İtalya’nın dünyaya en büyük hediyesi: Sofia Loren
Daha kaç filmde başrol oynayacak ki Sofia, hani şu oyunculuğa başladığı yıllarda “burnun büyük, çenen çok dar, fazla uzunsun (1.74) ayakların çok büyük, göğüslerin iri, ağzın fazla geniş” dedikleri Sofia…
cumhuriyet.com.trElif Aktuğ, Cumhuriyet Cumartesi eki için yazdı.
Golden Globe adayları açıklandı ve muhteşem Sofia Loren’in (Sophia diye yazmayı tercih etmedim zira gerçek adı Sofia) başrolünde oynadığı “The Life Ahaed” En İyi Yabancı Film dalında aday gösterildi. Romain Gary’nin Emile Ajar takma adıyla yazdığı romandan uyarlanan filmin yönetmeni Sofia Loren’in oğlu Eduardo Ponti. Kitap Türkiye’de “Onca Yoksulluk Varken” adıyla yayınlanmıştı, nefistir. Kitap uyarlamalarının filmleri her zaman tartışma konusudur, kitaba sadık kalındı mı, hayalleri ve beklentileri karşıladı mı, gibi. Kitabı çok seven biri olarak filmden tek beklentim, sinema dünyasının gelmiş geçmiş en güzel, en seksi, en çarpıcı oyuncularından Sofia Loren’i izlemekti. 1934 doğumlu Sofia, Madame Rosa rolünde sırtında hem Rosa’nın hem de kendi yaşanmışlıklarının yüküyle, hayli sıkı bir performans sergilemiş, doyamadım. Film bir başyapıt değil ama şunu söylemek isterim, çok sevdiğiniz ve izlemek istediğiniz bir oyuncu varsa işin içinde, masal gibi izliyorsunuz. Daha kaç filmde başrol oynayacak ki Sofia, hani şu oyunculuğa başladığı yıllarda “burnun büyük, çenen çok dar, fazla uzunsun (1.74) ayakların çok büyük, göğüslerin iri, ağzın fazla geniş” dedikleri Sofia…
Böyle söyledikleri ama ondan gözlerini alamadıkları, zarafet ve zamansızlığın sembolü; adım atmakta zorlandığı dapdar eteği ve göğüslerini hafif dışarda bırakan fırfırlı gömleğiyle, kalçalarını kıvırarak şöyle bir yürüdüğünde akılları başlardan alan Sofia…
KENDİ HİKAYESİ FİLMLERDEN DAHA ÇARPICI
İkinci Dünya Savaşı’nın açlık, korku, sefalet ve yoksulluk dolu günlerinde Napoli’ye yakın küçük bir şehir olan Pozzuli’de yaşayan Sofia için hayat son derece acımasız başlamıştı aslında. Kendi hikayesi filmlerinden daha çarpıcı; annesi Romilda, oyuncu olmak isteyen çok güzel bir genç kadındı, Greta Garbo’ya benziyordu, hatta öyle ki sokakta imza isteyenler oluyordu. Kendi hayallerini büyük kızı Sofia ile yaşadı, kızını14 yaşında güzellik yarışmasına soktu. Çocukluğunda arkadaşlarının “kürdan” diye dalga geçtiği çelimsiz zayıf kız çocuğu, ergenlikle birlikte bambaşka bir siluete bürünmüştü. Annesi Sofia’nın güzelliğinin farkındaydı, kendi yaşayamadıklarını kızı yaşayacaktı. Güzellik yarışmasının ödülü 35 dolar ve Roma biletiydi. Ha bir de duvar kağıdı hediye edilmişti, bombalardan harap olmuş zavallı evleri için harika bir hediyeydi bu.
Sofia Roma’ya gitti ve oyunculuk serüveni başladı. Yapımcı Carlo Ponti’nin dikkatini çekmişti, öyle böyle dikkat çekmek değil, 38 yaşındaki Ponti evliydi, iki çocuğu vardı ama Sofia’ya aşık olmuştu. Dünya sineması için en büyük şans Ponti’nin Sofia gibi bir hazineyi dünyayla paylaşması oldu. “Evinin kadını olacaksın” dese, Sofia kabul ederdi belki, Carlo onun için güvence, sığınak, huzur, aşk demekti, bir baba figürüydü öte yandan…
Küçük rollerden kısa sürede başrole yükseldi, Vittorio De Sica’nın yönettiği pek çok filmde başrol oynadı, Marcello Masrtoanni ile 11 film çevirdi.
EN BÜYÜK AŞKI CARY GRANT MİYDİ?
Carlo Ponti, Sofia’yı Hollywood’da parlatacağından emindir (öyle söylenir ki Sofia yirmi günde İngilizce öğrenmiş), Stanley Kramer’in yönettiği “The Pride and Passion-Gurur ve İhtiras”ta Cary Grant ile başrol oynamasını sağlar. Bu da başka bir dönüm noktasıdır Sofia’nın hayatında. Cary Grant ona aşık olur, birlikte birkaç film daha çekerler. Sofia da sever Cary Grant’ı, hatta üç yıl kadar gizli saklı görüşürler. Cary Grant evlenme teklif eder Sofia’ya ama Sofia için Carlo her şeydir. İtalyan mahkemelerinin ve Katolik kilisesinin günahkar ve suçlu ilan ettiği Carlo Ponti ile Meksika’da evlenir, Carlo Ponti ancak orada boşanabilmiştir ama İtalya ne boşanmayı ne de Sofia ile evliliğini kabul eder.
Anthony Quinn, Charlton Heston, John Wayne, Clark Galbe, Paul Newman, Gregory Peck gibi dünyanın en iyi aktörleriyle başrol oynayan Sofia Loren, sinemadaki en büyük başarısını 1960 yılında oynadığı orijinal adı “La Ciacocara” olan Türkiye’de “Kızım ve Ben” adıyla gösterilen filmle Oscar kazanır.
“O zamana kadar sinema dünyasının bir parçasıydım ama bu filmden sonra gerçek oyuncu olarak kabul gördüm” diyen Sofia, yabancı film dalında aday olan bir filmle Oscar kazanan ilk oyuncu olur ama kazanamayacağından öyle emindir ki, törene gitmez bile. İtalya’da evinde uyurken telefon çalar. Arayan Cary Grant’tir, “Şekerim, haberin var mı Oscar kazandın” (O Oscar heykeli evinden çalınmıştı sonra)…
Dünyanın en büyük mutluluğu kendi ailene sahip olmaktır diyen Sofia, iki oğlunu da sağlık sebeplerinden ötürü dokuzar ay yataktan çıkmayarak doğurmuş! Öncesinde iki defa düşük yapınca doktorlar “asla anne olamazsın” demişler, Sofia için galiba en önemli ve tetikleyici kelime “yapamazsın”! “Evlenemezsiniz” dedikleri Carlo Ponti ile nihayetinde Fransız vatandaşlığına geçerek evlenmişlerdi mesela.
EN BÜYÜK ZENGİNLİK, AİLE
Ülkeye gelemezsin, gelirsen tutuklanırsın, dediler! Hem çoklu evlilik yaptığı iddiaları hem de vergi kaçırdığı yönünde çıkan haberler yüzünden uzun süre gidemediği İtalya’ya 1972’de gitti, bu kavuşma ona 19 gün hapis cezasına mal oldu. “Bedel ödemeye razıydım, dedi, anneme ülkeme sevdiklerime kavuşmak için hapis yatacaksam, yatarım” dedi…
2007’de 72 yaşındayken Pirelli takvimi için erotik pozlar veren, Napoli futbol takımı birinci lige çıkınca soyunacağım diyen, bugünün oyuncularının öpüşmeyi bilmediğini söyleyen Sofia Loren, sinemaseverler için bir efsanedir. “Onca Yoksulluk Varken” ile sinemaya hiç çekinmeden bir kez selam çakan Sofia Loren’e o çekik güzel yeşil gözlerinin ve endamının hatırına beste yapan Mick Jagger imzalı Rolling Stones albümündeki Pass The Wine (Sophia Loren) şarkısıyla bir selam da ben çakıyorum.