortalık onların yaşayabildiği bir bataklık gibi diyebilir miyiz? Hiçbir yere ulaşmayan merdiven de eksik değil elbette. Kara mizahçılar ve merdivenleri...

Bir kibrit çöpü gibi yanmış ve boynunu kapkara bükmüş insanlar. Kibrit çöpü kalıcı değil ama, Selçuk sanatın ölümsüzlüğünü katmış bu kolajlara. Çok az renk kullanılmış. Sonlara doğru deniz giriyor kadraja ve mavi... Tek ayakları üzerinde dans eden insanlar. İnsanların ellerinde tuttukları pankartlar, film ferforeleri gibi duruyor. Yeşil, kırmızı ve mor pankartlar. Kalabalık insan grubunun detayları. Neden bu kadar çok tek ayaküstünde duran insan var? “Adım”ın her türü var sanki. Duruş, adımlayış, uçar ayak, uçar adım, koşar adım... Tanklar giriyor sonra sayfalara tüm karalıklarıyla...

Selçuk son kitabını şöyle özetliyor: “Kitabı önceden bir bütün olarak düşünmedim. Çalışmaya başladığımda bir kitap olacağını bile bilmiyordum. Spiralli küçük bir deftere günde beş ya da altı, bazen daha az aralıksız desenler çiziyordum. Ortak noktaları küçük insan figürleri olmalarıydı. Çizerken önceden planlanmış fikir ve düşünce peşinde olmamaya çalıştım. Her desen kendi bütünlüğüyle oluştu. Bu yüzden bir arayışın kitabı denemez.”

O, içinde olan biteni anlatsa da, olan biten olup bitmeye devam ediyor, edecek. Anlatma ihtiyacı buradan geliyor belki de... Kaktüs yalayan mutlu azınlığa ait olanlar, bu dünyadaki alevden nasiplerini de almış görünüyorlar. Kaktüs yalayıp dondurma yedim, demek istiyorum kitabı kapatınca.

Aşk ılıman olur mu? Genelde bu yanık kafalı adamları âşık olarak algıladım.

“Başka bir yerde”, inecek var dedim içimden! Aşkın ateşi yakmış o çöpten adamları, kadınları. Kırmızı ve siyah renklerin hâkim olduğu bir kapağı var kitabın. Bunlar da aşkın renkleri. Sevgi ve nefret renkleri. Desenin içindeki yansımalar da canlılık katmış bu yanık insanlar diyarına. Siyah, karaltı, yanmış olan, kara, kapkara, karamsar, karanlık gibi anlamların çoğu var bu albümde. Ve aşka dair ne varsa, bu yangından çıkacak karşımıza.

Gölgesi kendinden haşmetli tipler var kitabın başka yerlerinde. Korkuluk gibi, kollarını iki yana açmış adamlar. “Küçük insan figürleri” diyor kendisi. Sıradan, sokaktaki insan... Onun hikâyesi... Gördükleri ile çizdiklerinin farklılığı ve farkındalığı. Ağaç, Kızılderililer, kovboylar, panzerler, yürüyen insanlar, şiddet, kanatlarından çarmıha gerilmiş melekler… Kitabın sonuna doğru uçan insanlar, hatta melek kanatlarıyla uçan uçaklar ve kuşlar…

‘KANATLI DESENLER’

En çok son bölümü sevdim. Kara kuğu çağrışımı da yaptı bende. Selçuk Demirel’in başka bir dönemine, evresine, zamanına girdiği bariz. Film şeritlerine benziyor spiralli kâğıtlar ve defteri. İnsanın halleri... Fernando Pessoa’nın fötr şapkalı figürünü çoğaltmış ve gezdiriyor kendi atmosferinde. İnce uzun bir yalnızlık Pessoa’nınki de... Adım adım Portekiz’i geziyoruz sanki kitap boyunca. Hayal elekten geçirilse, üzerinde kalan çok az olur. Sanatta da böyle. İşte Selçuk eleğin hep üstünde, “başka bir yerde”...

Uçmak teselli gibi bu karanlık atmosferde. Kitabın sayfalarının da kanat olduğunu iyi bilen bir sanatçıyla karşı karşıyayız. Kanatlı desenler, kollarını açmış adamlar, dallarını iki yana açmış ağaçlar, “Birdy” filmini de çağrıştırdı. Uçma çağrışımlarıyla dolu kitabı için şu cümleleri kuruyor Demirel: “Uçmak kitabın en belirgin elemanlarından biri. Uçmaya yüklediğim anlam çok önemli. İnsanoğlunun ta başında kolları yerine kanatları olduğunu, uçtuğunu hayal etmiştim. Zamanla insanın gelişimi ile birlikte uçmayı unuttuğunu ve kanatlarının da el ve kola dönüştüğünü düşündüm… Çok derinlerde bir yerde bu uçma duygusunu sakladığını biliyorum. Bu duyguyla ellerini kullanarak binip uçacağı aletler, uçaklar, füzeler yaptı.”

Başka bir yerde başlayıp, başka bir yerde bitiyor yolculuk. Başka Bir Yerde’yse kitap, sen neredesin? Sen buradaysan, o nerede? “Belki benim ilk şiir(sel) kitabım.” diyor sanatçı. Bana göre bu kitap, rengârenk bir Selçuk’tan, gölgesiyle paketli bir demet karamsar insan âlemine yolculuk. Başka bir yere ışınlanmış insanların âlemine... Bize de bu ‘alemlerarasılık’ı yaşamak kalıyor. Daha ne olsun...