İsviçre çakısı gibi adam...

2016’nın en tuhaf ve komik, bağımsız filmlerinden ‘Swiss Army Man’ gösterimde.

Sungu Çapan

Tekneyle açıldığı Pasifik’te fırtınaya yakalanarak düştüğü küçük bir ıssız adada mahsur kalınca umutsuzluğa kapılıp kendini asmaya kalkışan Hank (Paul Dano) son anda sahile vurmuş bir cesedi görünce intihar etmekten vazgeçiyor. Habire sesli bir şekilde, tüm bedeni sarsıla sarsıla yellenen cesedin, gözlerini açıp ağzından çeşme gibi suların aktığı, hatta konuşabildiği gibi birtakım doğaüstü, özel yetenek ve becerilere sahip olduğunu farkedince Manny adını taktığı bu şaşırtıcı cesetle (Daniel Radcliffe) yalnızlığına son vereceğini düşünüyor Hank.

İşte Amerikan Bağımsızları’nın kalesi Sundance festivalinde, garip, tuhaf, absürd komedinin daniskası olarak coşkuyla karşılanıp en iyi yönetmen ödülünü de bu hiçbir filmle benzeşmeyen, şaşırtıcı, ayrıksı denemeyi yazıp yönetip çeken, çifte Daniel’lere, Daniel Scheinert-Daniel Kwan ikilisine kazandıran “Swiss Army Man”, adadan kurtulup birlikte eve dönüş yolunu arayan Hank’le Manny’nin mucizevi, gerçeküstü, inanılmaz arkadaşlığını anlatıyor.

Robinsonculuk...

Hank’in, ‘çok işlevli alet adamım’ dediği, tıpkı her işe yarayan İsviçre çakısı gibi olan Manny’yi, sırtına binip ‘osuruk gazı’yla çalışan bir jet-ski gibi sürerek denizleri aşıp karaya ulaştığı, Robinsonculuk oynadıkları vahşi doğada hep kollarında taşıdığı Manny’ye fantastik yolculukları boyunca, aşk, hayat, aile, cinsellik, yalnızlık, acı, korku, ev, geçmiş, mastürbasyon, çöp, dışkı, vb. gibi kavramları açıklayıp temel insanlıkuygarlık dersleri vermeye (kendini de sorgulayarak) kalkıştığı filmde, Yunan tragedyalarındaki korolar benzeri, gelişen durumları yorumlayan şarkılar-müzikler de var anlatıma eşlik eden. Manny’nin, sevdalandığı cep telefonundaki kadının (Sarah) görüntüsüyle tahrik olup penisi kalkarken (argo deyişle çadır kurarken), onu bilgece aydınlatmak isterken yellenmesini önlemek için çöpten bulduğu bir şişe mantarıyla anüsünü tıkayan Hank’ımız da, o sözünü ettiği derin konularda kendini de sorguluyor genelde.

Bir nevi güzel’le çirkin’in yol beraberliği ya da Frankenstein çeşitlemesi niteliğindeki, çılgınca bir fikirden yola çıkmış sıradışı senaryosundan çevrelerince dışlanmış 2 anti-kahramanı oynayan ve ormanda kendilerine çerden-çöpten sanat eseri gibi bir yuva yapan Paul Dano-Daniel Radcliffe ikilisinin performanslarına, kameraman Larkin Seiple’nin şık görüntülerinden Andy Hull-Robert McDowell ikilisinin hoş müziklerine ve Matthew Hannam’ın akıcı montajınadek garip-tuhaf ama esinlendirici ve eğlencelikli cinsten, dramatik komediden fantastik maceraya uzanan, kesinkes görülesi, kaçırılmayacak bir filmsel deneyime davet ediyor meraklısını bu “Swiss Army Man”.

Absürd ama klasik...

Birbirlerini değiştirip dönüştüren, anti-kahraman Hank’le Manny’nin sıradışı arkadaşlığının, gerçeküstü bir yapıda absürd ama klasik bir tarzda anlatılmış hikâyesi, Hank’in, babası ve her gün otobüste gördüğü, romantik aşk beslediği, görüntüsünü cep telefonuna kaydettiği Sarah (Mary Elizabeth Winstead), polisler ve televizyoncularla çepeçevre kuşatıldığı finalde, ölüp yeniden ortalığı osuruğa boğarak canlanan Manny’nin suratındaki muzipçe hınzır gülümsemeyle denize açılmasıyla sona eriyor “Swissy Army Man”, tıpkı filmin başındaki gibi.

Kısacası sinemaseverlerce es geçilmeyecek türden bu Bağımsız Sinema’nın yüz akı niteliğindeki cesur ve fantastik deneme, gerçekten haftanın filmi nitelemesini hak ediyor bence.