"Kadınlar güzellik imgesi olarak görülüyorlar"
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, ''Kadınlar her ne kadar toplumun bireyi olarak algılansalar da kendi sosyal hakları için mücadele etseler de hala güzellik imgesi olarak görülüyorlar'' dedi.
cumhuriyet.com.trAnkara Üniversitesi ve Ankara Barosunca Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Tıp Fakültesi 50. Yıl Konferans Salonu'nda ''Cinsiyet Ayrımcılığı ve Kadın'' konulu panel düzenlendi.
Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yasemin Oğuz, açılışta, tıp ve ardından felsefe eğitimi aldığını ve kadın erkek eşitliği konusunda birçok çalışma yaptığını belirterek, ''Kadın erkek eşitliği ne felsefi olarak ne biyolojik olarak temellendirilemez. Bu eşit olmayış durumuna aslında doğru perspektifle yaklaşmak lazım. Bu perspektif de bence fırsat eşitliği ve sorunlara acil çözümdür'' diye konuştu.
Bunun dışındaki daha temelden eşitlik söylemlerini gerçekçi bulmadığını ifade eden Oğuz, ''Buradan çıkan çözüm önerilerini de yapılabilir bulmuyorum. Bunun için 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü bu çözüm düşünceleri ve bu eşitlik taleplerini düşünmek için fırsat olarak değerlendiriyor ve önemli görüyorum'' dedi.
Prof. Dr. Hablemitoğlu ise ''Güzellik ve Şiddet Kıskacındaki Kadın İmgesi'' başlıklı konuşmasında, kadın ve güzelliğin birbirinin ayrılmaz parçası olduğunu söyledi.
Ancak bugün halen kadının güzellik arzusunun bir sembolü ve bu haliyle de şiddetin bir nesnesi, aynı zamanda mağduru olduğunu ifade eden Hablemitoğlu, ''Postmodernizmin dayattığı bir değişim var günümüzde. İnsan haz almaya dönük bir yapıya sahip bugün. Bu da topluma direkt kadın imgesi üzerinden yansıyor'' diye konuştu.
Ancak hazcı kültürün ataerkil düzeni değiştirmediğine dikkati çeken Hablemitoğlu, ''Böyle bir şey söz konusu bile değil. Ataerkil düzen değişmediği gibi halen var gücüyle devam ediyor. Bu düzen devlet eliyle de pekiştirilmeye çalışılıyor'' ifadelerini kullandı.
Türkiye'de kadınların uçlara bölündüğünü savunan Hablemitoğlu, ''Bir yandan öğle tatilinde botoks yaptırmaya giden, güzellik ikonlarına özenip güzelleşmeye çalışan kadınlar var. Bazıları vücutları bozulmasın diye yedinci ayında hamileliğine son verip erken doğum yapmaya çalışıyor. Bir yandan namus için kadını öldürmekten çekinmeyenlerle yaşayan kadınlar, genç kızlar var. Bir yandan da terk edilmek korkusuyla estetik bağımlısı haline gelen kadınlar var'' diye konuştu.
"Kadının kendi kendine uyguladığı şiddet haline dönüştü"
Türkiye'de kadınların aldığı ortalama eğitim süresinin 4 yıl olduğunu, çalışma hayatına dahil olma oranının da yıllardır yüzde 20'yi aşmadığını belirten Hablemitoğlu, şöyle devam etti:
''Cumhuriyet'in kuruluşunda 13 kadın milletvekiliyle yola çıkan parlamento, bugün bunun sadece iki katına ulaşabildi. Dünyadaki tüm gelirlerin 4'te 3'ünü yaratan kadın ama mülkiyet sahipliği sadece 10'da bir. Bütün bunlara rağmen güzellik, kadın denilince aklımıza gelen ilk şeydir. Kadınlar her ne kadar toplumun bireyi olarak algılansalar da kendi sosyal hakları için mücadele etseler de hala güzellik imgesi olarak görülüyorlar.''
Türkiye'de popüler kültürün bir ''estetik kültürü'' yarattığını ifade eden Prof. Dr. Hablemitoğlu, şunları kaydetti:
''Popüler kültür, toplumsal değerlerimizin birçoğunu tüketim enkazı haline getirdi. Bazı değerler alınıp satılabilir hale getirildi. Güzellik de bunların başında geliyor. Bu durum artık makyajla, giyimle, modayla yapılan güzellik çabalarının ötesinde, artık kadın bedeninin kesilip biçilmesi, tamamen değiştirilmesi şekline dönüştü. Bu aslında hem kadın bedeninin piyasalaşmasının kadına yönelttiği bir şiddet biçimidir hem de kadının farkında olmadan, bilinçsizce kendi kendine uyguladığı bir şiddet haline dönüşmüştür.
Dünyada ve Türkiye'de kadın artık kendi bedenini ütopik bir imge olarak algılıyor. Bir ikon kirliliği var günümüzde. Herkes birini seçerek, ona benzemeye çalışıyor. Bu kapitalizmin, postmodern kültürle el ele vererek, kadının üzerinden oynadığı bir tür oyun aslında. Kadın bedeni bu nedenle piyasaya açıldı ve pazara tüketilebilir bir nesne olarak sunuldu.''
"Türkiye'de kadın olmak zordur"
Panel başkanlığını yapan Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu da baro olarak çok büyük bir proje başlatacaklarını ifade ederek, ''Bu iki parçalı bir proje olacak. Birinci parçası, istismar edilen kadın, tek bir numarayı arayarak bize ulaşacak. O andan itibaren hukuki, psikolojik destek, gerekirse hastane yardımı, kendi aracımızla savcılığa götürme, boşanma davasının açılması, tüm bunlar Ankara Barosu tarafından kadınlarımıza sunulacak'' dedi.
Projenin ikinci parçasının da bilinçlendirme çalışmaları olacağını anlatan Feyzioğlu, ''Mahalle mahalle gezilecek, proje destekçileriyle iş birliği halinde kadınlar, hakları konusunda bilinçlendirilecek. Hakimler, savcılar, kadının zaman zaman dövülesi bir varlık olmadığı konusunda eğitecek, bilgilendirecek. Lise öğrencilerinden başlanarak şiddetin kader olmadığı, şiddet uygulayanların başına neler geleceği anlatılacak. Bunun alt yapısı hazırlandı, yakında start alacak'' diye konuştu.
Türkiye'de kadın olmanın zor olduğunu ifade eden Feyzioğlu, şunları kaydetti:
''Türkiyemiz giderek maalesef demokrasi kültüründen uzaklaşan bir ülke haline geldi. Kadının hak ettiği yere ulaşması şöyle dursun, giderek gerilediği bir ülkede kadın olmak zordur. Son Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde, seçilebilecek kotada olan iki bin civarındaki kadın hakimden sadece 6'sı yüksek mahkemelere seçilmeye layık görüldü erkekler tarafından. Yargıtaydaki kadın hakim oranının bu seçimle birlikte, yüzde 35-40 civarındaki dünya ortalamasının üzerindeydi, yüzde 10'lara düştüğünü biliyor musunuz? Bu ülkede yüksek bürokrat, vali olacak kadınımız yok mudur? Ülkeyi erkeklerden çok daha iyi idare edecek kadın yok mudur? Yoksa kadınların talepleri mi yoktur? Hiç sanmıyorum. Göstermelik olarak vitrinlere yerleştirilen 3-5 kadının dışında Türkiye'de kadının yeri yoktur. Maalesef kadının yeri yok edilmeye çalışılmaktadır.''