İYİ Parti'den Süleyman Soylu'ya uyarı
İYİ Parti Başkanlık Divanı toplantısı sonrası basın açıklaması düzenleyen İYİ Parti Sözcüsü Cihan Paçacı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu işaret ederek, "Başından beri uyarıyoruz. Milleti ayrıştırarak terörle mücadele edilemez. Sayın Bakan, nefret dilinden derhal uzaklaşmalıdır" ifadelerini kullandı.
cumhuriyet.com.trToplantının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan İYİ Parti Sözcüsü Cihan Paçacı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na şehit cenazesinde gerçekleştirilen linç girişimine çok sert tepki gösterdi.
Söz konusu saldırının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdpoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun tutumunu eleştiren Paçacı, "Kınamak, tel’in etmek bu kadar zor mudur?" ifadelerini kullandı.
Paçacı'nın açıklamaları şöyle:
"Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz Pazar günü, cennetmekan şehidimizin ebediyete uğurlanması merasiminde, milletimizi derinden yaralayan ve bir o kadar da endişelere sevk eden üzücü hadiseler yaşanmıştır.
Ancak olayların sonrasında yaşananlar çok daha büyük vahamet arz etmektedir.
Siyasetini “gerginlik ve çatışma” üzerine kurmuş Cumhur İttifakı sözcülerinin takındığı tavır ve sarf ettikleri sözler, havuz medyası ve internet sayfalarında yapılan yorumlar, milletimizin her kesiminde, şaşkınlık ve öfke ile karşılanmıştır.
Milletleri millet yapan en önemli özellik “tasada ve kıvançta bir ve beraber olma gücü”dür. Türk Milleti, ne kadar yeis ve kaygıya kapılsa da, aklıselim ve sağduyusu ile sıkıntıları aşmasını bilen ve millet paydasında kucaklaşabilen ender uluslardan biri olarak, tarihte hep özel bir yere sahip olmuştur.
Hakkari kırsalında terör örgütünün şehit ettiği evladımız Yener KIRIKÇI’nın, uğurlanması merasimine binlerce vatandaşımızla birlikte devletin üst düzey yöneticileri ve ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğluve çalışma arkadaşları da katılmışlar, şehit ailesi ve yakınlarının acısını paylaşmak istemişlerdir.
Uzun bir süredir CHP’ni terör odaklarıyla özdeşleştiren ve terörün işbirlikçisi iftirası ile itibarsızlaştıran, hedef haline getiren kara propaganda meyvelerini vermiş, içerisindeki provokatörlerin tahriki sayesinde, kalabalık galeyana gelerek, Sayın Kılıçdaroğlu’nu hedef alan zorbalık ve linç girişimine başvurmuşlardır.
Sayın Kılıçdaroğluve arkadaşlarının böyle elim bir hadise ile karşı karşıya kalması, demokrasimiz, geleneklerimiz ve inançlarımız açısından utanç vesilesidir.
Şehidimizin ruhu incitilmiş, ailesi ve sevenleri, acılarını dahi yaşayamadan, ömürleri boyunca büyük bir travma içerisinde hatırlayacakları, adeta, bir “kördüğüşü”nün içerisinde kendilerini bulmuşlardır.
Şehidin ruhunu ve onun ailesini incitmek kimsenin haddi ve hakkı olamaz.
Ve şehit cenazeleri, asla siyasi hesaplaşma yeri yapılamaz.
Benim de olay yerinde, bizzat tanıklık ettiğim bu hadisede can kaybı yaşanmamış olması bir mucizedir, Allah’ın bir lütfu ve tek teselli kaynağımızdır.
Bu olay, “Ne yapalım, oldu bir kere!” deyip geçiştirilecek bir olay değildir.
Önü ve arkası iyice araştırılmalıdır.
Milli bütünlüğümüzü hedef alan bu provokasyonda, zihinlerde şüphe bırakacak, karanlık bir nokta kalmamalıdır.
Olay, toplum hayatı açısından endişe vericidir. Ve herkes aklını başına almalıdır."
'HAK, HUKUK, ADALET, YERİNİ “İNTİKAM VE ŞİDDET” ÇIĞLIKLARINA BIRAKMIŞTIR'
"Seçimlerde istediğini alamayan ve büyükşehirleri kaybederek büyük bir şok yaşayan AK Parti, artık bu yenilgiyi ağırbaşlılıkla kabullenip, demokrasinin bir tecellisi olarak görmeli ve içine sindirmelidir.
Ancak görülmektedir ki, AK Parti, bırakın bu demokratik olgunluğu göstermeyi, “Millet İttifakı terör odakları ile işbirliği içerisindedir” iftirasına seçim sonrasında da devam etmektedir.
Bunu “siyasettir!” deyip, görmezlikten gelemezsiniz!
Ya da “Muhalefeti yıpratma taktiği” deyip, susamazsınız!
Çünkü milletimizin en hassas olduğu konular, dini, vatanı, milleti ve bayrağıdır. Bu değerlere ihaneti asla kabullenmez. Ve bu değerlerin siyaset dışında tutulmasını ister.
Milletin ortak değerleri üzerinden birilerini “kurban etmeye tevessül etmek”, yalan yere milyonlarca kişiyi ihanetle suçlamak, milli birliğimize dinamit koymaktır.
Cumhur İttifakı, milletimizin bu konudaki duygularını, daha fazla istismar etmekten, süratle vazgeçmelidir.
Devletimiz, “kabile devleti” değildir, milletimiz suni olarak bir araya getirilmiş, kalabalıklardan müteşekkil, bir millet asla değildir. Öyleyse bu büyük milletin yöneticileri de, bu yüce devlete, bu aziz millete yakışan olgunlukta, “devlet umuru” ile hareket eden kişiler olmalıdır.
Çubuk’taki hadisede, akıl ve sağduyu susmuş, kin ve nefret söylemleri ile şirazeden çıkarılmış bir güruh sahne almıştır.
Hak, hukuk, adalet, yerini “intikam ve şiddet” çığlıklarına bırakmıştır.
AK Parti sözcüleri, saldırganın AK Parti üyesi olması hasebiyle, süratle, “Çalınan minareye kılıf uydurma” gayretkeşliğine soyunmuştur. Saldırı, doğrudan milli bütünlük ve kardeşliğimizi hedef almasına rağmen, konuşmacılar, “Ama, fakat, lakin…” gibi mazeret sözcüklerinin arkasına saklanarak, suçu ve suçluyu masumlaştırma telaşına kapılmışlardır.
Sayın Cumhurbaşkanının uzun bir süre, herhangi bir kınama yapmaksızın, sessizliğini koruması, hayal kırıklığı yaratmıştır.
Amatör spor başarılarını bile atlamayıp, tebrik telgrafları yağdıran, nikahlanan, nişanlanan çiftleri bizzat telefonla arayan AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın, saldırgan kendi partisinin mensubu olmasına rağmen, ana muhalefet liderini arayıp “Geçmiş olsun” dememesi, töre ve inançlarımıza uygun düşmemiştir. Hele hele, “Arayamadım, bende telefonu yok” cümlesi ise milletimiz nezdinde incitici bulunmuştur.
“Cumhurbaşkanı milletin tamamını, milli birlik ve beraberliğini temsil eder” diyen Anayasa hükmü, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından işlevsiz kılınmıştır.
Cumhur İttifakının diğer ortağı olan MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin, “Yüzde dokuz oy aldığınız bir yere, niye şehit cenazesine gidersiniz? Olacakları hesaplamalıydınız” gibi bir cümle kurması, “suçluyu suçsuz, masumu suçlu ilan etme” çabası değilse, nedir?
Bu sözün, evde suçüstü yakalanmış hırsız dururken, dönüp ev sahibine, niye kapınıza, bir de asma kilit takmadınız? Ya da güpegündüz, park yerinde oynarken, kaçırılıp öldürülen çocuğun annesine “Sizde yanından ayrılmasaydınız” sözlerinden ne farkı vardır?
Güzel ülkemiz, alınan oylara göre parsellenmiş te, haberimiz mi yoktur?
Yine Sayın Bahçeli’nin, “Ey Kılıçdaroğlu! O adama yumruk attıracak kadar, ne yaptın sen?” diye sorması, saldırıyı meşrulaştırmaya çalışmak dışında nasıl açıklanabilir?
Milyonlarca vatandaşımızın oy verdiği bir partinin genel başkanını hedef alan saldırıyı kınamak, tel’in etmek bu kadar zor mudur?
'SAYIN BAKAN, NEFRET DİLİNDEN DERHAL UZAKLAŞMALI'
"Uzun bir süredir, İçişleri Bakanı Sayın Soylu’nun tahkir edici ve ayrıştırıcı konuşmaları milletimizin dikkatinden kaçmamaktadır.
İnsanların can ve mal güvenliğini, toplumun huzur ve asayişini korumak sorumluluğunda olan bir bakan, kendinden ayrı düşünen ve siyasetine oy vermeyen milyonları ötekileştiremez.
Böyle bir üslup, en başta, güvenlik kuvvetlerinin siyasi amiri olan İçişleri Bakanına yakışmaz. Çünkü bu ayrıştırıcı söylemler, sokaklarda “devletin zorlayıcı gücü”nü kullanan güvenlik güçlerini de olumsuz etkiler ve keyfi uygulamalarla hukuk dışına çıkmaya zorlar.
Başından beri uyarıyoruz:
Milleti ayrıştırarak terörle mücadele edilemez.
Terör odaklarının öncelikli hedef ve beklentileri, milli birliği çözmek ve sonra da ortadan kaldırmaktır.
Devletimizin güvenliği ve milletimizin huzuru açısından Sayın Bakan, nefret dilinden derhal uzaklaşmalı, AK Partinin değil Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı olduğunu bir an evvel hatırlamalıdır.
Konunun önemine binaen şu noktayı da hatırlatmak isterim.
Bu şiddet olayında takındığı yanlış tutum ve duruşu dolayısıyla havuz medyasının gazete ve televizyonları bir kez daha sınıfta kalmıştır.
Medyanın bir görevi doğru haber vermek ise, diğeri de insanları kin ve düşmanlığa sevk edecek yayınlardan kaçınmaktır.
Bu hadisede, havuz medyası, maalesef yine ateşe körükle gitmekte, kışkırtıcı ve tahrik edici başlık ve yazıları ile, hakaret ve iftira dolu yayınlar yapmaktadır.
Dünyanın “Temel hak ve özgürlükler” alanında ilerlemiş hiçbir ülkesinde böyle bir “pespayelik ve keyfilik” yoktur. Hiçbir siyasi rejim ve hiçbir hukuk sistemi, insanları birbirine düşüren böyle bir karmaşaya müsaade etmez.
Bu alan, daha büyük sosyal hadiselere sebebiyet verilmeden, dünyadaki çağdaş düzenlemeler esas alınarak, süratle yeniden düzenlenmelidir."
"Bu hadisenin vukuundan itibaren, İYİ Parti, demokrasinin, hukukun, sosyal barış ve kardeşliğin yanında ve zulmün karşısında net bir şekilde yer almış ve yaşanan hadisenin yıkıcı sonuçları hakkında sorumluluğu olanları uyarmış, saldırganların derhal yargı önüne çıkarılmasını talep etmiştir.
İYİ Parti sözcüleri ve Sayın Genel Başkanımız, en başından beri siyasette nezaket ve huzur dilinin temsilcileri olmaya talip olmuşlar, her fırsatta birleştirici, kucaklayıcı bir üslubu benimsemişlerdir.
Bundan sonra da, çağrımız ve duruşumuz değişmeyecektir.
Sayın Cumhurbaşkanının “Sıcak demiri soğutmak” ve “Türkiye İttifakı” söylemleri İYİ Parti olarak, “umut verici” bulunmuştur.
Fakat kısa bir süre sonra, Cumhur İttifakı ortakları ve AK Parti sözcülerince yapılan konuşmalardan, anlaşılmaktadır ki, Cumhurbaşkanının çevresinde toplumsal yumuşamaya izin vermeyecek kişiler ve gruplar mevcuttur. Sayın Erdoğan’ın demecinden sonra, bu kişiler vakit geçirmeksizin, toplumsal yumuşama temennisini hedeflerine koymuş ve harekete geçmişlerdir.
Bundan sonraki süreçte tüm siyasi parti temsilcilerimizi ve özellikle devleti yöneten kişileri toplumu geren ve kutuplaştıran söylemlerden vazgeçmeye, birlik ve bütünlüğümüzü sağlayacak sağduyulu demeç ve tavırlarda bulunmaya davet ediyoruz."