Kadına şiddeti konu alan ‘Züleyha’ karakterini Melissa Kenter canlandırıyor

Bir kadın... Belki komşumuz, yakın arkadaşımız ya da yolda yanımızdan geçen biri. Tanıyoruz ya da tanımıyoruz ne fark eder. Şiddete uğramış, uğrayan tüm kadınların attığı sessiz çığlıkların sesi Züleyha.

Öznur Oğraş Çolak

Bu bir direnişin öyküsü. Aslında çok güçlü olan kadınların kabuğundan nasıl çıktığını ve yaşama tutunduğunun göstergesi Züleyha. Ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan kadına şiddeti konu alan “Züleyha” karakterini Melissa Kenter’den yakın zamanda perdeler tekrar açılınca seyredeceğiz. 

Oyunun yazarı dramaturg Hüseyin Erdoğan, yönetmeni ise Günyol Bakoğlu... Müşfik Kenter’in kızı olan Melissa Kenter ile kadına şiddeti ve Kenter Tiyatrosu’nu konuştuk.

- “Züleyha” adlı oyun ne anlatıyor biz seyircilere, nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

Züleyha bir yaranın hikâyesi. Kangren olmuş, temizlenemeyen bir yara. Sadece ülkemizde değil, bütün dünyada cüzamlı gibi kaçılan bir olgu. Ensest! Şiddetin en acımasız, belki en çok acıtan şekli. Cinsiyet ayırımı olmadan, hem kız çocuklarının hem erkek çocuklarının hayatlarını tamamen değiştiren, bazen sonlandıran ve en yakınlarımızdan, en güvendiklerimizden gördüğümüz bir şiddet. “Züleyha” yaşadığı her şeye rağmen ayakta kalabilmiş. On üç yıl ensest şiddete maruz kalmış ancak yaşama olan bağlılığını, hayata bakışındaki mizah duygusunu az da olsa korumuş, kendiyle ve hayatla olan hesaplaşmasını ağır yaralar alarak ve vererek devam ettirmiş çok güçlü bir kadın. Benim kahramanım.

- Oyunu sahneleme fikri nasıl oluştu? Neydi ‘Züleyha’da sizi etkileyen?

Züleyha tekstini okuduğum zaman evet, beni çok etkiledi. Sahnelenmesi zor ve riskli bir oyundu. Ciddi gişe kaygısı yaratıyordu. Popüler kültürün bu kadar revaçta olduğu bir dönemde, bu kadar trajik bir oyuna seyirci gelmesi çok zor. Son on beş yirmi yılda seyircinin istekleri değişti. Tiyatro sadece komedi olmalı, biraz da televizyonda izlediğimiz oyuncular oynamalı gibi bir hal aldı maalesef. Bu söylediklerim ödenekli tiyatroların repertuvarları ile ilgili değildir. Ama özel tiyatrolarda ayakta kalabilmek için izlenen bir yol olmaya başladı. Ben bütün zorluklarını bilerek oyunu sahnelemeye karar verdim. “Züleyha” adı altında ensest mağduru birçok insanın sesi olmak istedim. Onların atamadığı çığlığı atmak istedim.

ZOR BİR OYUN

- Oynaması zor evet, ama seyretmesi de zor bir oyun. Toplumumuzun gözünü, kulağını ve ağzını kapadığı, görmezden gelinen bir yaraya parmak basıyorsunuz. Seyirlik hale getirmek için nasıl bir yol izlediniz. Sahneleme aşamasını anlatır mısınız?

Züleyha hem oyuncu hem yönetmen için evet zor bir oyun. Oyunu seyirlik hale getirmek için yönetmen Günyol ile uzun bir masa başı çalışması yaptık. Seyirciyi sıkmayan ama düşündüren ve canını acıtan bir hale getirmeye çalıştık. Evet, seyircinin canını acıtıyor ve düşündürüyor. İnsanlar ertesi gün Züleyha’nın yaşadıklarını düşünüyorlar. Bana gelen geri dönüşlerden biliyorum bunu. Ben bu konu için ne yaptım ya da ne yapmadım diyorlar. Bir şey yapabilir miyim acaba diyorlar. Bu anlamda oyunun bir farkındalık yarattığına inanıyorum.

- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sahip çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Ekrem İmamoğlu halamın cenazesinde verdiği sözü tuttu. Ve bir sene gibi kısa bir sürede bunu hayata geçirdi. Bu tiyatronun tiyatro olarak kalacak olması benim için çok önemli. Sadece benim için değil, sanırım hepimiz için çok önemli. Bir gün yeniden orada sahneye çıkabilme hayalimi yaşattığı için...

‘BABAM İLE AYNI SAHNEYİ PAYLAŞMANIN ONURUNU YAŞADIM’

- Siz oyunculuğa nasıl başladınız, ilk adımı atmanızda babanız Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’in bir etkisi oldu mu?

Tabii ki babam ve halamın etkisi oldu oyunculuğu seçmemde. Büyüdüğüm ortamın da etkisi oldu. Bir tiyatronun içinde büyüdüm. Küçücükken turnelere gittim. Hayatımın en keyifli yaz tatillerini geçirdim o turnelerde. İzmir Fuarı’nın o eşsiz havasını soludum. Türkiye’nin birçok yerini o zamanlarda gördüm. Kuliste uyudum, oynadım, öğrendim. Dekor atölyesinde boya yapıp çivi çakmayı öğrendim. Bir özel tiyatroyu ayakta tutmanın nasıl insanüstü bir çaba gerektirdiğini gördüm. Ben konservatuvara orta birde piyano bölümüyle başladım. Sonrasında iki sene de şan bölümünde okudum, ardından üniversitede tiyatro bölümü sınavlarına girdim. Babama ezber tutarak sonrasında asistanlığını yaparak başlayan tiyatro yolculuğum, onun öğrencisi ve sonrasında sahnede partneri olarak devam etti. Hem babamla hem halamla aynı sahneyi paylaşma şansını ve onurunu yakaladım. Bana yaşattıkları ve öğrettikleri her şey için minnettarım.

- Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’in büyük emekleri, alın terleri olan, Türk tiyatro tarihinde de büyük öneme sahip Kenter Tiyatrosu neden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı sizce, aile birleşip sahip çıkamaz mıydı?

Kenter Tiyatrosu, Kent Oyuncuları Türk tiyatro tarihinin en önemli yapıtaşlarından biridir. Sayısız oyunlar sahnelemiş, sayısız öğrenci, oyuncu yetiştirmiş bir okuldur... Ayrıca İstanbul’un en güzel sahnelerinden biridir. Babam ve halam hayattayken, onlar oynarken bile defalarca kapanma tehlikesiyle karşılaşmış (maddi zorluklardan dolayı), büyük emeklerle ayakta kalmıştır. Keşke biz aile olarak bu tiyatroyu yaşatabilseydik. Ancak öyle bir maddi gücümüz yok. Şu anda aktif olarak benden başka tiyatro yapan da yok.