Japonya'da kadın üniversiteleri: Kadın çalışırsa dağlar kıskanır

Japonya’da 1000’e yakın üniversite var. Bunlardan 80 kadarı kadın üniversitesi. Sayıları artmıyor, öğrencileri de azalıyor. Maddi durumu çok iyi olan ailelerdeki kadınlar günlük yaşamlarını zenginleştirecek alanlarda üniversiteye gidiyor. Örneğin sadece kâğıt sanatlarının, sadece Japon yemeklerinin, çay seremonilerinin üniversitesi var. Okuryazar oranı yüzde 100.

Mustafa Balbay

Tokyo metrosu 43 hat, 420 durak, 3 bin kapıdan oluşuyor. Kentin neresinde olursanız olun, en uzak metro durağı 400 metre. Şibuya, Şinjuku, Ueno, Otemaşi gibi aktarma da yapılan merkezi metroların her birine günde 2 milyona yakın insan girip çıkıyor. Ana istasyonların kaç katlı olduğunu saymak güç. Zira dışarıdan girdiğiniz kapılardan biri ikinci, öteki dördüncü kata çıkabiliyor.
Bu metrolara sabah mesainin başladığı saatlerde gittiğinizde kendinizi bir insan selinin içinde bulursunuz. Her kapı arı kovanı gibidir. İşe gidiş saatlerinde genel yoğunluk üçte iki erkek, üçte bir kadın üzerine. Bütün istatistikler bir yana, metronun bu saati Japonya’da kadınların iş yaşamındaki oranını size veriyor. Gerçek rakamlar da böyle.

Japonya’nın ekonomik ve kültürel gelişmişliğine karşın kadının ikinci planda oluşu, sadece bu ülkede değil, tüm dünyada tartışma konusu. Japonlar 1968’de Meici döneminde başlattıkları dışa açılma, dünyaya uyum sağlama sürecinin daha başında, bu ayrımı koymuşlar; “Biz Batı’nın eğitimini ve teknolojisini alacağız, ama geleneklerimizi koruyacağız. Kadın, bunun başında geliyor.”
Kadına yönelik sözlerinden biri şu: Gençliğinde babana, yetişkinliğinde kocana, yaşlılığında oğluna itaat edeceksin.

Konfüçyüs öğretisinden miras kalan bu söz hâlâ kullanılıyor, ama ne kadar geçerli tartışılır. Zira Japon toplumu da ister istemez değişiyor. Ada devlet olmanın, buna bağlı olarak ulusal kimliği katıksız tutmanın getirdiği sonuçlardan biri olarak bu alanda değişim yavaş.
Kadınlar çalışma yaşamının her alanında yok. Örneğin, inşaat mühendisleri yeni yeni yetişiyor. Japon inancında dağlar dişi. Bu nedenle yol yapımı başta olmak üzere dağlardaki işlerde kadın çalıştırılmıyor. Dağlar kıskanır diye.

Evlenmek üzere işe alma
Çalışma düzeninin oturduğu şirketlerde başta sekreterler olmak üzere kadınların ağırlıklı olduğu işlerin sahibi sürekli değişiyor. Zira evlenen işi bırakıyor, evine çekiliyor. Pek çok şirketin bunu bilinçli olarak yaptığı söyleniyor. Kadın çalışma hayatına başlayıp işyerinden bir kişiyle evlenince eşine, “Nerede kaldın?... Eve erken gel” gibi şeyler söylemiyormuş, işin uzayabileceğini biliyormuş.
Ancak bu kadının tümüyle hayatın dışına çıktığı anlamına gelmiyor. Yine geleneksel olarak erkek maaşını alınca eşine teslim ediyor. Evin bütçesi kadında. Evlilikte çocukların lise düzeyine gelmesinin ardından ikinci kez çalışmaya başlayan kadınlar da yüksek oranda. Kadınlar erkeklerden ortalama dörtte bir oranda daha az maaş alıyor.

Bütün devletlerde orta direk en önemli taşıyıcıdır. Genel huzur, toplamsal düzen orta sınıfın gücüyle doğrudan bağlantılıdır. Japonya’nın yüzde 80’i orta sınıf. Büyük bir kesimin geliri birbirine yakın. Eve bir maaşın girmesi, aileyi ayakta tutmaya yetiyor.
İş çıkışı, pirinçten yapılan ülkenin geleneksel içkisi “sake”nin içildiği, bizdeki ocakbaşı restoranları anımsatan meyhanelere uğramak gelenek diyebileceğimiz kadar yaygın. Buralarda 2’li, 3’lü gruplar halinde iş çıkışı gelen kadınları da görmek mümkün. 

4 etkene bağlı...
Sadece kadınların gittiği üniversiteler Erdoğan’ın haziran ayı sonunda Osaka’da düzenlenen G20 Zirvesi sırasında Türkiye’nin de gündemine girdi. Erdoğan bu üniversiteleri öğrenince hemen, “Biz de kuralım, talimat verdim” dedi.
Ancak Japonya’daki kadın üniversitelerinin özünde inanca dayalı bir seçenek yok. Birkaç etkene dayanıyor.

1 Geleneksel olarak kadınların ikinci planda, ama aile içinde güçlü olduğunu vurgulamıştık. Bu “aile içi güce” dayalı olarak, kadınların ev ekonomisini, bütçe yönetimini iyi öğrenmesi temelinde gelişen kadın üniversiteleri var.

2 Hıristiyanlığın Uzak Asya’da güçlenme istemi 500 yıl öncesine dayanıyor. Birinci bin yılda Avrupa’da, ikinci bin yılda Amerika’da hâkim din olan Hıristiyanlık, üçüncü bin yılda da Asya’da etkin olmayı uzun erimli bir strateji olarak çizdi. Bu hedef Japonya’da tutmadı. Japonlar, her alanda olduğu dinde de geçmişlerine bağlı kaldı. İlk çağlardan gelen, yer yer Şamanizmi andıran Şintoizmi bırakmadılar. Hıristiyanlık yüzde 10’un altında zemin buldu. Kadın üniversitelerin bir kaynağını da bu oluşturdu. Ancak etkin değil.

3 Japonya’da bine yakın üniversite var. Bunlardan 80 kadarı kadın üniversitesi. Sayıları artmıyor, öğrencileri de azalıyor. Maddi durumu çok iyi olan ailelerdeki kadınlar günlük yaşamlarını zenginleştirecek alanlarda üniversiteye gidiyor. Örneğin sadece kâğıt sanatlarının, sadece Japon yemeklerinin, çay seremonilerinin üniversitesi var.

4 Okuryazar oranı yüzde 100. Üniversite mezun oranı yüzde 95’in üstünde. Türkiye’deki üniversite kavramı, kişiyi iş-meslek sahibi yapma beklentisine dayalı. Japonya’da genelde eğitim-öğrenme temelli. Yüksekeğitim oranından kadınlar da eşit payını alıyor. Ancak bunu toplumsal yaşamda kullanma oranı erkeğin gerisinde.

GEYŞA GELENEĞİ DEVAM EDİYOR

Japonya deyince erkekler için akla gelen ilk sözcük “samuray” ise kadınlar için de “geyşa”... Öteki kültürlerde sürdürülmesi zor bir gelenek. 
Bugün çok yaygın olmasa da başta Kyoto olmak üzere büyük şehirlerde var olduğu söyleniyor. Bir yabancının, “Japonya’ya gelmişken bir de geyşa görsek” diye tanışabileceği bir ortam yok. Geyşa, birlikte olacağı erkeği kendisi seçiyor. En az bir müzik aleti çalıyor, Japon kültürüne hâkim olarak yetişiyorlar. Sadece geyşa yetiştiren okullar var. Bugün sayıları azalmış. 
Geleneksel Japon giysisini daha farklı şekilde bedenlerine sarıyorlar. Onunla eğilmek mümkün olmadığı için diz çökerek oturuyorlar. Bir Japon erkeğinin geyşa ile birlikte olmasına eşinin ses çıkarmaması da gelenekten. Hatta önemli günlerde geyşa, erkeğin evine gidip çocuklarına hediyeler veriyor. 
Japonya’nın Tokyo’dan önceki başkenti Kyoto’nun Gion bölgesi tamamen tarihi yapılarla dolu, ama yaşayan bir semt. Burada geyşaların zaman zaman gezintiye çıktıkları biliniyor. Geyşaların onlar kadar eğitim almamış daha genç olanlarına mayko deniyor. Maykolar daha fazla. Gion’da özellikle maykoların caddelerde görünmesi doğal. Fotoğraflarını çekmek de zor olmadı. Hatta kentin tarihi dokusunun da görüneceği şekilde poz vermemelerini istemek de zor olmadı.
Apayrı bir tartışma konusu, ama şunu vurgulamakla yetinelim; Japonya’da cinsel özgürlük Batı kültüründen daha farklı bir doğallıkla genel kabul görmüş.

Erkek, kirpiden daha mı az dikenlidir?

Tokyo’nun uyumayan bölgelerinden Tavaramaçi’de günbatımı sonrası ışıklar arasında yürürken bir vitrin dikkatimizi çekti. Küçük, üstü açık yarım kafeslerin içinde kirpiler oynaşıyor; Kirpi Kafe.
Yanlış okumadınız, Kirpi Kafe... Varlığını biliyordum, ama birden karşımıza çıkınca şaşırdık; daldık içeri. 70 yaşlarında bir ağabeyimiz kirpisini seviyor. Masa üstünde, kalın eldivenler var, isteyen onunla seviyor. Ama tekniğini öğrenirseniz gerek yok.
Sahibini sorduk; güler yüzlü bir kadın bizi selamladı; Hayaşi Tomoko. 10 dakika kirpi sevmek 400 yen. Yaklaşık 20 lira. Biz sohbete tutuşurken kirpi seven ağabeyimiz, “Bütün kirpi sevenler zaten dosttur” türünden tanışık bir selam verip gitti.
Genellikle iş çıkışı stres atmak isteyenler uğruyormuş. Eğer başının üstünden hafifçe bastırıp sırtına doğru ilerlerseniz dikenlerini yataylaştırıyor, tatlı tatlı seviyorsunuz. Göğsünüze aldığınızda usul usul kalbinize doğru ilerliyor.
Hayayi Tomoko, 30’lu yaşlarda. Evinde de iki kirpisi var. Bekâr olduğunu söyleyip devam etti:
“Tokyo’da 10’dan fazla kirpi kafe var. Bunun dışında evlerde besleyen de çok. Genellikle yalnız yaşayan evli olmayan kadınlar tercih ediyor...”
Takıldım:
- Ne yani, erkek kirpiden daha mı çekilmez?
Bastı kahkahayı:
“Ondan değil... Kirpi sessizce sevgisini gösterir... Mesele yapmaz... Fazla hareket etmez... Çalışma yaşamı çok yoğun olduğu için akşam evde kirpi iyi geliyor...”
Kafenin arka duvarında ayrı bir kapı var; orası kirpi apartmanı. Kat kat, kafeslerde duruyorlar. Fazla ışığı sevmedikleri için bir süre kafenin vitrininde, kirpiseverlerin kucağında kalıp apartmana konuyorlar.
Bunun hayvan haklarına uygun olup olmadığını sorduk. Hayaşi, “Onlar yaşamlarından mutlu” demekle yetindi.

Kadın hakları kronolojisi

Kadınlar, dünyanın pek çok coğrafyasında olduğu gibi Japonya’da da bugünkü düzeye kolay gelmedi. Ana hatlarıyla Japonya’da kadın haklarının gelişimi şöyle:

1878: Tokyo Üniversitesi kuruldu. Kadınlar alınmadı.

1890: İlk meclis toplandı. Kadınlar, istemlerini dile getirmesine karşın alınmadı.

1911: Kadın yazar Hiratsuka Raiçi önderliğinde Japon kadınları bir araya geldi; Maviçorap Topluluğu kurdu. Ana tema, “kadınlara özgürlük” idi. Ancak sonuç alınamadı.

1919: İçikava Fusae başkanlığında Yeni Kadının Birliği kuruldu. Öteki kadın kuruluşlarıyla birlikte, “Eğitimin ve sanayi toplumunun içinde biz de olmak istiyoruz” bildirileri yayımlandı. Karşılık bulmadı.

1925: Meclis üyelerinin sadece erişkin erkeklerin oylarıyla belirlenmesi yasası kabul edildi. Aynı yıl Kadının Oy Hakkı Derneği kuruldu. Kadınlar sadece bu amaçla mücadele etmeye yönelik eylemler yaptı. 

1932: İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri yükselirken ordu destekli, Ulusal Savunma Kadınlar Birliği kuruldu. Kadınlara, “Siz, ülke savunmasında gereksinim olursa varsınız” mesajı verildi.

1945: İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan yeni anayasada kadınlara oy hakkı verildi.

1986: Kadınların çalışma yaşamında daha çok yer alma istemine karşılık olarak Eşit İstihdam Yasası çıktı.
Japonya’da kadınların yaşamın her alanında olabildiğince eşit yer alma mücadelesi devam ediyor.

BİLİNÇLİ YAPILMIŞ

Kadınlara yönelik önyargılı tutum yaygın olmasa da bugün de devam ediyor. 2018 yılında Tokyo Üniversitesi’nde yaşanan olay hâlâ belleklerde... Tıp fakültesine girişte kadınlar, erkeklerden daha yüksek puan alıyor. Ancak sonuçlar açıklanınca erkeklerin ezici bir üstünlükte olduğu görülüyor. İtiraz üzerine durum inceleniyor.
Araştırma sonunda görülüyor ki, kadınların puanları bilinçli olarak ve cinsiyet ayrımcılığı gözetilerek erkeklere yazılmış. Üniversite rektörü intihar etmedi, ama ciddi biçimde özür diledi.
2018 yılı ağustos ayında ortaya çıkan bu olaydan sonra soruşturma derinleştirildi. 2011 yılından bu yana ayrımcılığın sürdüğü ortaya çıktı. 2010 yılında kadınların giriş sınavındaki başarı oranı yüzde 40’a ulaşınca, yönetim bu yönteme başvurmuş.

YARIN: JAPONYA’DA TÜRKLER... JAPON GELİNLER... SARAY, DÖNER BURGERE KARŞI