İzmir Büyükşehir Belediyesi Organize Bir Suç Örgütü müdür?

cumhuriyet.com.tr

İzmir 250. madde ile Özel Yetkili Savcılığın yaklaşık 1 yıl süren soruşturması sırasında 2 Mayıs 2011 ve 22 Kasım 2011’de düzenlenen yakalama-arama gözaltı polis operasyonlarında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin üst düzey personeli gözaltına alınmış, bazıları hakkında tutuklama kararları verilmiştir. İzmir Özel Yetkili Savcılığının İBŞB Başkanı Aziz Kocaoğlu ile 130 şüpheli hakkında düzenlediği 4.01.2012 günlü iddianamesi 250.madde ile Özel Görevli İzmir 8.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 20.01.2012 günü kabul edilmiş olup davanın ilk duruşması 3 Nisan 2012 günü (bugün) yapılacaktır.

Esas itibarıyla İzmir Özel Yetkili Savcılığının soruşturma usul ve yöntemleri ile iddianamesini analiz ettiğimizde, yapılan işlemlerin, DGM’lerin devamı olan ÖYM’lerin hukuk ve adalet sistemimizdeki “demokratik hukuk devleti” ilkelerine aykırı kalıplaşmış uygulamasının bir parçası ve tekrarından ibaret olduğunu görüyoruz.

Gerçekten de başta muhalif yurttaşlar olmak üzere siyasi partiler, sendikalar, yerel yönetimler, akademisyenler, gazeteci ve yazarlar ÖYM’lerin sert ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı uygulamalarından hemen her gün nasibini almaktadırlar. ÖYM’ler, hükümetin toplumda yarattığı “korku iklimine” ciddi biçimde katkıda bulunmaktadır.

Organize suç örgütü?

İzmir İddianamesi incelendiğinde ise öncelikle, İBŞB Başkanı ve üst düzey bürokratları ve memurları hakkında ihaleye fesat karıştırmak veya görevi ihmal ve kötüye kullanmak gibi münferit memur suçlarına dayalı olarak soruşturma yapılması ve iddianame düzenlenmesi gerekirken 250.madde kapsamında “organize suç örgütü” değerlendirmesi, CMK’nın 250-(1) -b maddesine kesinlikle aykırıdır. Çünkü, bu madde ile, “haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar” düzenlenmiştir. Bunlar, mafya tarzında cebir, şiddet ve tehdit kullanan organize suç örgütlerinin eylemleri ile devletin güvenliği ile anayasanın ihlali ve casusluk gibi suçlardır.

315 sayfalık İddianamede, şüphelilerin örgüt faaliyeti çerçevesinde haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla cebir ve tehdit uyguladıklarına ilişkin tek bir somut kanıt yoktur. Cumhuriyet Savcıları, Ceza Usul Hukukunun temel ilkelerini düzenleyen CMK ve evrensel hukuk ilkelerine uymakla yükümlüdürler. Savcıların, yasanın açık ve kesin olan bir hükmünü keyfi olarak yorumlamak ve hukuka aykırı ve zorlama suç isnadı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni “organize suç çetesi”, Başkan Aziz Kocaoğlu’nu da “çete lideri” olarak suçlamak ve sonuç olarak davayı 250.madde kapsamına almak görev ve yetkisi yoktur. Bir başka deyişle İzmir Özel Yetkili Savcılığı, İBŞB soruşturmasını yaklaşık 2 yıldır CMK’ye aykırı olarak yürütmüştür.

Bu durumda, yasanın açık hükmünün savcılar tarafından ihlali sonucunda bu iddianame ile kamuoyunda “çete reisi”, “çete üyeleri” ve “organize suç örgütü” olarak tespit edilen ve bu sıfatlarla tartışılan şüphelilerin kişilik hakları ihlal edilmiştir. Mahalli seçimlerde Yüzde 55 oyla yurttaşlar tarafından Belediye Başkanlığına seçilen Aziz Kocaoğlu, “çete lideri” olarak ilan edilmiş, hem yakın çevresinde hem de siyasal alanda küçük düşürülmüştür.

Belediye’de arama ve yakalama operasyonu sürerken özellikle hükümete yakın medyanın Ankara kaynaklı haberlerinde ( Örn. Sabah. 3.05.2011 - Soruşturma O’na kadar uzanacak) İBŞB başkan ve yetkililerini itibarsızlaştırmayı amaç edinen ve Belediye yönetimini, “Organize Suç Örgütüne” benzeten bilgilerin sızdırılması ve haber konusu dikkat çekicidir.. Böylece Özel Yetkili Savcılık ve/veya emrindeki Polis, CMK 157. madde ile düzenlenen “soruşturmanın gizliliği” ilkesini ihlal etmişlerdir

Uygulamada, “organize suç örgütleri” hakkında tüm uluslararası ilgili kurumlar, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü-Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından kabul edilen ve web sitelerinde ilan edilen “kriterler” bellidir.
 

Soruşturmanın üzerindeki gölge

Avrupa Konseyi- Avrupa Organize Suçlarla Mücadele Çalışma Grubu’nun 28-31 Mart 1996 yılında Almanya’nın Leipzig kentinde yaptığı toplantılarda; organize suç örgütünün 8 adet kriteri belirlenmiş ve yetkili makamların web sitelerinde ilan edilmiştir. Savcılık ve Emniyetin dikkate alması gereken kriterler; şüphelilerin; aralarında haksız kazanç elde etmek için fonksiyonel iş bölümü ve hiyerarşik bir yapı bulunması, kazancın kural olarak suç ile sağlanması, suç işlemenin süreklilik göstermesi, suç organizasyonu içerisinde yaptırım sisteminin bulunması, şiddet ve tehdit gibi yöntemlerin kullanılması, kamu ve/ veya özel sektöre nüfuz edilmesi, kara para aklanması yöntemlerine başvurulması, paravan şirketlerin kurulması, şeklinde tespit edilmiştir. İzmir 250. Madde ile Yetkili Savcılık ve operasyonları yürüten İzmir Valiliği Emniyet Müdürlüğü görev-yetki ve sorumluluklarının kapsamını dışına çıkmışlar ve CMK 250-(1)-b maddesi ile birlikte Avrupa Konseyi 1996-Leipzig kriterlerini de ihlal etmişlerdir.

Özel Yetkili Savcılığın, her yıl İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonu tarafından tespit ve ilan edilen bağımsız bilirkişi listesini göz ardı etmek suretiyle Maliye Bakanlığı memurlarını bilirkişi olarak tayin etmesi de soruşturmanın objektifliğine ve tarafsızlığına gölge düşürmüştür. Sayıştay raporları ve Maliye Bakanlığı memurlarının vermiş olduğu bilirkişi raporları ile bazı iletişim tutanaklarına dayalı olarak düzenlenen iddianamede, şüphelilerin ve müdafilerinin sorgulamalarında verdikleri savunmalar ve Savcılığa sundukları bilgi ve belgelerden birkaç istisna dışında hiç bahsedilmemesi ve bunların iddianameye konulmaması olgusu, savcıların şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğünü düzenleyen CMK. 160/2 maddesi yanı sıra Savcıların görev yetki-sorumluluklarını düzenleyen evrensel beyannamelere de aykırıdır.

Özel Yetkili Savcılık, savunma beyanlarına ve sunulan belgelere iddianamede yer vermemiş, şüphelilerin mal varlığında haksız bir zenginleşme olup olmadığını tespit etmemiş, geçmişteki memuriyet sicil ve liyakatlarını dikkate almamış, soruşturma aşamasında gizli kalması gereken bilgilerin basına sızdırılmasına engel olmamış ve böylece tarafsızlığını ve objektifliğini yitirmiştir. Soruşturmanın en kritik anında İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, 23.11.2011 günü Anadolu Ajansı’na ve 24.11.2011 günü Haber Türk gazetesine verdiği “Belediyede suç işlendiğine ilişkin deliller bulunduğu” ve “Çünkü bu kişilerin tutuklama ve çok ceza alma ihtimalleri yüksek” basın açıklamaları ile şüphelilerin kamuoyu nezdinde peşinen suçlu görülmesine yol açan bir propaganda faaliyetinde bulunmuştur. Özellikle hükümete yakın medyada Başsavcının bu demeci şüphelileri peşinen suçlu ilan edilen bir biçimde manşetlere taşınmıştır. Üstelik Başsavcı henüz mürekkebi kurumayan HSYK’nin 18.10.2011 gün ve 33 sayılı genelgesinin, “Basın açıklamasının, kamuoyunun kişinin suçlu olduğuna ilişkin kanaatini uyandıracak ya da hâkim veya mahkemelerin olayları değerlendirmesinde önyargılı davranmalarına sebep olacak mahiyette olmaması” hususunda dikkat ve özen gösterilmesine ilişkin 5. maddesini de de ihlal etmiştir.

İBŞB soruşturmasında ve iddianamenin hazırlanmasında görev alan savcılar, şüpheliler lehinde olan delillere iddianamede yer vermemekle, soruşturmanın basına sızdırılmasıyla ve CMK’nin “mahkemenin görevine” ilişkin amir hükümlerini ihlal ederek BM Savcıların Rolü Hakkında Havana Beyannamesi’nin temel ilkelerini de ihlal etmişlerdir.

İddianamenin dayandığı şüpheli eylemleri ve kanıtlar, somut görevi ihmal, ihaleye fesat karıştırma gibi münferit memur suçları veya tehdit gibi münferit adi suç iddialarıdır. İBŞB başkan ve bürokratları ile diğer şüpheliler arasında “örgüt faaliyeti çerçevesinde” işlenen suçlar yoktur. Bu bakımdan 250. madde suçlarına bakan Özel Görevli 8. Ağır Ceza Mahkemesinin en kısa zamanda CMK 252/1-g maddesi uyarınca “görevsizlik kararı” vermesi ve dosyayı genel (normal) Ceza Mahkemesine göndermesi gerekmektedir.

Ceza Hukuku ve kanunları, ceza adaletini sağlama temelinde, kamu güvenliğini tesis etme ve suç işlenmesinin önlenmesi yanında, temel insan hak ve özgürlüklerini tanıyıp sağlama ve geliştirme yolunda hak ihlallerini önleyici kuralları oluşturma ve hakkın kullanımı için yeterli güvencelerin sağlanmasını amaçlar.

İzmir 250. madde ile Özel Yetkili Savcılığı tarafından Ceza Muhakemesi Kanunu’na ve evrensel ceza hukuku ilkelerine aykırı olarak yürütülen İBŞB operasyon projesi ve bunun ürünü olan, şüphelilerin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan ve böylece toplumda adalete duyulan güven ve inancın sarsılmasına yol açan haksız ve yanlış bir yol izlenmiştir. Yargılama aşamasında neler olup bitecek, hep birlikte dikkatle izleyeceğiz.

*Noyan Özkan Eski İzmir Barosu Başkanı