Kafatasları karıştı!
Basında tanıtılan iki kafatası da Göbekli Tepe'ye ait değil.
Özgen AcarDünyanın en eski (İÖ 9500 - 7500), en görkemli tapınağı olan, Urfa Göbekli Tepe’de bulunan insan kafataslarını, basınımız Türk kamuoyuna yanlış görseller ile tanıttı! Bilindiği gibi Göbekli Tepe tapınağı, insanlığın avcı - toplayıcılıktan tarımsal yaşam biçimine geçişindeki göçebe sürecine tarihleniyor. Kazılarda, yüzeylerine düz ve derin çizgiler oyulmuş, üç farklı kişiye ait toplam yedi “kafatası parçası” bulundu. Uzmanlar bu tip buluntuların Göbekli Tepe için bir ilk olduğunu belirtiyorlar. Parçalardan birinin tepesinde açılmış bir delik bile vardı. (Görseller 1-2A - 2B) Bazıları, kehribar ile süslenmiş ya da kil ile kaplıydı. Göbekli Tepe kazılarına katılan Alman “antropolog” ve “paleopatolog” Julia Gresky, “Neolitik Çağ’daki (İÖ 8 - 5 bin) kafatası kültü, farklı biçimlerde ve sıklıkla bulunur; ancak buradaki düzgün oymalar olağanüstüdür!” dedi. Gresky’e göre, Göbekli Tepe’deki kafatası parçaları, dünyada bilinen en erken oyulmuş kafataslarını oluşturuyor. Kafatasları, Göbekli Tepe’nin anıtsal tapınakları çevresinde özel nişlere konulmuş ya da deri sicimler ile bir yerlere asılmış olabilir. Gresky, “Ne yazık ki, tam olarak ne olduklarını, bilemiyoruz!” dedi.
Jeriko kafatası
Bazı gazetelerimiz, Göbekli Tepe kafataslarını tanıttıkları yazılarda, bambaşka coğrafyalara ve kültürlere ait iki ayrı görseli, Göbekli’de bulunmuş gibi yayımlayarak önemli yanlış yaptılar! Oysa bu görsellerden birincisi, Kudüs yakınlarındaki Jeriko (Sultan Tepesi) kazılarında ele geçmiştir. (Görsel 3) “Cilalı Taş Çağı’na (Neolitik)” tarihlenen kafatasını, 1953 yılında İngiliz arkeolog Kethleen Kenyon bulmuştu. Yüzü kil sıvalı kafatasının üstünde bir delik vardı, gözleri ise deniz hayvanlarının kabukları ile kapatılmıştı. Dünyanın en ünlü arkeolojik eserleri listesinde yer alan Jeriko kafatası, Avrupa’da çeşitli müzelerde, bu yılbaşına kadar da İngiltere Londra’da British Müzesi’nde de sergilendi. Ayrıca söz konusu kafatası etlendirilerek yaşadığı çağdaki görüntüsü yeniden elde edildi (Görsel 3A). Tıpkı Frig Kralı Midas (Görsel 4A - 4B) ve Halikarnasos Prensesi Ada’nın (Görsel 5) İngiltere Manchester Müzesi’nde etlendirilmeleri gibi... Amerikalı heykeltıraş olup Avrupa’da yaşayan Jimmie Durham, bu kafatasından esinlenerek; odun, kâğıt hamuru, saç kılı, deniz kabuğu ve firuzeden 2006’da ürettiği “Baş” yapıtı dünya müzelerinde sergileniyor. (Görsel 6) Göbekli Tepe adıyla yanlış yayımlanan ikinci kafatasına gelince (Görsel 7)... 2012’de İngiltere’de “Wellcome Collection” müzesinde düzenlenen “Beyinler - Sorun Olarak Akıl” sergisinde yer alan bu örnek İÖ. 5. bin yıldandır. Anadolu’dan değildir.
Einstein’ın beyni
Aynı sergide ayrıca, 1955’te ölen, Alman bilgin Albert Einstein’ın beyin parçaları da görülebiliyordu. Einstein, cesedinin yakılmasını istemiş, ancak Dr. Thomas Harvey, kafatasından çıkardığı beyni, yakmayarak ailesinden saklamıştı. Beyin önce fotoğraflanmış, sonraki yıllarda incelenmek üzere 240 parçaya bölünmüştü. Einstein’ın beyninden bazı parçalar ile birlikte iki seri katilin beyinleri de sergilenmişti. Göbekli Tepe’yi ziyaret eden göçebe insanlar, henüz tarıma geçmemiş ve hayvanları evcilleştirmemişler; ancak bu bölge ve çevresinde yerleşerek civardaki kaynaklardan faydalanmışlardı. 1995’te Alman arkeolog Profesör Klaus Schmidt’in Göbekli Tepe’de bulduğu, yaklaşık 20 kadar üzeri açık yapıların, dinsel amaçlı yapıldığı biliniyor. Arkeologlar boyları 3 - 6 m arasında değişen bu “T” biçimindeki sütunların tanrısal figürler olabileceğini düşünüyorlar. Gresky, “Buradaki kafatasında açılan delik bir bütün olarak asılmasına olanak sağlıyordu!” dedi