Jean Echenoz’dan “1914”

Jean Echenoz “1914”te, üzerinden Birinci Dünya Savaşı geçen Anthime’in destansı hikâyesini zamanın ortamıyla beraber anlatıyor. Parmağındaki yüzükle ve atlatamadığı travmasıyla Anthime, Echenoz’nun unutulmaz kahramanlarından birine dönüşüyor.

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

'Güzel bir yara'

Kitabın özgün adı 14; Fransa’da ve Fransızcadan İngilizceye çevrilirken de aynı adla yayımlanmış. Jean Echenoz, derinliği olan ve hepimizin gözünün önünde bulunan konulara son derece ince dokunuşlarla değinen, bunları sade bir dille anlatan ve bugünle geçmiş arasında sağlam köprüler kurabilen ender yazarlardan. Bu nedenle kitabın adının 14 olması manidar. Echenoz, 1914’ü ve Birinci Dünya Savaşı’nı anlatıyor ama 14 diyerek zamanlar arasında geçiş yapıyor. Bir bakıma “ha 1914 ha 2014” demeye getiriyor. 

Echenoz’nun küçük destanlar yazmada da üstüne yok. Neredeyse bütün kitaplarında bu hava bulunuyor. 14, namı diğer 1914 de yine konsantre destan kıvamında. Bir kez daha cımbızlanan ayrıntıları büyük bir üslup ustalığıyla önümüze getiren Echenoz kitabıyla karşı karşıyayız.

“SAVAŞ BİRKAÇ HAFTADA BİTECEK”

Echenoz, Anthime adlı kahramanıyla takvimin yapraklarını geriye doğru çevirip hepimizi Fransızların “Büyük Savaş” diye nitelediği Birinci Dünya Savaşı’na götürüyor. Sakin sessiz dağlarda gezinen ve içten içe “buralarda hava hiç değişmez” diyen Anthime’in tezini bozan şey arka arkaya çalan seferberlik çanları. Aslında onu huzursuz eden ve biraz da Avrupa’nın o günkü halinden türeyen normal bir durum bu. Bayraklar, marşlar ve yüksek sesli tartışmaların sürdüğü kentte, hemen herkes seferberlikten mutlu gibi.

Sağ elindeki şövalye yüzüğüyle Anthime de olan biteni izliyor. Tabii sadece izlemekle kalmıyor; seferberliğe dahil oluyor, bölüğüyle ve mangasıyla savaşın içine giriyor. Üniformasının verdiği gururla çakı gibi askerler mi dersin, en gür sesiyle marşlar söyleyenler mi; hepsi bir arada. Seferberliğin yancısı sokaktaki insanların alkışları ve attığı çiçekler de cabası: Her şey hızla gelişiyor; geride kalanlar, kalamayanlar ve onca tantana içinde nereye neden gittiğinin farkına varamayanlar…
Doğu’ya yol alan trendeki komutanın “öğüdünü” de hatırlatmak lazım: “Savaşta üç beş kişi ölürse temizlik eksikliğindendir. Çünkü kurşun öldürmez, asıl pislik öldürür ve önce onunla savaşmalısınız.”
Echenoz, kitapta savaş boruları üflenirken birbiriyle bağlantılı üç hikâye yürütüyor: Birincisi Anthime’inki. İkincisi geride kalan ve doğum yapmaya hazırlanan Blanche’ınki. Üçüncüsü ise herkesi allak bullak eden “Büyük Savaş”ın hikâyesi. Echenoz’nun ustalığı kendini burada gösteriyor: Tüm bu hikâyeler zaman zaman birbirine yaklaşıyor bazen de koşullar gereği uzaklaşıyor. Fakat hiçbir şekilde kopmuyor.

“Birkaç haftada bitecek” denen savaşın, günden güne uzaması ve Blance’ın doğum sancısının yarattığı sıkıntı, marşandiz gibi peşi sıra ekleniyor. Anthime’in, güle oynaya gidilen savaşı “santim hesabı toprak kazanma adına arazide gömülüp kalma” diye tanımlaması aslında her şeyi özetliyor.

GÜRÜLTÜLÜ VE ABARTILI “OPERA”

Savaşın yıkıcı ve olağan hali devam ederken ölenler, uçağı yere çakılanlar ve pek çok kadın gibi kocasız doğum yapmak zorunda kalan Blanche da “doğal” bir sonuç. Anthime’in, zamanına dair belirlemesi hayli yerinde: “Savaşı bir operaya benzetmek pek yararlı ya da geçerli olmasa gerek, hele bir de operayı sevmiyorsak savaş gibi o da muhteşem, duygu dolu, abartılı, bitmek bilmez azaplar içerse de savaş gibi çok gürültülü olsa da ve daha açık söylemek gerekirse aslında basbayağı sıkıcı…”

O sıkıcı, gürültülü ve abartılı “opera”, aynı Paul Wittgenstein’da olduğu gibi Anthime’in sağ kolunu koparan bir şarapnele dönüşünce bu kahramanlığı kutlayan ve cesaretinden ötürü yiğit askeri kutsayan cephe arkadaşlarının ruhsal durumu da Echenoz’nun satırlarında kendine yer buluyor. Üstelik bu “cesaretin” ve Anthime’i savaş meydanına bir daha yaklaştırmayacak o “faydalı yaralanma”nın “ödülü” de bir madalya: Nereden baksanız absürd bir şey.

Canınızın istediği anda kaçıp gidemediğiniz savaş, pek çok şeye mal olurken Anthime de bundan fazlasıyla payını alır. Kolunu alıp götüren düşmanın yanı sıra sıçanlarla, fareler ve bitlerle sarılı siperler kapana kısılmışlığı simgeliyor. Tek çıkış yolu ise Anthime’de olduğu gibi askerliğe elverişliliği ortadan kaldıran “güzel bir yara.”

Echenoz’nun, Anthime’in yaşadıklarını anlattığı savaş ortamı, geriye dönüşün zor olduğu, dönüldüğünde de hiçbir şeyin yerinde kalmadığını bir kez daha gösteriyor. En az savaş kadar yıkıcı bir şey bu; Anthime ve arkadaşlarının başından da aynısı geçiyor.

Savaş resmen bitse de fiilen sona ermiyor. Anthime’in kolu yokken kimi zaman sanki varmış gibi hareket etmesi ve kendine hayali bir kol yaratması, bu sonlanmayışın göstergelerinden biri. Sadece bu değil elbette; Echenoz, küçücük bir kitaba savaşta her ne yaşanıyorsa koymuş. Herkes, unutmaya çalıştığı acısından bir şekilde intikamını alıyor ya da normal şartlardakinin tersi biçimde davranıyor. Anthime veya Blanche onlardan yalnızca ikisi.

Nihayet Echenoz bize, tüm savaşlardan sonra gelen “Ne oldu şimdi?” ve “Neye yaradı?” gibi o bilindik soruları da sorduruyor.

alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr

1914/ Jean Echenoz/ Çeviren: Mehmet Emin Özcan/ Helikopter Yayınları/ 68 s.