İyi, kötü ve çirkin
“Kahvenin ışıkları gözünü aldığı için Bayan L. kapıdan çıkarken kadının ölüsüne takılıp düştü. Bir ölüye takıldığını fark edince havaleler geçirmeye başladı, hiç kimse onu sakinleştiremiyordu…."
Ülker İnceAşağıda Piyanist adlı kitaptan alıntıladığım bir pasajı bulacaksınız (yakında benim çevirimle Koridor Yayıncılık’tan çıkacak olan kitap) . Evet, bildiğiniz o Piyanist adlı filme kaynaklık etmiş olan anı kitabı bu. Elbette kitap filmden daha fazla bir şeydir.
Pasajda anlatılan olay Varşova gettosunda geçiyor, yani Nazilerin işgal ettiği kentte yaşayan Yahudilerin –ölüm kamplarına gönderilmeden önce- zorunlu olarak yerleştirildikleri ya da hapsedildikleri, çevresi duvarlarla çevrili mahallede. Sözünü ettiğim kitap da kurmaca değil, olayları yaşamış bir piyanistin günlüğü, gerçekten olmuş şeyler.
***
“18 Temmuz cumartesi günü Goldfeder’le ikimiz Leszno Sokağın’daki Pod Fontana kahvesinde bir konser veriyorduk, konser bir zamanlar Chopin yarışmasını kazanmış olan ünlü piyanist Leon Borunski yararınaydı. Borunski vereme yakalanmıştı, Otwock gettosunda yoksulluk içinde yaşıyordu. Kahvenin bahçesi tıklım tıklım doluydu. Toplumun elitleri oradaydı, yeni elitler de eksik değildi. Bu kadar insan en son ne zaman böyle bir araya gelmişti, kimse hatırlamıyordu ama dinleyiciler arasında bir heyecan vardıysa bambaşka bir nedenden dolayı vardı: Varlıklı kesimin zarif bayanlarıyla sonradan görme uyanıklar bugün acaba Bayan L., Bayan K. ile konuşacak mı diye merak ediyorlardı. Bu iki bayan da hayır işleriyle ilgilenmekteydi, yoksullara yardım etmek amacıyla, varlıklıların binalarının çoğunda oluşturulmuş komitelerin etkinliklerinde aktif olarak çalışıyorlardı. Yardımseverlik işi özellikle hoş bir işti çünkü sık sık balolar düzenlemeniz gerekiyordu ve insanlar balolarda dans ediyor, eğleniyor, içki içiyor, gecenin geliri de yardım için kullanılmak üzere bağışlanıyordu.
***
O iki bayan, birkaç gün önce Sztuka kahvesinde aralarında geçen bir olay yüzünden birbirleri için iyi şeyler hissetmiyordu. Her ikisi de kendince çok güzeldi, birbirlerinden fazlasıyla nefret ediyor, birbirlerinin hayranlarını çalmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu iki bayan da, demiryolu işletmeciliği yapan ve bir Gestapo ajanı olan Maurycy Kohn’u büyük ikramiye olarak görürdü, o yakışıklı adamın, aktör yüzü gibi ifadeli ve hoş bir yüzü vardı.
“O gece ikisi Sztuka’da hoşça vakit geçirmekte, barda kendi küçük hayran kalabalığıyla birlikte oturmaktaydı, ikisi de en seçme içkileri ısmarlamakta ve caz topluluğunun akordeoncusuna en sevilen müzik parçalarını kendi masalarında çaldırmakta birbiriyle yarışmaktaydı. Önce Bayan L kahveden ayrıldı. Kendisi içerdeyken dışarda, açlıktan ölmek üzere olan bir kadının sokakta sürünürken tam barın kapısının önünde can vererek kapının önüne yığıldığından haberi yoktu.
“Kahvenin ışıkları gözünü aldığı için Bayan L. kapıdan çıkarken kadının ölüsüne takılıp düştü. Bir ölüye takıldığını fark edince havaleler geçirmeye başladı, hiç kimse onu sakinleştiremiyordu…. Bayan K. kapıdan dışarı çıktığı zaman dehşete kapıldı, çok korkunç bir çığlık attı ama hemen kendisini toparladı, sanki çok üzülmüş gibi yapıp hemen ölmüş kadının yanına gitti, el çantasından beş yüz zloti çıkardı, kendisinin tam arkasında duran Kohn’a uzattı, ‘Al şunu, ne gerekiyorsa yap,’ dedi. ‘Doğru dürüst gömülmesi için ne gerekiyorsa.’
“Bunun üzerine kadının çevresindeki bayanlardan biri herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle, ‘Buyurun, işte her zamanki gibi, bir iyilik meleği!’ dedi.”
***
Pasajı okudunuz. Birkaç soruyla bitireceğim yazımı: Burada siz bir “iyilik meleği” görebiliyor musunuz? Çirkinlik görebiliyor musunuz? Pekiyi ya kötülük?