İsveç havaları
Ali Haydar NERGİS
Ali Haydar NERGİSKuzey ülkelerinde bu yaz doğanın ezberi bozuldu. İsveç’te elli yıldır görülmemiş sıcaklar yaşandı. Eskiden, adlarını duyduğunuzda “soğuk ülke” diyerek yüzünüzü buruşturduğunuz İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da ısı, İsveçli bilim insanı Anders Celsius’un 1742’de bulduğu termometreyi bile şaşırttı. Hava sıcaklığı bazı günlerde 35 dereceye ulaştı. Elliyi aşkın bölgede orman yangını çıktı. Piknik yerlerinde mangal yakılması yasaklandı. Malmö’de yaşayan sevgili ağabeyim, Türk dilbilimci, emekli mineraloji Profesörü Musa Güner, “Daha bunlar iyi günlerimiz” diyor. Güner’in yaptığı araştırmalara göre, buzulların erimesine bağlı olarak suların elli metre yükselmesi halinde, üzerinde yaşadığımız Skåne bölgesi ile Stockholm başta olmak üzere; Blekinge’nin yüzde ellisi, Halland’ın yüzde yirmisi sular altında kalacak. Kuzey Kutbu’nda iklim değişikliği nedeniyle bazı bitki ve hayvan türlerinde değişmeler olmuş. Bodur çalıların boyları uzamış. Soğuğa dayanıklı geyik, tavşan ve fare türlerinin nesli azalmaya başlamış. Ozon tabakası en çok inceldiği kutup bölgelerinde güneş ışınlarının fazla gelmesi nedeniyle, cilt kanserinde yüzde otuz beş artış olmuş. Katarakt başta olmak üzere göz hastalıkları çoğalmış.
Parklara hücum...
Sıcak ve boğucu havalar, yaz boyunca İsveçlilerin en önemli gündem konularını oluşturdu. Sohbetlerde sıkıntı yaşanmadı. İki yaşlı bir araya geldiğinde en çok konuştukları konu “hava durumu” oldu. İsveç’te yaşayan Türk yazar Demir Özlü’nün bir kitabında okumuştum: İsveçli iki genç sohbet ediyorlarmış... Biri; “Anımsıyor musun, geçen yıl bu zamanlar havalar ne kadar da güneşliydi” demiş. Diğeri yanıtlamış: “Hayır, anımsamıyorum, ben o sırada sinemadaydım herhalde..’’ Bir zamanlar, Türkiye’de çalışırken şefimde, “Havalar olmasa ahmaklar konuşacak söz bulamaz” diyordu. “Beni bu havalar mahvetti” diyen Orhan Veli’nin de bir bildiği vardı elbette... İsveçliler, yabancılara, “kara kafalı” diyorlar. Sarışın İsveç güzellerinden yüz bulamayan “kara kafalı” gençlerimizin uydurduğu bir slogan: “İsveç’in havasına, suyuna ve kızlarına güven olmaz.” Kızlarına ve suyuna bir diyeceğim yok, ama İsveç’in havası beş on yıl öncesine kıyasla çok değişti. Sabah bakıyorduk ki, hava güllük gülistanlık, gök yüzünde bir tane bulut yok. Ne güzel, diyerek güneşlenmek için parklara, yeşil alanlara koşmaya hazırlanırken birden yağmur başlıyordu. Şiddetli rüzgâr, fırtına çatıları uçuruyordu! Son on yılda iklimde büyük değişmeler yaşandı. Bu yaz, özellikle güney bölgelerinde bir haller oldu. Yağmur hiç yağmadı. Rüzgâr esmedi. Günlük sıcaklar 35 dereceye ulaştı. İsveçliler, havlularını, örtülerini kapıp kırmızı görmüş boğa gibi yeşil alanlara koştu.
Mayolarıyla çimlere uzandı; ötüşen kuşların, uçuşan kelebeklerin, ördeklerin, kazların arasında güneşlenmenin tadını çıkardı. Kendilerine güneşlenme şansı tanımayan radikal Müslümanlar ise Stockholm’un Tensa bölgesinde “yağmur duası”na çıktı...
İsveç’te, 21 Haziran günü, “yaz ortası bayramı” olarak kutlanır. O gün, herkes parklarda toplanır; ateşler yakılır, müzik eşliğinde dans edilir. Bu yılki “yaz ortası” kutlamalarını izlemek için, Pildammspark’a gittiğimde, uzaklardan tanıdık bir müzik sesi geldi kulağıma. Bir de baktım ki, bizim Trabzonlu Kemal (Kişilik hakları nedeniyle gerçek adını yazmıyorum.) cep telefonundan bangır bangır müzik yayını yapıyor: “Çayır çimen geze geze oy!, Oldum ben bir geveze, Kızına gönül verdim, Darılma hanım teyze...” İsveçli gençler, sözlerini anlamadıkları bu müziğin ritmine kapılmış, dans ediyorlar. “Kemal, bu ne hal!” demeye kalmadan plastik bardağa doldurduğu viskiyi uzatıp; “Kuralcılığı bırak hoca, rahat ol! Ye, iç, gül, oyna! Başka bir hayat yok; buradan başka İsveç yok!..’’ dedi. ali.nergis@gmail.com