Kadınların eğitim mücadelesi

Osmanlı kadınlarının, ebelik ve kız lisesi öğretmenliği dışında kamusal alanda hiçbir meslekleri olmadı. Ebelik mesleği, 1843 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'de açılan ebe sınıfları ile diplomalı hale getirildi. Cumhuriyetin ilanı sırasında ülkemizde 136 diplomalı ebe bulunuyordu.

cumhuriyet.com.tr

Osmanlı Devleti’nde kız çocukları için ilkokul ve ortaokul 1858’de, bu okullara öğretmen yetiştirecek kız öğretmen okulu ise 1870’te açıldı. Ancak İkinci Meşrutiyet günlerine kadar kız çocuklarının eğitim görerek başka meslekleri edinme imkânları olmadı. Bazı varlıklı ailelerin kız çocukları özel eğitim alarak kendilerini geliştirme imkânı bulabiliyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün tarihi boyunca bilim kadını olmadı. Fakat şair ve edebiyatçı kadınlar 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başladı. 1881’de, bilim yazarı ve eğitimci Münif Paşa’nın kızı Arife Hanım, Hazine-i Evrak dergisinde şiirler yayımlıyordu. Arife Hanım, bu tarihten beş yıl sonra da sadece kadınların yazılarının yayımlandığı Şükufezar (çiçek bahçesi) isimli dergiyi yayımlayacaktı.

Mihrinisa Hanım da Recaizade Ekrem Bey’in bir manzumesine dergi sayfalarında bir nazire ile cevap verebiliyordu. Osmanlı tarihçisi ve Mecelle’nin yazarı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım (50 liralık banknotlarda resmi bulunmaktadır), ilk kadın Osmanlı romancısıdır. Fatma Aliye Hanım babasının tepkisinden korktuğu için ondan gizli olarak Fransızca öğreniyordu. (Babası da bu sırada ulema çevresinden gizleyerek Fransızca öğreniyordu).

• Yükseköğrenim ancak Avrupa’da

İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra bazı kız öğrenciler liseyi bitirdikten sonra Avrupa’ya giderek yükseköğrenim gördüler. (İsviçre’de doktorluk diploması almış bir kadının 1912 yılında belediyede veya bir devlet dairesinde kadın doktorların çalışmalarının mümkün olup olmadığını sorması üzerine Sıhhiye-i Umumiye Nezareti, Osmanlı Devleti’nde kadınların doktorluk yapmalarının usulden olmadığını bildirmişti.) Tıp Fakültesi’ne kız öğrenci kabul edilmediği için doktor olmak isteyen bazı kız öğrenciler bazen resmi kuruluşların da desteğiyle Avrupa ülkelerinde tıp eğitimi aldılar. Bu kız çocuklarından biri Safiye Ali Hanım’dır. Bir Osmanlı paşasının kızı olarak gittiği Almanya’da Würzburg Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra ilk Türk kadın doktoru olarak ülkesine dönmüştür. Suat ve Süeda hanımlar da Cenevre Tıp Fakültesi’nde öğrenim gördüler, jinekoloji ihtisası yaptılar ve 1930’lardan önce yurda dönmeyerek Cenevre’de çalıştılar.

1914-15 öğrenim yılında Osmanlı Devleti’nde kız öğrenciler için ilk yükseköğrenim kurumu olan İnas Darülfünunu kuruldu. Bu üniversitenin kurulmasında hem kız öğrencilerin öğrenim taleplerinin artmasının, hem de kız liselerindeki öğretmen ihtiyacının büyümesinin rolü oldu. Üç yıllık eğitim veren bu üniversite 1918-1919 yılında erkek öğrencilerin okuduğu Darülfünun ile birleşti. O zamana kadar İnas Darülfünunu’nda 129 kız öğrenci öğrenim görmüş ve 53 kız öğrenci de mezun olmuştu.

• Zanu be zanu (diz dize) eğitim

Ancak İnas Darülfünunu’nun Darülfünun ile birleşmesi her şeyi çözmedi. Çünkü kız öğrencilerle erkek öğrencilerin bir arada öğrenim görmesi, alışılmış bir şey değildi. Kız öğrencilerin erkek öğrencilerle aynı sınıflarda ders görmesinde, ünlü Osmanlı sadrazamı, Birinci Meşrutiyet’in öncüsü, daha sonra Taif zindanlarında boğdurulan Mithat Paşa’nın torunu, Mühendis Mektebi’nin ilk sivil müdürü, elektrik mühendisi ve Darülfünun fizik müderrisi (profesörü) Mehmet Refik’in (Fenmen) büyük rolü oldu. Darülfünun matematik müderrisi Ali Yar, aynı sınıflarda ders yapmanın öyküsünü şu şekilde anlatmaktadır:

“Refik Bey, kuvvetli mantık ve muhakeme sahibi ideal bir insandı. Çok modern düşünceli bir zat idi, hocalığı zamanında garp usullerine göre birçok yenilikler yaptı. O zamanlar Darülfünun’da kızlar ve erkekler ayrı ayrı binalarda fakat aynı hocalarla ders görürlerdi. Biz hocalar aynı mevzuyu ayrı ayrı iki kez anlatarak beyhude zaman geçirirdik. Biz Refik Bey ile konuştuk ve sınıfları birleştirmeye karar verdik. Kızlar o zaman çarşaflı gelirlerdi. Yüzleri açık fakat saçları gözükmezdi. Sınıfta kızlar bir tarafta, erkekler diğer tarafta otursun ve dersi öyle verelim dedik. Darülfünun idaresi bunu haber aldı. Geldiler baktılar ki hiç mahzuru yok, kabul ettiler. Fakat bazı kimseler ‘kızlarla erkekler aynı odada zanu be zanu (diz dize) güya eğitim görüyorlar’ diye Maarif Nezareti’ne şikâyet etmiş. Bir tahkik heyeti gönderdiler. Heyet baktı ki kızlar bir tarafta, erkekler bir tarafta, aralarında 12 metreden fazla var. Gördüler ki zanu be zanu oturmamışlardır. Bunu mahzurlu görmediler. Bu suretle kız ve erkek talebeler Darülfünun’da birleşmiş oldu.”

• Özgürlüğe büyük adımlar

İlk defa 1922 Eylül’ünde Haydarpaşa Tıp Fakültesi’ne 7 kız öğrenci kaydedildi. Bu kız öğrencilerin Tıp Fakültesi’ne kayıtları diğer bölümlerdeki kadar doğal karşılanmamıştı. Özellikle kadavra karşısında kaldıklarında kız öğrencilerin nasıl davranacakları, korkmadan ve iğrenmeden nasıl çalışabilecekleri erkek öğrenciler için merak ve hatta biraz da alay konusuydu. Fakat kız öğrenciler pensleri ve bistürileri ile son derece başarılı çalışmalar yaptılar. Ancak kız öğrencilerin başlarının kapalı olması bazı sorunlar yaratıyordu. Bir gün kimya laboratuvarında pratik çalışmalarda bulunurken kız öğrencilerden biri, başındaki örtüyü çıkarıp attı ve sıkıntılı çalışma koşullarından kendisini kurtardı. Kısa bir zaman içinde arkadaşları da onu izlediler. Artık fakültede başları açık dolaşıyor, dışarıda ise kız öğrencilere özgü şapka giyiyorlardı.

Çok geçmeden büyük hukuk devrimi (1926) gerçekleşti ve kadınlar ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtuldular. Hukuk devrimi, kız öğrencilerin pratik çözümünü köklü çözüme kavuşturmuştu.

Yararlanılan kaynaklar 

• Nuran Yıldırım: Sağlık Alanında Türk Kadını, Novartis, İstanbul 1998.

• Emre Dölen-Nuran Yıldırım: Darülfünun’dan Günümüze Üniversite Yayıncılığı ve Yaşamı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2003.

• Nuran Yıldırım: Türkiye’nin İlk Kadın Doktoru Safiye Ali, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2012.

• Nermin Fenmen: “Refik Fenmen: Mühendisliği ve Eğitimciliği ile Örnek Bir Fen Adamı”, Mühendislik Mimarlık Öyküleri-2, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Ankara 2006.