İtalya'da sağın yeni profili: Bir elde tespih, diğerinde İncil...
Gözlerin pazar günü yapılacak parlamento seçimlerine çevrili oluğu İtalya’da, geçen cumartesi Matteo Salvini liderliğindeki Kuzey Birliği destekçileri bir gösteri düzenlemişti. Faşizm karşıtları da (üstte, solda) sokaklara çıkmış, polis eyleme müdahale etmişti.
Nilgün CerrahoğluROMA- İtalya’da pazar günkü seçimlere geri sayım başladı. Siyasi fikirler, projeler, gelecek vizyonundan çok hamaset ve popülist vaatlerle özdeşleşen kampanyanın son ayağına “şok, şok, şok” siyasete geri dönen Berlusconi’nin sürpriz hamleleri ve Le Pen’in İtalya şubesi Salvini’nin “din sömürüsü” damga vurdu.Siyasi yaşamına Kuzey İtalya’nın bağımsızlığını savunan “Kuzey Birliği” partisinde başlayan ve genel sekreterliği devraldığı son 5 yılda bir U-dönüşle aksi yöndeki milliyetçilik çizgisine oturan Matteo Salvini, son olarak dinciliğe sardı.
Din siyasette olmamalı
Geçen pazar günü Duomo katedrali önünde düzenlediği büyük Milano mitingini elinde tespih ve İncil’le tamamlayan; kürsüden seçmene “60 milyon İtalyana dürüstlük, cesaretle hizmet edeceğime, anayasayı uygulayacağıma, bunu kutsal İncil öğretileri doğrultusunda yapacağıma yemin ederim!” sözü veren “Lega/Birlik” partisi liderinin bu son çıkışından sonra adı “Aziz Salvini” ye çıktı. Yerelcilikten milliyetçiliğe, milliyetçilikten dincilik sathına sıçramakta mahsur görmeyen ve süreçte partinin adını “Kuzey Birliği”nden “Birlik”e devşiren Salvini’nin, sınır tanımayan oportunizmi din adamlarında bile rahatsızlık yaratıyor. Milano psikoposu Mario Delpini örneğin “Mitinglerde (din değil) siyaset konuşulmalı” diye uyarıyor. Ferrara psikoposu Gian Carlo Perego daha ileri gidiyor: “Oy toplamak için imanın simgeleri kullanılmamalı. Dini semboller, kişiler, yerler siyasette araçsallaştırılmamalı. Din siyasete alet edilmemeli!” sözlerini sarf ediyor.
Kampanyanın son haftasındaki 2. bomba, Salvini ile Salvini’nin de sağında bulunan “İtalya’nın Biraderleri” partisiyle seçim ittifakı yapan Berlusconi’nin, ittifakın kazanması halinde, başkanlığa geçiş için harekete geçeceğini beyan etmesi oldu. İttifakın kazanması durumunda, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için yapılacak bir referanduma ön ayak olacağını belirten 81 yaşındaki lider; Erdoğanvari girişimle parlementer sistemi değiştirmeyi arzuluyor.
Yasaklı olduğu için hala parlamentoya giremeyen Berlusconi, yasağa meydan okuyarak, kontrolündeki TV’lerde “Forza Italia” için bol bol kampanya yapıyor. Gelecek yıl yasakları sonlanacak olan lider, siyasi kariyerini “İtalya’nın köşkü”, “Quirinale”de bitirmek istiyor. Anayasacıların; anayasanın sadece anayasal yollarla değiştirilebileceğini ve de bir referandumla ters yüz edilemeyeceğini söylemelerine rağmen, Berlusconi kalan zamanını cumhurbaşkanlığı projesine harcamayı düşlüyor. Böylece hem skandallarla kirlenen ismini temizlemeyi umuyor, hem hasımlarından intikam planlıyor.
Renzi’nin kibri
Yoklamalarda yüzde 22’de kalan, düşüş eğilimindeki merkez solun kampanya bombası, “Demokrat Parti (PD)” lideri Matteo Renzi’den geliyor. Seçime günler kala “sandıktan kayıpla çıksa da, yerinde kalacağını ve liderliği bırakmayacağını” beyan eden Renzi; “parti bir yana, ben bir yana”tavrıyla sade hasımları arasında değil, seçmenlerinde de tepki yaratıyor. Türkiye de alışık olduğumuz bu koltuğa zamklanma hali, İtalya’da “kibir” olarak algılanıyor. Siyasi yelpazede sağdan sola seçmenden ve seçmenin dertlerinden kopan siyasetin, bahane aramaksızın yalın bir “güç” adına yapıldığı tablo çıkıyor ortaya.
Weimar benzetmesi
İtalya’da tüm partileri kapsayan bu değerler ve demokrasi krizini, Repubblica haftasonu yayımlanan bir başyazıda bu yüzden Almanya’da faşizmin önünü açan Weimar dönemine benzetiyor. Berlusconi’nin dönüşü, neo-faşizmin yükselişi ve siyasi sınıfın yetersizliğinin sadece sol siyasetin içinin boşalmasıyla mümkün olduğuna dikkat çeken gazete 1920-30’lar arasındaki “Weimar yıllarından ders alınmadığını” vurguluyor. Bugün de agresif sağ karşısında solun aşırı çekingen kaldığını belirten baş yazı, krizin çaresinin solun toparlanmasından geçtiğini hatırlatıyor. “İtalyan solunun anlaması gereken şey” diyor Repubblica, “Temsil ettiği değerlerin, liderlerinin kişisel kaderlerinden üstün olduğudur!” Tek başına hiçbir parti ve ittifakın hükümet oluşturmaya yetmeyeceği söylenen bir büyük parçalanmışlık ve kafa karışıklığında seçime giden İtalya, bu noktadan ne yazık ki çok uzak.