İYİ Parti'den Erdoğan'a İlker Başbuğ yanıtı

İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u hedef alan açıklamalarıyla ilgili soruyu yanıtladı. Ağıralioğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zamanında Ergenekon ve Balyoz davaları için "Ben bu sürecin savcısıyım" dediğini hatırlatarak, "Savcısı oldukları davanın kandırılanı, savunucusu oldukları cemaatin kandırılanı" ifadelerini kullandı.

cumhuriyet.com.tr

İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu, düzenlediği basın toplantısında son günlerde ülkede yaşanan kötü olaylara dair açıklamalarda bulundu. Ağıralioğlu, afetlerin her zaman yaşanabileceğini, böyle durumlarda devlet olmanın ciddiyetiyle ve millet olmanın sorumluluğuyla meselede herkesin üzerine düşeni yapmasının, ihmallerin ise mutlaka çok iyi değerlendirilmesi gerektiğinin üzerinde durdu.

 Ağıralioğlu, afetler sonrası yapılan kurtarma çalışmalarında olması gerekenler konusunda şu önerilerde bulundu: “Devlet ciddiyetinin Ordu ciddiyet iletişimi ile birleşmiş bir kurtarma iradesinin, Ordu'nun içerisinde de hazır hale getirilmesi lazımdır. Ordumuzun içerisinden bir sayının, belki bir topluluğun bu tür afetlerde profesyonel, dünyanın en iyi yetiştirilmiş kurtarma iradesi organizasyonu haline getirilmesi lazımdır. Dolayısıyla afetlerden sonra kurtarma çalışmalarında bir Ordu disiplini lazımdır. Bedelli askerlik yapacak olan askerlere kısa dönemde bu eğitim verilerek bir zindekuvvet haline getirilebilir.”

"ÜLKEMİZ KÖTÜ GÜNLERDEN GEÇİYOR"

Son günlerde art arda yaşadığımız felaketler sebebiyle milletçe hüzne boğulduklarını ve derin bir üzüntü içerisinde olduklarını ifade eden Yavuzağıralioğlu açıklamasına tüm yaşanan hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve şehitlere Allah’tan rahmet dileyerek başladı.

Cumhurbaşkanının çığ altında vefat eden 38 vatandaşımıza ve kurtarılmayı bekleyen onlarca insanımıza rağmen Kırıkkale mitinginde siyaset konuşmaya devam etmesini doğru bulmadıklarını belirten Ağıralioğlu, “Bu açıdan Van'da çığ altında kalan, devlet adabıdır, devlet adamlığıdır, nezakettir, zarafettir, görgüdür, ahlâktır, devlet-millet şuurudur, diğerkâmlıktır, insanlıktır...Yazık olmuştur. Türk Yurdu bu yönetim üslûbunu asla hak etmemektedir. Vefat eden insanlarımıza ve yaşanan acılara hürmeten -şimdilik- bu hatırlatmalarda bulunmakla iktifa ediyoruz” dedi.

"MİLLETİMİZ ÖRNEK DEVLET ADAMLARINI HEP HAYIRLA VE HATIRLA YÂD EDER…"

Ağıralioğlu, "Devlet adamları fakir ölmelidirler ki, idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar." sözüyle siyasetçilerin yürümesi gereken dosdoğru rotayı ihtar eden; milletinin derdiyle hemdert olan siyasetçilerin ve siyaset anlayışının numune-i timsâli olan; şuurlu, vicdanlı ve örnek devlet adamlığıyla, milletimizin hep hayırla yâd ettiği merhum Adnan Kahveci’yi de vefat yıl dönümünde rahmetle ve minnetle anarak konuşmasına devam etti.

"ENDİŞE DUYUYORUZ"

İdlib’de yaşanan hain saldırıyla birlikte, Astana Süreci, Soçi Mutabakatı ve Güvenli Bölge derken gelinen noktanın vahametinden derin bir endişe duyduklarını dile getiren Ağıralioğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bugün görülmektedir ki daha önce düşmüş olduğumuz şerhler ve itirazlarımız, maalesef yersiz kaygıların sonucu değilmiş. Ayrıca, uyarılarımızda bizi hiç haksız çıkarmayan hükûmetin tüm bu menfi siciline rağmen vatan mevzu bahis olduğundan şartsız destek sunduğumuz Barış Pınarı Operasyonu’ndan aniden ve izahsız bir şekilde dönülmüş olması da bugünleri yaşamamıza sebep olan bir başka hatadır. O gün de söylemiştik, bugün de tekrar edelim. Biz, bölgedeki güven ve huzurumuzu temin etmek için hiçbir fedakârlıktan ve atılımdan geri durmayız. Bölgenin huzuru ve sükûnu, tam manasıyla tesis edilinceye değin de geri adım atmayız. Peki, biz, “yarım bırakılan” Barış Pınarı Operasyonu ile bunu sağlayabildik mi? Eğer ki hükûmet sağladığımızı iddia ediyorsa, “ateşkes sahasından” ana kuzularının bayrağa sarılı tabutları neden geliyor? Hükûmetin evvelen cevaplaması gereken soru budur.

Şu husus da iyi bilinmelidir ki, bizim meşru haklarımızdan feragat edeceğimiz toplu iğne başı kadar bir yer yoktur. Ve hiçbir vatan evladımızın tek tırnağının dahi incinmesine gönlümüz razı gelmez. Bu hassasiyetlerimizin rağmına atılacak her adımın da karşısındayız. Bilerek veyahut bilmeyerek, sonucunu tahmin ederek veya etmeyerek böylesi bir kabul edilmezliğe sebep olunduğunda ise tepkimiz, milletimizin menfaatleri lehinedir.

Bugün coğrafyamızda, yerleri olmamasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri var, Rusya var, İngiltere var, Fransa var ve neredeyse birçok Avrupa Devletleri var. Biz ise kadim değerlerimiz, bağlarımız ve iddialarımız ile buradayız ve burada kalmaya da devam edeceğiz. Ne Amerika’nın bölgemiz ve dünya üzerindeki planları ne de Rusya’nın bölgesel ve küresel çıkarları umurumuzdadır. Bizim güttüğümüz yegâne menfaat Türk Devleti’nin ve Türk Milleti’nin payidar kalmasıdır. Buradan hareketle Türk Devleti’nin kararlılığı bütün ciddiyetiyle sahada gösterilmelidir.

Delinen bir başka antlaşmanın, tutulmayan bir başka sözün ardından Tayyip Bey, lütuf buyurmuş, Esad rejimine şubat sonuna kadar süre vermiştir. Yetmemiş, aksi takdirde Türkiye gereğini yapacaktır diye de eklemiştir. Biz söylemekten yorulmayacağız fakat hâlâ söylüyor olmaktan da ar ediyoruz. Konuşarak yürüyeceğimiz yol bitmiştir. Ardından yaptırım getirmeyen her uyarı, caydırıcılığı olmayan her tehdit, hanemize utanç ve saygınlık kaybı olarak dönmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı iç siyasette kullandığı ve kendisine göre başarılı olan argümanları dış siyasette de kullanmaya heves etmektedir. Lakin buradan doğacak zarar yalnız kendisine değil bütün bir Türk Milleti’ne mâl olmaktadır.

Ak Parti iktidarı bilmelidir ki: Amerika’ya kızınca Rusya’ya doğru, Rusya’ya kızınca Amerika’ya doğru yelken açmak, “dengeli dış politika” değildir. En az hamaset kadar tehlikelidir. Bu açıdan Tayyip Bey’in “Ukrayna hamlesi”ne İYİ Parti olarak temkinli yaklaşmak durumundayız. BM konuşmalarında ve her yerde -Doğu Türkistan ile birlikte- unutulan Kırım’ın, nihayet akla gelmesini ihtiyatlı bir şekilde izleyeceğiz. Çünkü, biz bu yapılanları Suriye’den de hatırlıyoruz. Kırım gibi kalbimizin attığı bir yer ile alakalı mütereddit duruşumuzun yegâne sebebi, hükûmetin malum sicilidir.

Coğrafyamızın mecburiyetleri, güvenlik bürokrasisinin uzun zamandır dikkat çektiği “İdlib gerçeği”, Türkiye’yi Suriye’de bütün seçeneklerin masada olduğu bir çözüme mecbur bırakmaktadır.

Suriye’de ve son dönemde İdlib’de sürüklendiğimiz durum, İdlib kaynaklı göç dalgası ve beraberinde ülkemizde beş milyon Suriye’li misafir meselesi memleketimiz için artık tehir edilemeyecek kadar elzem bir meseledir. Ortadoğu’daki bu “emperyal satranç” artık behemehal “lehimize” neticelendirilmelidir.

İYİ Parti olarak, Suriye’de hükûmetin atacağı doğru ve makul adımları tereddütsüz destekleyeceğimizi, yanlış ve mahzurlu adımlarda da bütün gücümüzle hükûmetin karşısında olacağımızı kamuoyuna da tekraren bildiriyoruz”

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ağıralioğlu, bugün Sabihagökçen Havaalanında yoldan çıkan uçak ile ilgili görüşlerinin sorulması üzerine, “Uzmanların ittifak ettiği değerlendirmeler içerisinde gördüm, hem kule hem Pilotaj hatası gibi. Kurtarmadaki rezaleti de görüntülerden fark ettiğimiz için söylüyorum belediye otobüsleri ile yaralı kurtarmak nedir? Kurtarma bölgesine intikal etmek için özel harekatımız yola çıkıyor havaalanın içinde bir çukura düşüyorlar 2'si 5 yaralımız var. Kaza bir değerlendirilecek, kazadan sonraki arama-kurtarma ciddiyetsizlik, tedbirsizlik, hazırlıksız, yetersizlik bunlarla ilgili artık paçalarından akmaya başlayan bir tecrübesizlik var. Kabul edilebilir şeyler değil bunlar” yorumunu yaptı.

ERDOĞAN'IN İLKER BAŞBUĞ'U HEDEF ALAN AÇIKLAMALARI

Ağıralioğlu, Cumhurbaşkanı ve İlker Başbuğ arasında yaşanan tartışma olayının ardından Erdoğan’ın dünkü grup konuşması üzerine görüşlerinin sorulması üzerine şu yanıtı verdi:  

 “Bu meseleler konuşulurken siyasi ayak konuşurken gözden kaçmasın diye zaman zaman muhalefet hatırlatıyor 12 Eylül referandumu 15 Temmuz teşebbüsüne giden sürecin en kuvvetli unsurudur. 12 Eylül referandumunda hükümetin o zaman FETO demediği cemaat dedi organizasyon mezardan ölüleri bile kaldırmak gerekliliğine cümle kurarken çok methüsena ederek bu kampanyayı organize ettiler. 12 Eylül referandumu sonrasında da devlet bürokrasisinde istedikleri her mevziye istedikleri adamı yerleştirilmek kuvvetine dönüşmüştür. 12 Eylül referandumu bu referanduma gelen sürecin içerisinde de bu meşruiyeti almak için askeriyeye dahi bir operasyon planlanmıştır. Bu operasyon içerisinde Cumhurbaşkanının ben bu sürecin savcısıyım dediği zamanlar vardır. Ben bu Ergenekon Balyoz davası sürecinin savcısıyım dediği zamanlar vardır. Sonra iktidarın cümlesine, iktidarın hissesini şöyle bir şey demek düştü ‘Biz kandırıldık’ savcısı oldukları davanın kandırılanı, savunucusu oldukları cemaatin kandırılanı”