Kadın üniversitesi kopyalama hevesi
Japonya’nın bugünkü 800 üniversitesinin içinde 80’i kadın üniversitesi. Japonya Araştırma Derneği Başkanı Prof. Selçuk Esenbel, kadın üniversitelerinde Japonya’nın 2. Dünya Savaşı sürecinde üstlendiği rolün etkilerinin altını çiziyor.
Şükran Soner
Japonya’nın ekonomik gelişmişliği ile tersine baskın erkek kimliği üzerinden büyük ailedeki rollerle bağlantılı kadın hakları, emeği sömürüsünde karşılaştırmalı araştırmalar Osmanlı dönemi de içinde olmak üzere, hele de Cumhuriyet devrimleri, kazanımları sonuçlarıyla, ülkemiz kadınlarının lehine anlamlı farklar günümüzde de gündemde.
Osmanlı döneminde üniversiteler açıldığında, erişkin yaştaki kadınlar için üniversite yasağı söz konusu olmadığı gibi, Cumhuriyet döneminin kadın hakları devrimler paketleri içinde, sınıf farkı da olmaksızın kadınlar için dünyadan çok önde eşitlikçi yasal hakların tanınmasıyla alınmış yolda çarpıcı olumlu sonuçlar var.
Sözün özü Japon kadınları için 1947 sonrası da geleneksel dayatmaların ürünü, kadın liseleri ile kolej ve yüksekokullarının dönüşümü olarak kurulu kadın üniversiteleri, halen Japonya için de yararlı olup olmadıkları çok tartışmalı biçimde gündemde olarak; kimileri nitelikli yüzde 10 gibi bir payın sahibi iken, kadın emeği sömürüsüne dönük bilimsel araştırmalar, kadın hakları sömürüsünde, zenginlik ve gelişmişlikle tersine kaostan çıkılamamasının alarm zillerini çaldıran içerikleriyle ön alıyorlar..
Başkan Erdoğan’ın Japonya ziyaretinde, bir kadın üniversitesine davet organizasyonu ile gündemimize giren, yıldırım hızıyla YÖK’e verilen talimatla da Türkiye’de açılabilmesinin araştırılması istenen sıcak gündemdeki tartışmaları izlerken, ilk aklıma gelen Japonya Araştırmaları Derneği’nin katılabildiğim kimi bilimsel çalışmaları içindeki beni şaşırtan sonuçlar oldu. Örneğin kadın haklarındaki ağır emek sömürüsünün çarpıcı verilerini ünlü bir erkek Japon bilim insanı sunmuştu.
Günümüzde de sadece yoksullar değil, orta sınıflardan kadınların da hâlâ aynı erkek egemen kültürün dayatmasında, erkek üzerinden büyük ailenin değerlerinin korunabilmesi uğruna hem çalışırken, hem de emekli olduktan sonra, bir yandan aile büyüklerinin, yaşlılarının, diğer yandan çocuk ve torunların bakımından birinci elden sorumlu, görevli olmalarının sonuçlarını Japonya’nın geneli üzerinden çok çarpık sonuçlarıyla özetlemişti.
1993 yılında kuruldu
Japonya Araştırma Derneği’nin öncelikle ünlü Japon üretimi Boğaziçi Köprüsü inşaatının ikili ilişkileri ısıtmasıyla, dönemin Dışişleri, THY kadroları içinden ünlü isimler aracılığında 1993 yılında kurulduğunun altını çizmeliyim. Halen başkanlık görevini yürüten bilim insanımız Selçuk Esenbel’in 2002 yılında başkan seçilmesiyle karşılaştırmalı bilimsel çalışmaların gündem yapıldığı çok sayıda etkinlikle, üniversitelerdeki karşılıklı bilimsel çalışmalara da anlamlı katkılar sağlayan bir boyut kazandırdığının da altı çizilmeli. Prof. Esenbel’in Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi’nden de gelen ikinci bir şapkası var. Dışişleri geleneğinden gelenler için ise duayen hariciyeci babasının Amerika’daki görev yılları başta unutulmaz katkıları gündemimizin dışında.
Güncel tartışmalara yol göstericilik adına bilgisine başvurduğumda, zaten medyamızdan sorunların yöneltileceğinin öngörüsü ile, kaynak olabilecek söz konusu yıllar içinde yapılmış çok fazla sayıdaki ikili karşılaştırmaları içeren, ortak bilimsel çalışmalarla, her iki ülke ya da başka üniversitelerden yine gündemle uyumlu yayımlanmış makalelerden oluşan yayınlardan toplayabildiklerini masasına yerleştirmişti.
80 kadın üniversitesi
Kişisel durum saptamasında ise, siyasal yorum yapmaktan uzak kalmayı seçerek, kimi öncelikli olguların altını çizmekle yetinmeyi seçmişti. Söz konusu bilimsel çalışmalardaki kişisel katkıların ayrıntısına değinmenin dahi altı çizilmesi kaçınılmaz gerçekler, önceliklerde kısa bir özetle, yanılsamalara yol açılacağını vurguluyordu.
Özetin özeti halen Japonya’da kimileri eğitim kalitesinde halen çok başarılı yükseköğrenim kapasitesinin yaklaşık yüzde 10 kadın üniversitelisini kapsayan kadın üniversitelerinin içinde bilimsel başarıları ile değerliler yanında, uluslararası çapta yeri olamayacaklarla, Japonya’nın bugünkü 800 üniversitesinin içinde 80’i kadın üniversitesi. Ancak bir tanesinin bile sonradan özel olarak kurulmadığının, önce kadınlara üniversite yasağı ile bağlantılı, güçlü ailelerde, nitelikli güçlü eğitimli kadın yetiştirme gereksiniminin ürünü olarak kurulan lise ölçeğindeki kolejler, sonrası yüksekokulların, kadına yasakların kalkması ile otomatik kadın üniversitelerine dönüştürülmelerinin ürünleriydi.
Günümüzde yerleşik üniversitelerin dağıtılmasının maliyeti ile, kadın erkek ayırımındaki olumsuz etkileri arasında bir tartışmanın gündemindeler.
Meşrutiyet modeli ile, modernitenin içindeki olumsuz etkileri üzerinden gündemdeler. Doğrusu kadınlara üniversite yasağını getiren, başta İngiltere, Almanya modellerinden geliştirilmiş 1898 Anayasası yasaklarının kalkmış olması ile günümüze gelinen süreçte modelin alındığı ülkelerden daha geride kalınmış tabloda 1947 Anayasası ile gelen kadın haklarının aslında Japon toplumuna dayatılmış olması gerçeğinin de altının çizilmesi gerekiyor.
Selçuk Esenbel Japonya’nın 2. Dünya Savaşı sürecindeki ittifakının, üstlendiği rolün etkilerinin altını çiziyor. Hiroşima, Amerika’nın Japonya’yı kültürel ağırlıklı işgali, siyasal ağırlıklı demokrasi dayatmalarının Japon toplumu üzerindeki tepkilerine işaret ediyor.
Haklar gelişmiyor
1920’lere kadar önce liseler, sonra yüksekokul kadın kolejlerinde dayatılan Amerikan kültürü egemen okullar yanında, kadın hareketlerinin etkin çabalarına rağmen kadınlara üniversite kapılarının açılması güçlü bir toplumsal tepki ile engelleniyor. 1947 tarihli seçme ve seçilme hakkı ile birlikte, kadınlara üniversitelerin kapılarının açılması hakkının kazanılması da toplumsal gelişmede, ekonomik gelişmişlik, Batı değerleri ile doğru orantılı kadın hakları gelişimini sağlayamıyor.
Selçuk Esenbel, işgalci Amerikan ideolojisi olarak algılanan siyasal, demokrasi adına model, standartlar dayatmasının toplumsal tepkisinin, erkek egemen Japon büyük ailesi kültürü içinde, kadının sömürüsünün çok yavaş evriminin odağındaki rolünün doğru okunması gereğinin altını çiziyor.
Japon gerçeği için kaynak araştırmalara nasıl bakmak gerek?
Selçuk Esenbel’in gerçekçi değerlendirmeler için iki ülkenin bilimsel kurumlarının işbirliğinde yapılmış, çok kısa bir zaman dilimi içindeki ortak karşılaştırmalı bilimsel çatışmaların, tek tek yine iki taraflı, çok kaynaklı bilim insanı makalelerin başlıklarına, zenginliğine bakmak bile çok değerli. Elbette ne içeriklerinin değerini tartışmanın, ne de gazete sayfalarına taşımanın olanağı yok. Bir iki bildiklerimden çok şey öğrendiğimi sanırken, bu çok zengin çalışmaların bütünlüğünden sadece Türkiye-Japonya gelişmeleri için değil, dünya insanlık tarihi, kadın hakları gelişiminin bütünlüklü, doğru sonuçlarına ulaşabilme yolunda çok fazla veri olduğunun altını çizmekle yetinmek zorunda kalacağız.
Kadınların eğitimleri hakkında Japonya ve Türkiye’deki gelişmelerin karşılaştırılması konferansına katılmış, tebliğ sunmuş bilim insanlarının isimlerine, kimi sayfalar içinde altı çizilmiş değerlendirmelerine, vardıkları bilimsel sonuçlara şöyle bir göz atmak bile çok etkileyici. Sonuç ve önerilerin altı çizilmiş özetlerinin Türkçeleri bile hazır.
Türk ve Japon modernitesinin gelişmesine ilişkin 2006’da yapılmış bilimsel çalışmanın raporları arasında Prof. Binnaz Toprak’ın habersiz kaldığım çok önemli bir çalışmasını da tarayabiliyorum. Türkiye’de Japonya çalışmaları, üçüncü 2016 yılı ortak raporu ile karışımızda. Japonya’nın eğitim kalitesi üzerinden analiz çalışmaları bir başka yayında özetleniyor.
Güncel tartışmamızın gündemi üzerinden bile 8 Temmuz 2019 tarihli nerede ise günübirlik bir çalışmayı Ahmet Furkan Mercan imzasıyla, “Japon kadın üniversiteleri Türkiye’nin gündeminde” içeriği ile masamda. Hani üniversitelerimize talimatlı görev verildi ya! Gerçekçi taramalarda neler neler çıkacak..
Dediğim gibi paylaşmaya yerim olamaz, ancak ülkemizde Osmanlı’nın bile üniversitelerini açarken, üniversite öğrenimi çağına gelmiş yetişmiş kadını, erkekten ayırmadığı gerçeğini anımsatmakla yetinmeliyim.. Cumhuriyet devrimleri ile öylesine anlamlı öncelikler almışız ki.. Şimdi bu geriye çekme özlemi niye?