'Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, fıtratına aykırı'
Kadın ve Adalet Zirvesi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir. Tabiatları bünyeleri fıtratları farklıdır. İş hayatında hamile bir kadını erkekle aynı şartlara tabii tutamazsınız" dedi.
cumhuriyet.com.trCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,CVK Otel'de düzenlenen Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) 1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'nde konuştu.
Erdoğan buradaki konuşmasında, "Adalet yoksa sorunlar gerçek çözümler üretilemez. Ben hukuk arıyorum. Yasa benim için önemli değil. Hakkımı arıyorum. Adil yöneticiler, yargıçlar arıyorum" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, bugün idrak edilen 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün tüm öğretmenler için kutlu olmasını dileyerek başladı. "Tüm öğretmenlerimize bir kez de bu anlamlı gün vesilesiyle şahsım, ülkem ve aziz milletim adına sonsuz şükranlarımı ifade ediyorum" diyen Erdoğan, bu akşam Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda 81 vilayetten gelecek öğretmenlerle bir arada olacaklarını hatırlattı.
KADEM'in 8 Mart 2013 tarihinde kurulduğunu ve yaklaşık 1,5 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen ses getiren, dikkat çeken uyaran ve uyandıran çok sayıda faaliyete başarıyla imza attığını söyleyen Erdoğan, "KADEM bu alanda faaliyet gösteren mevcut tüm diğer sivil toplum örgütlerine nazaran duruşuyla, söylemleriyle, alternatif fikirleriyle farkını çok net bir biçimde ortaya koydu. Yani bu fikrini masada ortaya koymak başka bir şey, bu fikrini hizmetle ortaya koymak başka bir şey ama bir de toplum içerisinde gerilimler meydana getirmek suretiyle 'acaba sesimi duyurabilir miyim?' demek başka bir şey" dedi.
Asıl olanın önce dinlemek sonra da dinletebilmek olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti: "Zaten müzakerenin, aslında ehil münakaşanın yolu da budur. Türkiye'nin kadın sorunlarına böyle farklı açılımlar getiren bir derneğe gerçekten ihtiyacı vardı. KADEM çok yeni bir dernek olmasına rağmen kısa zamanda bu ihtiyacı karşılar bir konuma yükseldi. Bugün ve yarın gerçekleşecek olan Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'nin de esasında KADEM'in o farklı bakış açısını yansıtan çok önemli bir etkinlik olacağına inanıyorum. Kadın sorunlarını hem ulusal hem uluslararası düzeyde bunun altını çiziyorum 'adalet' kavramıyla birlikte ele alınmasını şahsen çok önemsediğimi burada ifade etmekte fayda var. Zira modern dünyada insana ve insanlığa ilişkin her meselenin bir şekilde ele alındığını biliyoruz. Ama sorunlara karşı bütüncül, adil bir yaklaşım ortaya konamadığını üzülerek müşahede ediyoruz."
Zihinlerin ve vicdanların adeta kompartımanlara, farklı farklı bölmelere ayrıldığı, kendi ilgi alanlarına yoğunlaşan kesimlerin başka dünyalara, başka sorunlara duyarsız hale geldiği bir çağda yaşandığına işaret eden Erdoğan, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü: "Bunun onlarca örneği var, belki yüzlerce örneği var. Çevre konusunda aşırı duyarlılık gösteren kesimlerin örneğin silahlanma konusunda son derece duyarsız kaldıklarını görüyorsunuz. Başka ülkelerin, çevre sorunlarına karşı hassas olanların kendi ülkelerinin çevreye verdiği zarara karşı son derece duyarsız kaldıklarına şahit olabiliyorsunuz. Şu anda dünyada özellikle çevre konusunda atılan adımlar ve 'demokraside çok ileriyiz' diyen ülkelerde aynı hassasiyetin olmadığını görüyorsunuz. Belli ülkelerde en küçük bir demokrasi ihlalini ya da insan hakları ihlalini çok büyük bir mesele haline getirenlerin, başka birtakım ülkelerdeki demokrasi katliamına, darbe girişimlerine, insan katliamlarına gözlerini kapattıklarını görüyorsunuz."
'Batsın bu dünya'
Erdoğan, fok balıklarının avlanmasını küresel bir mesele haline getirenlerin Filistin'de, Gazze'de, Suriye'de binlerce çocuğun binlerce kadının katledilmesine en küçük bir tepki en küçük bir duyarlılık göstermediğinin görüldüğünü dile getirerek, şunları kaydetti: "Bakınız şu anda Suriye'de 300 bini aşkın insan öldürüldü hala dünyanın sesi yok. Kendileriyle hep görüşüyorum ama söylediklerimle kalıyorum en ufak bir hassasiyetleri yok. Tek hassasiyetleri var petrol, petrol...İşte kucağında yavrusuyla ölen dün bir misafirim vardı. 30 yaşındaki evladının Mısır'da helikopterden sniperlerle nasıl öldürüldüğünü evladının anlatıyor ve tabii o anne gözyaşlarıyla orada yanımızda hakikaten eşimle birlikte dinledik evimde. O tabloyu bize sergiledi. 'Ben şimdi diyor uluslararası bir mahkemeye gidebilecek miyim? Ülkemde dava açamıyorum' diyor. 'Çünkü bana diyorlar ki eğer burada dava açarsan durum çok daha kötü olabilir.' Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Onlarca, yüzlerce, binlerce örneği var bunun. Bütün bu çifte standartlar, bu ikircikli yaklaşımlar aslında karşı karşıya kaldığımız sorunların çözümünde en büyük eksiğin adalet duygusunun olduğunu bizlere gösteriyor. Hani bizim Gencebayımız var ya, 'batsın bu dünya' diyor ya, işte batsın bu dünya."
Erdoğan ayrıca, eğer sorunlara bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılmıyorsa, eğer sorunlar arasında dahi ayrımcılık yapılıyorsa orada adalet duygusundan söz edilemeyeceğini belirterek, "Adaletin devreye girmediği hiçbir mesele hakkaniyetli şekilde çözüme kavuşturulamaz. Demokrasiyi demokratik hakları kendin için savunurken başka ülkedeki demokrasi ihlalini görmezden gelirsen samimi de olamazsın, adil de olamazsın, inandırıcı hiç olamazsın" diye konuştu.
Erdoğan: Kadın ve erkek eşit değildir, fıtratına aykırı
Erdoğan, hafta sonu Afrika'da olduğunu ve Ekvator Ginesi'nde Türkiye-Afrika Zirvesi'ne katıldığını belirtti. Orada bazı dost ülkelerinin liderlerinin yanına gelerek "İşte X ülkenin lideriyle bir barışsanız" dediklerini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: "'Barışamam' dedim ve 'onu kabul de edemem' dedim. Zira 'zalimin zulmüne rıza zulümdür' dedim. 'Zalimlerden olmak istemiyorum onun için de bu zulme rıza gösteremem ve kendisini de asla kabul edemem' dedim. Ama işte şöyle oluyor, böyle oluyor. 'Beni ne öylesi ne böylesi ilgilendirmiyor' dedim. 'Bu makamda bulunduğum sürece böyle bir şey asla yapmam' dedim. Niye? Çünkü bir günde 3 bin insanın öldürüldüğü yakın siyasi tarihte görülmüş hiç bir ülke yok. İşte Mısır bunu yaşadı. Mısır'da bunu, hiçbir lider kendinden önce böyle bir uygulama yapmadı. Bir günde bu kadar insan öldürüldü. Oylarıyla iktidara gelmiş bir insanı devirdiler. 'Demokratız' diyen ülkeler ne dedi? Bir ses çıkardılar mı? Olumlu bir yaklaşımları oldu mu? 'Ne yapıyorsunuz' dediler mi? Hala bakıyorsunuz, baş göz ediyorlar, hala meşruiyet kavgasını sürdürüyorlar. Siz meşru görseniz de biz meşru görmeyeceğiz farkımız bu."
Kendi için kendi halkın için hürriyet ve bağımsızlık hakkını savunurken başka ülkelerdeki mazlum ve mağdur halkların hürriyet ve bağımsızlık hakkını görmezden gelenin, dürüst ve adil olamayacağını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: "Çevre sorunlarını savunduğun kadar Filistinli, Suriyeli çocukların, kadınların temel insan haklarını da ilgi alanına almıyorsan samimi olamazsın, dürüst olamazsın, adil olamazsın. Saraybosna'da kadınlar ölürken susarsan, Mısır'da, Libya'da, Irak'ta insanlık ölürken tepkisiz kalırsan asla haktan, hukuktan, adaletten bahsedemezsin. Bakın burada bir noktayı açık açık ifade etmek istiyorum, bunu açıklamak zorundayım. Bugün bizim küresel sorunların hemen her birinde asıl ihtiyacımız olan adalettir. Adalet mülkün temelidir, bu çok önemli. Irkçılığın çözümü adalettir. Beyaz adam ile siyah adam arasındaki ayrımcılığı kaldırmanın yegane yolu adalettir."
'Bazıları hukukla yasayı karıştırıyor'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, antisemitizmin de islamofobianın da çözümünün adalet olduğunu vurgulayarak, "Çevre kirlenmesinin, demokrasi ve insan hakları ihlallerinin gerçek çözümü adalettir. Yoksulluğun azaltılmasından işsizliğin azaltılmasında, savaşların, çatışmaların son bulmasında ihtiyacımız olan yegane duygu adalettir. Aynı şekilde küresel ölçekte kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunların çözümünde de yegane başvurulacak yol hiç kuşkusuz adalettir" dedi.
Adalet, hukuk, yasalar ve eşitliğin başka başka şeyler olduğunu dile getiren Erdoğan, "Bazıları hukukla yasayı karıştırıyor. Hukuk başka bir şey, yasa başka bir şeydir. Ben hukuk arıyorum, hukuk. Yasa benim için önemli değil. Hakkımı arıyorum, adil yöneticiler arıyorum, adil yargıçlar arıyorum. Bunlar olduğu anda o ülkede huzuru bulursunuz, yoksa bulamazsınız. İstediğiniz kadar cumhurbaşkanı olun, başbakan olun, meclis başkanı olun eğer adil yargıçlar yoksa durumunuz felakettir. Bunu çok açık ortaya koyuyorum" diye konuştu.
Elbette eşitlik olacağını ve elbette hakların hukukla korunacağını söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğer yasa hukuka uygunsa değerlidir. Eğer yasa hukuka uygun değilse hiçbir değeri yoktur. Eşitlik olsa bile yasa hukuka uygun değilse, adalet yoksa sorunlara gerçek çözümler üretilemez, haklar gerçek manada sahiplerine teslim edilemez. Hukuk, şimdi onu düzenli, adil bir yasa olarak tanımlayalım, otorite tarafından yapılır hukuka uygun olarak ama adalet hakikat duygusundan yola çıkar ve gerçek vicdanlar tarafından yapılırsa netice alırız. Karşı karşıya kaldığımız her meseleye en başta adalet gözlüğüyle bakmak zorundayız. Karşı karşıya kaldığımız her meseleyi en başta adalet ve vicdan terazisinde tartmak zorundayız. Eşitlik kavramını, hukuk kavramını, adaletin ve vicdanın üzerine inşa etmek zorundayız. Bunu yapabilen, yani adalet ve vicdanı yasalarına hakim kılabilen devletler ve toplumlar sorunlara da en köklü, en tatmin edici çözümleri üretebilirler."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin köklü devlet geleneğini çok anlamlı şekilde özetleyen bir ilkenin bulunduğuna işaret ederek, "Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi'ye hocası Şeyh Edebali nasihat ediyor ve diyor ki 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' bizim medeniyetimizde, bizim devlet ve millet anlayışımızda işte bu temel ilke vardır. İnsanın yaşaması adaletle mümkün olur. Eğer devlet yasalar yapıp milletine bu yasaları dayatırsa oradan hukuk değil, zulüm doğar" şeklinde konuştu.
Galataport ihalesi
Erdoğan, başbakanlığı döneminde Tophane'deki Galataport'un ihalesini yaptıklarını hatırlattı. İhalenin bittiğini, kazananın belli olduğunu anlatan Erdoğan şöyle konuştu: "Bakın, ihaleden sonra 2 yıl neredeyse geçti, şimdi bakıyorsunuz yargı karar veriyor, yürütmeyi durdurma. Böyle bir anlayış olabilir mi? İhale bitmiş, her şey bitmiş siz 2 yıl sonra karar veriyorsunuz. Şimdi bu yatırımcı, projelerini yapmış, her şeyini yapmış, milyonlarca dolar harcamış, bu yatırımcı bu ülkede, bu ülkenin yönetimlerine güvenip de bundan sonra yatırım yapabilir mi? Şimdi ben ülkemde bu yargıya nasıl güveneceğim? Nasıl inanacağım? Cumhurbaşkanı ihaneti vataniye içerisinde olursa suçludur; peki, yargıç ihaneti vataniye içinde olursa necidir? İki yıl geçiyor, siz böyle bir kararı vermiyorsunuz, 2 yıl sonra böyle bir kararı veriyorsunuz. Bu nedir? Bu vatanperverlik midir, bu milliyetperverlik midir? Bunu konuşmak zorundayız. Bunu dertleşmek zorundayız. Böyle sürdüğü zaman, böyle bittiği zaman biz ülkemizi ayağa kaldıramayız, uçuramayız. Yoksa biz muasır medeniyet, milletler seviyesinin üstüne rahat rahat çıkarız. İşte burada bu proje, düşünebiliyor musunuz, neredeyse 1 milyar dolarlık proje, böyle bir dev projeyi sen kalkıyorsun ne kadar rahat böyle engelleyebiliyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi?"
'Birileri cüzdanı bir yerde unutmuş'
Galataport benzeri birçok projenin benzeri şekilde engellendiğini kaydeden Erdoğan, "Eğer devlet insanları arasında hakkı muhafaza eder, yani yasalarını hak üzerine inşa ederse işte oranın da adalet zuhur eder. Fakat, güzel bir söz var, bazıları rivayeten, Konfiçyüs'ün olduğunu da söylerler, bazıları Hazreti Ömer'e de ait olduğunu söylerler, fakat söz güzel: 'Yasalar ne kadar kötü olursa olsun eğer adil bir sultanın elindeyse oradan güzel neticeler doğar. Yasalar ne kadar güzel olursa olsun eğer zalim bir sultanın elindeyse oradan zulüm doğar.' Burada da aynen bunu görüyoruz. Bir zamanlar da bir yargıç söylemişti ya 'Vicdanıyla cüzdanı arasında' demişti. Herhalde böyle bir şey var burada da. Birileri cüzdanı bir yerde unutmuş. Vicdan da olmayınca netice böyle olur" ifadelerini kullandı.
'Adaletle hareket edeceğiz'
Her türlü meselede, en başta dikkate almaları gereken kavramın adalet olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: "Farklı etnik kökenlerin sorunları mı var? Adaletle hareket edeceğiz. Farklı mezhep gruplarının sorunları mı var? Adaletle davranacağız. Ülkenin farklı bölgeleri arasında farklı şehirleri arasında ayrımcılık mı var? Adaletle yaklaşacağız. Aynı şekilde kadınların ve erkeklerin arasındaki farklara ve ayrımcılığa da en başta adalet nazarıyla bakacağız. İnsana, adalet nazarıyla bakmak, insanı sadece ve sadece bir can olarak görmemizi sağlar. Eğer insanı sadece can olarak görebilirsek, insanı yaratılmışların en şereflisi olarak görebilirsek, bu adalet duygusunu kendi kalplerimize ve vicdanlarımıza yerleştirebilirsek inanın bütün ayrımları ortadan kaldırmış oluruz. O zaman, siyah-beyaz diye bir ayrım olmaz, sadece can olur. O zaman Alevi-Sünni, Müslüman-Hristiyan diye bir ayrım olmaz, sadece can olur. O zaman Türk, Kürt, Arap, Ezidi, Rum, Ermeni, Süryani diye bir ayrım olmaz. Doğulu-Batılı diye bir ayrım olmaz sadece can olur, sadece insan olur."
Erdoğan, insana adalet nazarıyla bakılabildiğinde, kadın ve erkek arasındaki ayrımcılığın da çok daha adil, çok daha insani ve vicdani şekilde ortadan kalkmasının mümkün olabileceğine dikkati çekti.
'Aslolan adalet karşısındaki eşitlik'
Salonda bulunanlara hitaben "Kardeşlerim! Kadınların ihtiyacı olan şey nedir?" diye soran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada bazen erkek-kadın eşitliği diyorlar. Kadın-kadına eşitlik doğru olandır, erkek-erkeğe eşitlik doğru olandır ancak kadının özellikle adalet karşısındaki eşitliği aslolandır. Bunu yerine getirmeliyiz. Mağdur olanın zorla mağdur eden seviyesine çıkartılmasıdır eşitlik ya da tam tersidir. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir. Yani, adalettir. Buna ihtiyacımız var. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır, tabiatları farklıdır, bünyeleri farklıdır. Örneğin iş hayatında hamile bir kadını erkek ile aynı şartlara tabi tutamazsınız. Bir anneyi, çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi bu tür yükümlülükleri olmayan bir erkekle eşit konuma getiremezsiniz. Kadınları erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız, komünist rejimlerde olduğu gibi. Eline ver kazmayı küreği, çalışsın. Olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına bir defa bu ters düşer. Anadolu'da da bu böyle yapılmadı mı? Sırtına yüklediler küfeleri, o garibim analarımız ne çileler çekti. Kamburları çıktı. İki büklüm o tarlalarda neler çektiler. Hala böyle mi devam etsin bu iş? Erkek de kahvede pişpirik oynasın, zar atsın. İşte onun için eşitlikten ziyade eşdeğer kavramını, yani adalet kavramını bu meselede en önemli kriter olarak görmek, en önemli referans olarak almak zorundayız."
'Feministlere anlatamazsınız'
İslam dininin kadına "annelik" makamı verdiğini dile getiren Erdoğan, İslam'ın anneye bir makam daha verdiğini anlattı. Erdoğan, "Nedir o? Cenneti ayakları altına sermiş. Babanın ayakları altına koymamış, annenin ayakları altına koymuş. Dolayısıyla annenin ayağının altı öpülür. Ben anacığımın ayağının altını öperdim. Anam nazlanırdı. 'Anacığım çekme ayağını' derdim çünkü burada cennetin kokusu var... Bazen ağlardı. Anne başka bir şey ve makamların o ulaşılamazıdır, en yükseğidir. Orası çok farklı bir yer. Bunu anlayanlar olur, anlamayanlar olur. Bunu feministlere anlatamazsın mesela. Çünkü onlar anneliği kabul etmiyor, böyle bir dertleri yok. Anlayanlar yeter bize diyoruz, onlarla yola devam ederiz" diye konuştu.
'Bizim dinimizde kadına bu şekilde bir zulmü asla yapamazsın'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadınlara yönelik cinayetlere ilişkin ise şunları söyledi: "Kadın cinayetleri oluyor değil mi? Gerçek olarak düşüneceğiz. İnançlı bir insan, sapıklardan filan bahsetmiyorum, gerçekten bu işin değerini bilenden bahsediyorum, bir kadın cinayeti, kadına şiddet böyle bir şeye girebilir mi? Mümkün mü? Giremez. Niye? Çünkü, bir Müslüman olarak konuşuyorum, bizim dinimiz İslam, 'sin' kelimesinden türüyor. Ne demek sin? Barış demek. Biz bir barış dinin mensuplarıyız. Bu barış dininin mensupları olarak bizim dinimizde kadına bu şekilde bir zulmü asla yapamazsın. Şiddet, uygulayamazsın. Hatta evlatları için kesin hüküm nedir? 'Yanınızda yaşlanırlarsa annenize, babanıza öf bile demeyiniz' diyor. Çekeceksin nazını. Ana bu. Ona 'öf' bile dedirtmeyeceksin. Bizim değer ölçülerimiz bu kadar hassas."
Erdoğan, Türkiye'nin son yıllarda hem bölgesel sorunlara hem küresel sorunlara farklı bakış açılarını yansıtmaya, bu bakış açılarını da çok kararlı şekilde savunmaya başladığını söyledi.
Ülke olarak bölgesel ve küresel sorunlara bakışta çok ciddi bir avantajları olduğunu anlatan Erdoğan, "Biz Doğu'dan gelen ama yönü Batı'ya dönük olan bir ülkeyiz. İşte şu anda Türkiye'de 1 milyon 600 bin mülteci var. Peki, Batı'da, Avrupa'da kaç tane var? 130 bin kişi. Sadece Türkiye'de 1 milyon 600 bin. Bizim şu ana kadar bunlara yaptığımız harcama 4,5 milyar doları buldu. Bize dışarıdan gelen destek ne kadar biliyor musunuz? 200 milyon dolarcık" dedi.
Erdoğan, bu süreci aynen sürdüreceklerine dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Peki, Batı niçin bu noktada hassas değil? Onlar sadece bu işin lafını yapıyor. Hassasiyet yok. Ama biz diyoruz ki; biz, açık kapı politikasıyla bize sığınan tüm oradaki mağdur, mazlum insanlara kapımızı açacağız. İçeride de bizi eleştirenler var. Varsın eleştirsinler. Biz, sığınan insanları bombaların altına terk edemeyiz. Çünkü biz, Doğu'nun ilim ve medeniyet birikimini tevarüs edebilmiş, kendisini yeni medeniyetler inşa edebilmiş birikimini Batı ile tarihte kucaklaştırabilmiş bir ülkeyiz. Böyle bir ülkeyiz. Türkiye son yıllarda Allah'a hamd olsun öz güvenini tekrar kazanmaya, öz güveniyle sorunlara özgün çözümler üretmeye başladık. Bir yandan güçlü ve gittikçe de güçlenen bir ekonomiye sahibiz, bir yandan standartları her geçen gün ilerleyen bir demokrasiye sahibiz. Bunu sürdürüyoruz. Ülke içinde huzuru, istikrarı, emniyet ortamını, en önemlisi de birlikte yaşama kültürünü her geçen gün güçlendiren bir siyasi yapıya sahibiz."
'Biz yolumuza aynı kararlılıkta devam edeceğiz'
Erdoğan, bütün bunların yanında Türkiye'nin artık bölgesel ve küresel sorunlara da farklı, samimi, adil çözüm önerisi sunan, sunabilen bir ülke olduğunu aktararak, "İçeride ya da dışarıda bazıları bizim iddialarımızı, tezlerimizi, ezber bozan çıkışlarımızı istihza konusu yapabilirler. Biz bunlara aldırmayacağız. Biz yolumuza aynı kararlılıkla devam edeceğiz" diye konuştu.
Yerleşik kalıpları zorlamaya, ezberlerin üzerine gitmeye, ön yargılarla mücadele etmeye devam edeceklerine işaret eden Erdoğan, açıkçası kadınların hak mücadelesinde de Türkiye'nin yeni açılımlar yapması, yeni yaklaşımları gündeme getirmesinin hayati derecede önem arz ettiğini, bu nedenle KADEM'e bu alanda çok farklı bir görev düştüğünü ifade etti.
Erdoğan, "Yılmayacaksınız, usanmayacaksınız ve ben inanıyorum ki sonunda maksuda ulaşacaksınız" diyerek, bugün birçok gelişmiş ülkede kadınların hak mücadelesinin belli kalıplara, kavram ve söylemlere hapsolduğunu gördüğünü aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, en başta kadınların hak mücadelesinin eşitlik kavramına takılıp kaldığını ancak adalet duygusunu ıskaladığını gözlemlediklerini dile getirerek, şöyle devam etti: "İşte Türkiye, farklı bakış açısıyla adalet, vicdan, samimiyet gibi kavram ve duyguları işin içine katarak farklı bir söylem ve eylem biçimini pek hala gündeme taşıyabilir. İthal kavram ve eylemlerin yerine Türkiye kendi özgün mücadele biçimini inşa edebilir. KADEM, benzeri sivil toplum örgütleri yapacakları, yapacakları cesur çalışmalarla bir yandan inşallah Türkiye'de kadınların maruz kaldığı sorunların üzerine giderken, bir yandan da küresel bir kadın hareketinin çerçevesini oluşturabilir. Açıkçası KADEM'in bunu başarıyla yaptığını görüyor ve umutlanıyorum, umudum atıyor. Filistinli kadınların maruz kaldığı insanlık dışı muameleyi samimiyetle dile getirmek küresel bir farklılık demektir. Mısırlı, Suriyeli, Iraklı kadınların maruz kaldığı insanlık dışı muameleyi cesaretle dile getirmek küresel ölçekte farklı bir duruş demektir."
'Yapacağınız her çalışma siyasetin ve idarenin ilgi alanına girecektir'
Erdoğan, kadın sorunlarını, adalet kavramıyla birlikte ele almanın dahi başlı başına farklı bir tavır demek olduğuna inandığını dile getirerek, şu değerlendirmede bulundu: "KADEM'in tüm mensuplarından, yöneticilerinden benim özel bir ricam var. Bu duruş asla sarsılmamalıdır. Bu tavır asla geri adım atmamalıdır. Yapılan eleştiriler KADEM'in haklı ve adalet arayan duruşunu hiç bozmamalıdır. Sizler cesur olmalısınız, adam ol diyorsunuz ya... Sizler öz güven sahibi olacaksınız. Sizler bu konuda dünyaya söyleyecek sözünüz olduğunu, bölge ülkelerinin kadınları adına söyleyecek sözünüz olduğunu hiç unutmayacaksınız. Batı'daki kadına da Doğu'daki kadına da aynı anda söz söyleyebilecek bir dile ve birikime inanın sizler sahipsiniz, hiç şüphem yok. Aynı anda bir meta olarak, medyada istismar vasıtası olarak kullanılan kadının da Filistin'de, Suriye'de zulüm gören kadının hakkını da dile getirecek olan inanın sizlersiniz. Sizler, yine altını çizerek ifade ediyorum, sadece Türkiye'nin kadınları değil, bölgenin tüm mazlum, mağdur kadınları için umutsunuz, umut ışığısınız, adalet ışığısınız."
Erdoğan, KADEM'in, KADEM gibi sivil toplum örgütlerinin yapacağı her çalışmanın siyasetin ve idarenin de mutlaka ilgili alanına gireceğini vurguladı.
'Kadınların hak mücadelesinde bundan sonra da yanlarında olacağız'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimlerine hazırlanırken, hiçbir siyasi partinin yapmadığı kadar kadınları siyasete teşvik edici olduklarını belirterek, kadınların seçim çalışmalarında kendisini hiç yalnız bırakmadığını ve kapı kapı dolaşarak çalışmaları sürdürdüğünü anlattı.
Erdoğan, 13 yıllık siyasi parti genel başkanlığı sürecinde, 12 yıllık başbakanlık sürecinde kadınların siyasete girmesi, siyaset yapması, ekonomik alanda olduğu kadar, siyasi alanda da varlık görmesi için mücadele verdiğine işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı: "Bunu hanım kardeşlerimiz de çok iyi bilir. Hanım kardeşlerimizle birlikte verdiğimiz siyaset mücadelesinin Türkiye'yi 1994 yılına göre çok farklı bir yere taşıdığını bugün görüyoruz. Anayasa'da değişiklik yaptık. Cumhuriyet tarihinde bizim Anayasa'da yapmış olduğumuz kadınlar lehine değişikliği hiçbir iktidar yapmamıştır. Bunu referanduma getirdik biliyorsunuz. Referandumda da halkımız yüzde 58 destek verdi ve tüm hanım kardeşlerimizle alakalı lehte yasal düzenlemeleri böylece çıkardık. Milletvekilliği konusunda kadınları teşvik edici olduk. Belediye başkanlıkları, il genel meclisi, ilçe meclis üyelikleri konusunda hanım kardeşlerimizi teşvik edici olduk. Çalışma hayatında kadınlara yönelik tarihi reformlar yaptık. Şiddete, ayrımcılığa karşı aynı şekilde tarihi nitelikli adımlar attık. Hiç kuşkusuz ideal noktada olduğumuz iddiasında değiliz. Ancak çok umutlu, çok umut verici bir noktada olduğumuza ben yürekten inanıyorum. Öz güvenlerini yükselen, cesaretlerini sergileyebilen Türkiyeli kadınların gittikçe yaygınlaşan şekilde hak ve adalet mücadelesini daha ileri seviyeye taşıyacaklarına da ben eminim. Türkiyeli kadınların sadece ülkemizdeki değil, bölgedeki, yeryüzündeki tüm kadın kardeşlerine, dostların umut ışığı olacaklarına da aynı şekilde yürekten inanıyorum. Bugüne kadar kadınların hak mücadelesinde hep yanlarında olduk, inşallah bundan sonra da bu mücadelede teşvik edici olmayı sürdüreceğiz."