Kabuslar yaratan kadın: 'Shirley'
Başka Sinema'nın Başka Bir Ocak adıyla başlattığı çevrimiçi film gösterimleri kapsamında izlediğimiz "Shirley" yazar Shirley Jackson'ın 1940'ların sonlarında yazdığı "Hangsaman" adlı romanının yaratım sürecini perdeye taşıyor. Filmde Shirley Jackson rolünde Elizabeth Moss var.
Emrah Kolukısa / Devamlılık HatasıNetflix’in “Haunting of the Hill House” dizisinin popülerliği ile yeniden gündeme gelen yazar Shirley Jackson’ın hayatından bir kesiti ele alan “Shirley” belki tam anlamıyla biyografik bir film değil ama gerçek karakterlerle kurmaca karakterleri harmanlayan ve aslen bir roman uyarlaması olan bir yapım. Josephine Decker’in (ki kendisi oyuncu olarak da hafızlarada yer eden bir isim, ama yönetmenlik kariyeri çok daha sağlam bana sorarsanız) yönetmenliğini üstlendiği ve Elizabeth Moss, Michael Stuhlbarg, Odessa Young, Logan Lerman’ın başrollerini üstlendiği “Shirley” şu sıralar Başka Sinema’nın düzenlediği çevrimiçi gösterim programı kapsamında izlenebilir.
TEKİNSİZ, DÜŞSEL ATMOSFER
“Shirley” -yukarıda da bahsettiğim gibi- bir biyografik film iddiası taşımıyor. Susan Scarf Merrell’in aynı adlı romanından uyarlanan film iki gerçek karakteri, Shirley Jackson ve eşi Prof. Stanley Edgar Hyman’i anlatının baş unsurları arasına yerleştiriyor ve iki kurmaca karakter ekleyip (genç çift Rose ve Fred Nemser) tüm hikayeyi bir Shirley Jackson öyküsü gibi kurguluyor. Romanı okumak nasip olmadı doğrusu ama Josephine Decker ve görüntü yönetmeni Sturla Bradth Grøvlen (ki kendisi 2015 tarihli “Victoria”nın da görüntü yönetmeniydi ve o filmdeki katkısıyla Berlin Film Festivali’nde bir Gümüş Ayı ödülüne layık bulunmuştu) filme tekinsiz, düşsel bir atmosfer kazandırmışlar; ki bu da izlediğimiz hikayenin tıpkı hayatına daldığımız Shirley Jackson’ın elinden çıkan roman ve öykülere yaklaşmasını sağlamış. 1948 yılında geçen film bir ternde yolculuk yapan iki gencin görüntüleriyle başlıyor ve o andan itibaren de izleyiciyi Shirley Jackson’ın dünyasına itiveriyor. Adının Rose Nemser olduğunu öğreneceğimiz ve kocası Fred ile birlikte az sonra Shirley Jackson ile eşi Stanley Hyman’ın evlerine gittiğine tanık olacağımız genç kadın elindeki New Yorker’da Shirley Jakcson’ın ünlü “Piyango” (The Lottery) adlı öyküsünü okumaktadır ve öykü onu tuhaf bir şekilde tahrik etmiştir. New Yorker’ın tarihindeki en büyük okur tepkisini alan öykü olarak bilinen “Piyango” aslında son derece rahatsız edici bir şiddet alegorisidir ve buradan itibaren de Rose’un bir şekilde dağılıp giden hayatını, dengesini kaybedip savrulan ruhsal sağlığını izlemeye başlarız.
Filmde Rose Nemser rolünü Odessa Young (sağda) canlandırıyor.
Nemser çiftinin yeni bir hayata başlayacağı (Fred o dönemde akademik kariyerinin zirvesindeki Stanley’nin asistanı olarak üniversitede çalışmaya başlarken, eşi Rose da öğrenci olarak derslere girecektir) ve hiç tanımadıkları Vermont’ta kendilerine ait bir yere taşınana dek kalacakları Hyman evinde hiç hesapta olmayacak şekilde Rose’un ev işlerine yardım etmesiyle başlayan süreç Rose ve Shirley arasında tuhaf bir ilişkiye dönüşecek (Rose’un hayranlığı hızla nefrete dönüşürken, düşmanca başlayan ilişkileri yakınlık derecesi gitgide artan hastalıklı bir romantizme evrilir), hatta iki kadın Shirley’nin yeni romanı (“Hangsaman”) için bir araştırma yürütmeye başlayacaktır. Söz konusu roman o dönemde kaybolan Paula adlı genç bir kadının gerçek hikayesinden hareketle yazılacak ve son tahlilde tüm film aslında bu romanın yazılma hikayesi olarak şekillenecektir. Bu serüvenin bir yerinde gerçekle hayalin iç içe geçtiğini ve Paula’yı bir çok sahnede Rose’u oynayan Odessa Young’ın canlandırdığını görürüz.
Michael Stuhlbarg (solda) filmde Shirley Jackson'ın eşi Stanley rolünde.
İzlediğimiz her şeyin Shirley Jackson’ın kafasında olup bittiğine inanmamız için yeterince sebep var aslında, ama bunu olası senaryolardan sadece biri olarak görmek muhakkak ki onun gibi bir yazara daha çok yakışır. Hayaletler, tekinsiz evler, gerçeğin düş ve kabuslarla harmanladığı anlar... Hepsi de Shirley Jackson’ın roman ve hikayelerinde sık sık karşımıza çıkan şeyler ne de olsa ve müphemlik, bilinmezlik, tam olarak ne olduğuna dair içimizi kemiren bir şüphe gibi unsurlar okuru/izleyiciyi hep daha derinden etkilemiyor mu? Josephine Decker’ın da (hatta muhtemelen kaynak romanın yazarı Susan Scarf Merrell ve senaryoyu kaleme alan Sarah Gubbins’in de) filmi çekerken böyle düşündüğüne inanıyorum açıkçası; tam da Jackson ve eşi Hyman’in kutlama dansı yaptıkları final sekansından önceki planları (Shirley ve Rose ve tabii Paula’nın uçurum kenarındaki görüntüleri ile Rose’un otomobille uzaklaştığı sahnenin görüntülerinden bahsediyorum) filme dahil etmesinin başka bir anlamı olabilir mi?
2020‘den kalan güzel filmlerden biri “Shirley”. Hem başta Elizabeth Moss (bir Oscar adaylığı gelirse şaşırmam doğrusu) ve Michael Stuhlbarg olmak üzere oyuncu kadrosu alabildiğine sağlam bir iş çıkarıyor hem de Shirley Jackson’ın dünyasına hakim olduğu anlaşılan ve onun sayfadan taşan karanlık enerjisini perdeye maharetle taşıyan Josephine Decker’in yönetmenliği filmin etkisinin en üst düzeye çıkarıyor.