Kadına yönelik şiddetin değişik çehreleri...

76. Venedik Film Festivali'nden notlar: Kadına yönelik şiddetin değişik çehreleri...

Mehmet Basutçu

Haifaa Al Mansour

Hangisi daha kötüdür? Çocuklara, yaşlılara, kadınlara, tutsak ve güçsüz insanlara, ya da her tür azınlığa yönelik fiziki şiddet mi? Toplum, mahalle ve aile baskısının getirdiği psikolojik şiddet mi yoksa? Siyasal ya da ekonomik gücü elinde tutanların dayattıkları yaptırımların sinsi şiddeti belki de !...

En kötüsü, bu sorulara yanıt olarak, şiddetin türüne ve hedefine göre bir sıralama yapmaya çalışmak olmalı... En tehlikelisiyse, büyük ya da küçük bir kitlenin ya da etnik, cinsel, dinsel bir toplumsal katmanın, kimi şiddet türlerine karşı çıkmayı kendi tekeline almaya çalışması; sonuçta da, bırakın yapıcı olmayı, suçlayıcı ve dışlayıcı bir köktenci tavır içinde boğulması...

Konumuz aslında kadına yönelik şiddet ama, festivalin ilk günü Altın Aslan için yarışan bir 'kadın filmi', konusunun doğurganlığını iyi değerlendiren senaryosuyla, yukarıdaki soru çengellerini de gündeme getiriverdi.

Suudi Arabistan'da bir kadın belediye meclisine seçilebilir mi ?

Suudi Arabistan sinemasının ilk kadın yönetmeni Haifaa Al Mansour'un (1974), Altın Aslan için yarışan filmi "Kusursuz Aday" (A Perfect Candidate) içtenlikle alkışlanıyor. Şeriat kurallarını uygulamayı sürdürürken, kadın haklarının dile getirilmesinden bile rahatsız olan bu petrol zengini çağdışı kraliyette, özgürlüğe ve eşitliğe susamış eğitimli kadınların günlük mücadelesini cesurca sergileyen filmin baş karakteri genç kadın doktor Meryem, yaşadığı küçük kentin belediye meclisine seçilmek için aday olmayı kafasına koymuştur bir kere... Tuttuğunu koparan inatçı bir karakterdir Meryem. Kendisini destekleyen kız kardeşlerinin ve birkaç arkadaşının yardımıyla giriştiği, ABD'deki seçim kampanyalarından esinlenen adaylık sürecinde önüne çıkan engeller, kararlılığını kamçılar. Suudi Arabistan, demokrasi ve insan hakları dışında Küçük Amerika olmaya özenen bir İslam devleti değil midir zaten?

Gelenekleri ve katı ataerkil toplum düzenini çiğneyerek haddini aşma riski alan Meryem, vermek istediği ilk hizmeti sloganlaştırır: Çalıştığı kliniği ana yola bağlayan birkaç yüz metrelik toprak pist asfaltlanıp, acil servise gelen ambulansların çamura saplanmasına acilen son verilmelidir...

Toplumsal kimliği bekâr genç kız olan Meryem, ülke dışında düzenlenen bir tıp kongresine giderken göstermesi gereken çıkış hakkı vizesini yenilemek için bile babasının iznini almak zorundadır. Yaşadığı toplum, temelde iki renklidir. Sokaktaki insanların görüntüsü bile iki renklidir. Erkekler beyaz kıyafetleriyle rahatça dolaşırken, kadınlar tepeden tırnağa siyahlar içinde bunalmaktadırlar... Klasik anlatım dilinin etkinliğini tercih eden Haifaa Al Mansour'un en büyük başarısı, bu tezatlar ülkesinde asırlar boyu süregelen dinsel değer ve yaptırımların belirlediği bol yasaklı yaşam biçimini eleştirirken, manikeizmin siyah-beyazlığından uzak durabilmiş olması. Belki, fazlasıyla iyimser, hatta saf olmakla eleştirilebilir, o kadar.
Toplumda söz sahibi olmak, aktif rol almak isteyen kadınların adım adım yeni haklar elde edebileceklerine içtenlikle inanan Meryem, seçilemese de, ciddi bir zafer kazanmıştır. : Kliniğin çamurlu yolu, oylama yapılmadan hemen önce, asfaltlanmıştır bile...

Şiddet mağduru kadının adli süreç çilesi...

Festivalin ayrı bir jürisi olan yarışmalı yan seçkisi "Orizzonti"de (Ufuklar) sunulan 19 film arasında yer alan "Mahkeme Kararı'' da (Verdict), kocası tarafından saldırıya uğrayan, yüzü gözü kan içinde kalmış kadın ile küçük kızının, o gece suç duyurusunda bulundukları mahalle karakolunda, sonra da sevkedildikleri hastanede başlayan; bitmek bilmeyen celseleriyle aylar, yıllar alan adli süreci yakın takibe alan, belgesel tadında çarpıcı bir film. Filipinler sinemasının çok genç adı Raymund Ribay Gutierrez (1992) kamera omuzda, acılı öykülerini anlattığı yoksul kenar mahalle insanlarını nefes nefese, adım adım izliyor : Işleri başından aşkın polisler, tanıklık etmekten çekinen insanlar, yalancı şahitler, para canlısı hırslı avukatlar, yolsuzluk yapan görevliler, yığılan dosyalar gerisinde çaresiz kalan hakimler, mahkûm edilen masum insanlar, sahte belgelerle aklanan suçlular... Hepsinin, mahkeme arşivlerinde yan yana tozlanan dosyaları... Adalet komedyası...

Yapımcıları arasında Filipinler sinemasının ünlü yönetmenlerinden Brillante Mendoza'nın (1960) da bulunduğu "Verdict", kadına yönelik aile içi şiddeti tüm çiğliğiyle sergilerken, ülkesindeki güvenlik ve yargı kurumlarının yetersizliğini de sorgulayan çok katmanlı bir film.
Filipinlerdeki toplumsal gerçekler, ne yazık ki, Asya ülkelerinden Avrupa ülkelerine dek hızla küreselleşen, acil çözüm bekleyen gerçekler...