Jeremy Corbyn: Sosyalist bir hükümet programı hedefleyen İşçi Partisi lideri sürpriz yapabilecek mi?
İngiltere'de Perşembe günü yapılacak erken seçimde Brexit için yeni bir anlaşma ve referandum vadeden İşçi Partisi lideri ayrıca yoksullukla mücadele, ulaşım ve enerji hizmetlerinin kamulaştırılması, üniversite harçlarının kaldırılması sözü veriyor.
BBC Türkçeİngiltere'de 12 Aralık'ta yapılacak erken seçimde, ana muhalefetteki İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn'in 2017 seçimlerinde gösterdiği "sürpriz" başarıyı tekrarlayıp tekrarlamayacağı merak konusu.
2015'te İşçi Partisi liderliğine seçilen Corbyn, o seçimlere parti içindeki liderlik tartışmalarıyla girmiş ancak kamuoyu yoklamalarının aksine, partinin oy oranını ve milletvekili sayısını artırarak bu tartışmalara, bir süreliğine de olsa son vermişti.
İşçi Partisi Corbyn liderliğinde, 2015'te yüzde 30 olan oy oranını 2017'de yüzde 40'a çıkarmıştı.
Bu başarısı, İşçi Partisi'nin parlamento grubunda Corbyn karşıtlığının eskisi kadar yüksek sesle dile getirilmesini bir süreliğine engellemişti.
O dönem olduğu gibi bugün de kamuoyu yoklamalarında İşçi Partisi, iktidardaki Muhafazakâr Parti'nin gerisinde görünüyor (seçimlere bir hafta kala bu fark yüzde 10 civarında).
Brexit, 'Yahudi düşmanlığı', 'ulusal güvenliğe tehdit'
Ülkenin yakın tarihinin en önemli seçimi olarak nitelenen bu seçimlerde, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılması (Brexit) konusu önemli bir yer tutuyor. Ancak Corbyn, Brexit konusunda net bir tutum ortaya koymadığı gerekçesiyle eleştiriliyor.
İşçi Partili milletvekillerinin çoğu İngiltere'nin AB'de kalmasınından yana. Partiye destek veren sendikaların da çoğu AB'den ayrılmanın istihdamı ve işçi haklarını olumsuz etkileyeceğini söylüyor.
Ancak 2016'da yapılan referandumda partinin pekçok milletvekili çıkardığı ülkenin kuzey bölgelerinde AB'den ayrılma yönündeki oyların ağırlıklı olması Corbyn'in işini zorlaştırıyor.
Corbyn, referandumda halkın verdiği kararın yerine getirilmesi ancak bunun işçi haklarını ve istihdamı koruyacak, Kuzey İrlanda'da yapılan barış anlaşmasını tehlikeye düşürmeyecek ve AB ile ticareti güvenceye alacak bir anlaşma ile yapılması gerektiğini savunuyor.
İşçi Partisi'nin seçim manifestosunda, Brexit konusunda AB ile yeni bir anlaşma müzakere edileceği ve bu anlaşmanın, İngiltere'nin AB'de kalma seçeneğini de içeren bir referandumla halka sunulacağı ifade ediliyor.
Medyada sürekli gündeme getirilen "anti-semitizm" (Yahudi düşmanlığı) konusu da Corbyn'in sık sık karşısına çıkan sorunlardan biri.
İşçi Partili 9 milletvekili, parti içinde "Yahudi düşmanlığı ile yeterince mücadele edilmediği" gerekçesiyle istifa etmişti. Lordlar Kamarası'ndan da 3 partili istifa etti.
Corbyn, İşçi Partisi'nde Yahudi düşmanlığına yer olmadığını, bu konuda suçlu bulunan parti üyelerinin hızlı ve etkili bir şekilde cezalandırılarak ihraç edildiklerini belirtti.
Partisinin ırk ve inançla ilgili manifestosunu açıklayan Corbyn, "Hiçbir toplum inancı, etnik kimliği ya da dili yüzünden risk altında olmayacak" dedi.
Corbyn'in liderliği altında İşçi Partisi'nin ve onun oluşturacağı hükümetin "ulusal güvenliğe tehdit oluşturacağı" yönündeki iddialar da parti liderliği yarışına girdiği günden beri tekrar ediliyor.
Corbyn'in politikalarını "radikal" olarak niteleyen kimi çevreler onu "Rusya yanlısı", "Batı ve ABD karşıtı" olmakla, ulusal güvenliğe tehdit oluşturmakla suçluyor. Bunlar arasında eski başbakanlardan David Cameron da bulunuyordu.
'Umudun manifestosu'
Corbyn, "umudun manifestosu" olarak nitelediği seçim bildirgesini açıkladığı konuşmasında "yeşil sanayi devrimi" sözü verdi.
Parti, "Gerçek Değişim Vakti Geldi" başlıklı bildirgesini, "İngiltere'yi dönüştürmek amacıyla on yıllardır açıklanan en radikal ve iddialı plan" olarak nitelendirdi.
Ancak Corbyn, İngiltere'de zengin kesimlerin ve bu kesimlerin siyaset ve medyadaki destekçilerinin, 12 Aralık'taki erken seçim öncesi, İşçi Partisi'nin vaatlerini gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı yönünde yayınlar yapacağı uyarısında bulundu.
Zira manifesto, demiryolu ve posta idaresi ile su ve enerji şirketlerinin kamulaştırılması, British Telecom'un kısmen kamulaştırılmasıyla tüm konutlara ve iş yerlerine bedava internet hizmeti verilmesi, asgari ücretin yükseltilmesi, daha fazla kazanandan daha fazla vergi alınması, üniversite harçlarının kaldırılması, 2024'e kadar çoğu sosyal konut olmak üzere her yıl 100 bin konut inşa edilmesi, iklim değişikliği ile mücadele için çevreyi kirletelenlere yönelik olarak yeni vergi politikaları uygulanması ve 1 milyon kişiye istihdam sağlanması, 250 milyar sterlinlik "Yeşil Dönüşüm Fonu" oluşturulması, belirlenen çevre kriterlerini karşılayamayan şirketlerin Londra Borsası'ndan çıkarılması, petrol şirketlerinden özel vergi alınması gibi vaatler içeriyor.
İşçi Partisi en son 1997-2010 yılları arasında iktidarda oldu, son 9 yıldır da ana muhalefet partisi konumunda.
İşçi Partisi liderliğine giden yol
1949 doğumlu olan ve 1983'ten bu yana İşçi Partisi'nden milletvekili seçilen Jeremy Corbyn, bir ayağı parlamentoda, bir ayağı da sokakta muhalif kimliğiyle tanındı.
2015'te İşçi Partisi yeni bir lider arayışına girdiğinde Corbyn'in liderlik yarışına girmek gibi bir niyeti yoktu. Ancak adaylığını koyanlardan hiçbirinin sol görüşü temsil etmediğini görünce fikri değişti.
Resmen parti liderliğine aday olabilmesi için en az 35 İşçi Partili milletvekilinin imzası gerekiyordu. Ancak Corbyn'in bu sayıya ulaşması zor görünüyordu.
15 Temmuz 2015'te imzaların teslim edilmesi için belirlenen saate sadece 2 dakika kala Corbyn bu sınıra ulaşacaktı.
Destek veren 36 milletvekilinden bir bölümü, başka adayları destekledikleri halde demokratik bir rekabet ortamının oluşması için imza verdiklerini söylemişti.
Ancak bu milletvekillerinden bazıları bu kararlarından dolayı pişman olacak, hatta eski Dışişleri Bakanı Margaret Beckett bu imzası nedeniyle kendisini "geri zekalı" gibi hissettiğini söyleyecekti.
Zira Corbyn, parti üyelerinin yüzde 60'ına yakının desteği ile lider seçilmişti.
Partiyi sosyalist kökenlerine döndürme sözü veren Corbyn'e İngiltere'nin en büyük sendikaları desteklerini açıklamış, Corbyn'in salon toplantıları dolup taşmaya başlamıştı.
Corbyn'in seçilmesinde, savaş karşıtı, kemer sıkma politikaları karşıtı, halkçı, kamulaştırma yanlısı, sol söylemlerin etkisiyle partiye üye olan ve onu "dürüst ve farklı bir politikacı" olarak gören gençlerin etkisi de büyük olmuştu.
İşçi Partisi'nin milletvekilleri grubunun Corbyn'e tepkileri 2016'da liderlik yarışının tekrarlanmasına neden olsa da, Corbyn bu yarıştan yüzde 62 ile desteğini artırmış olarak çıktı.
Corbyn'in liderliği ile İşçi Partisi gençler için çekim merkezi oldu; 500 bini aşan üye sayısıyla Batı Avrupa'nın en geniş üye tabanına sahip siyasi partisi haline geldi.
Parlamentonun 'mütevazı' üyesi
Corbyn bugüne kadar savunduğu politikalar ve katıldığı kampanyalar kadar mütevazı görüntüsüyle de dikkat çekti.
Giysilerini büyük markaların mağazalarından değil yerel esnaftan aldığını belirtiyor.
1980'lerde BBC'de yayınlanan bir röportajında üzerine giydiği kazağı annesinin ördüğünü söylemişti.
Nadiren alkol kullanan ve vejetaryen olan Corbyn'in arabası yok, işine ve birçok etkinliğe bisikletle gidiyor.
2009 yılında patlak veren milletvekili harcamalarıyla ilgili skandal sırasında Corbyn'in 650 milletvekili arasında en az masraf beyan eden milletvekili olduğu ortaya çıkmıştı.
Üçüncü eşiyle yaşayan Corbyn'in önceki evliliklerinden üç çocuğu bulunuyor.
Bir Arsenal taraftarı olan Corbyn'in hobileri arasında koşu, bisiklet ve kriket bulunuyor.
İspanyolca konuşan Corbyn, Latin Amerika edebiyatını takip ediyor. En sevdiği yazar ise Nijeryalı Chinua Achebe.
Filistin, LGBT, öğrenci ve İrlanda eylemleri
Corbyn, bazı sendikalarda çalışması ardından parlamenter siyaset alanına girmesi ve 1983'te Kuzey Londra'dan ilk kez milletvekili seçilmesinden bu yana İşçi Partisi içindeki en soldaki isimlerden oldu ve birbirinden çok farklı içerikteki kampanyalar içinde yer aldı.
1980'lerde Güney Afrika'daki Aparteid rejimine karşı kampanyanın önde gelen isimlerinden biri oldu ve 1984'te bir eylem sırasında gözaltına alındı.
Uluslararası Af Örgütü'nün üyesi olan milletvekili, Şili'nin eski diktatörü Augusto Pinochet'nin yargılanması için yürütülen kampanya için uğraştı.
Filistin Dayanışma Kampanyası'nın üyesi olan Corbyn, Filistin konusunda birçok etkinlik içinde bulundu, parlamentoda Filistin konusunda en aktif vekillerden biri oldu.
TV kanalı Channel 4'daki bir röportajında Hamas ve Hizbullah'tan "dostları" olarak bahsetmesi kamuoyunda tartışma yarattı.
İran'a yaptırımların kalkmasını savunan Corbyn İsrail'in nükleer silahlarının feshi için bir politik sürecin başlatılmasını savundu.
Hayvan haklarına önem verdi, bu konuda meclisteki önergeleri destekledi, imza kampanyalarına destek sundu.
LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) haklarını savunmada hep aktif oldu. 1998'de Liberal Demokrat Parti'nin meclise sunduğu, homofobik ayrımcılığın sonlandırılmasına dair yasa değişikliği önerisine "Evet" oyu veren tek İşçi Partisi milletvekiliydi.
2000'lerde öğrenci harçlarına karşı protestolarda öğrenci hareketinin yanında yer aldı.
Kesinti politikalarına başından itibaren karşı çıktı ve mecliste eleştirilerini sürdürürken sokak eylemlerinde de hep tanıdık bir yüz oldu.
Corbyn yıllar boyunca Kuzey İrlanda konusundaki yaklaşımıyla da dikkat çekti. Birleşik bir İrlanda'yı savundu.
1984'te IRA'nın (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) siyasi kolu Sinn Fein lideri Gerry Adams'ı Londra'da ağırlaması hem Muhafazakâr hem de İşçi Partili milletvekillerinden tepki çekti.
1980'lerde IRA adına bombalı eylem yapmakla suçlanan ancak suçlamaları reddeden bazı sanıklarla ilgili kampanyalara da katıldı.
Savaş karşıtlığı
Corbyn, İşçi Partisi'nin 1997-2010 yılları arasındaki hükümeti döneminde partisinin politikalarına sık sık muhalefet etti. Bunların en başta gelenlerinden biri de Irak savaşıyla ilgiliydi.
Afganistan ve Irak'a askeri müdahalelere karşı çıktı ve savaş karşıtı kampanyalar içinde yer aldı; savaş karşıtı kitle örgütlerinin birliği olan "Stop the War Coalition" yönetiminde yer aldı.
15 Şubat 2003'te birçok ülkede eş zamanlı gerçekleştirilen ve 2 milyon kişinin katılımıyla bugüne dek düzenlenmiş en büyük protesto olduğu iddia edilen gösterinin İngiltere ayağının organizasyonunda rol oynadı.
Meclis'te 2006 Irak Savaşı'yla ilgili bir soruşturma başlatılması çağrısı yapan 12 milletvekilinden biri oldu.
Türkiye'nin Suriye'ye operasyonlarına karşı çıktı, Gezi Parkı mektubunu imzaladı
Corbyn, Türkiye'nin 9 Ekim'de Suriye'nin kuzeydoğusunda başlattığı Barış Pınarı Harekâtı'na yönelik endişelerini dile getirdi.
Aynı tarihli sosyal medya paylaşımında, "Türk ordusunun Suriye'nin kuzeyindeki Kürt bölgelerindeki eylemleri ve Kürt halkının güvenliği konusunda derin endişe duyuyorum. Tüm dış güçlerin Suriye'den çekilmesi, çatışmaların sertleşmemesi gerekiyor" ifade etmişti.
https://twitter.com/jeremycorbyn/status/1181979876833873920?lang=en
2013 yazındaki Gezi Parkı eylemleri sırasında Financial Times'ta yayınlanan "Türkiye Başbakanına Açık Mektup" adlı metni imzalamıştı.
İmzacıları arasında Susan Sarandon, David Lynch ve Sean Penn gibi ünlü sinemacıların da yer aldığı metinde, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nda başlayıp Türkiye geneline yayılan gösterilerin polis tarafından "şiddetle bastırılması" kınanıyordu.
Metinde, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Gezi Parkı eylemlerine karşılık olarak düzenlediği "Milli İradeye Saygı" mitingleri, Almanya'da faşist Adolf Hitler döneminde düzenlenen mitinglere benzetiliyordu.
1980'de Fatsa ve Devrimci Yol, 2010'da KCK davaları
Jeremy Corbyn, ülkesi dışında da aktifti. Filistin için pek eylemde yer almasının yanı sıra Türkiye'yle ilgili çalışmalarda da faaliyet gösterdi.
1980 darbesinin ardınan Fatsa davasını takip etmek ve hapishanedeki hak ihlallerini araştırmak üzere bir izleme heyetiyle Türkiye'ye gelmişti.
Fatsa davasını takip etmek isterken yetkililer tarafından sürekli oyalanması üzerine Amasya'dan ayrılarak Ankara'ya geldi ve burada Devrimci Yol ana davasını takip etti.
Jeremy Corbyn, 2010 yılında Türkiye'ye giden ve gözlemci olarak KCK davasını izleyen heyet içinde yer aldı.
KCK operasyonlarının parlamento gündemine taşınması için soru önergesi veren milletvekilleri arasında da bulundu.
Jeremy Corbyn, 22 Ekim 2010'da Morning Star gazetesindeki köşesinde dava ile ilgili gözlemlerini paylaşmıştı.
Corbyn, "PKK ve Öcalan olmadan barış sürecinde çözüme ulaşmak mümkün değil" görüşünü savundu.
Irak'ta 1988'de Kürtlere yönelik gerçekleştirilen saldırıların, 2013'te İngiltere Parlamentosu'nda "soykırım" olarak tanınması kararının alınması için çalışma yürüten isimlerden de biriydi.