İstedim, denedim ve şimdi oyuncuyum

Azra Akın, 'politik bir oyun' dediği 72. Koğuş ile seyircinin karşısında. Orhan Kemal'in 72. Koğuş'u onun ilk tiyatro denemesi. Bozuk bir düzenin insanları ne hale getirdiğini anlatan oyun, Akın'a göre şu anki dünya düzenini yansıttığı için hâlâ güncel ve çok önemli. ';Birkaç güç var ve bu güçler sadece kendilerini düşünüyor, alttakileri eziyor. Oysa insanlık, hümanizm önemli olan' diyen Akın, tiyatroya ilk adımını bu oyunla attığı için çok mutlu.

cumhuriyet.com.tr

Kimi insan vardır, içeriye girdiği anda içinizi bir sıcaklık kaplar ya... Hani iyi enerjisi, pozitif ve güleryüzlü oluşu sizi de neşelendirir ya... Azra Akının durumu da böyle işte; kompleksiz, duru, doğal, pozitif ve neşe dolu... Sanki dünya güzeli olan o değilmiş de, sizmişsiniz gibi hissediyorsunuz. O kadar egosuz, o kadar tevazu sahibi... Zaten bireyselliği ve sivrilmeyi hiç sevmemiş. O kadar ki, dünya güzeli seçildiğinde ülkesini en iyi şekilde temsil etmenin verdiği mutluluk ve gururun yanı sıra birinin onu tutup gruptan dışarı çıkardığını düşünerek hüzünlenmiş biraz. Çünkü o, her şey kollektif bir bilinçle beraberce yapılsın istiyor. İşte tam da bu nedenden tiyatroyu çok seviyor... Ona göre tiyatro yıldız olma yeri değil; orada büyük rol, küçük rol yok. Bir orkestra gibi herkes uyumla çalışıyor çünkü herkes bir bütünün parçası... Zaten tiyatronun özü de bu ya...

Önemli olan nasıl yaşadığınız

- Oyunda bir bozuk düzen eleştirisi var...

Oyun bir cezaevinde geçiyor ve bozuk bir düzenin insanları ne hale getirdiğini anlatıyor. Dibe vurulmuş, her şey kötü, ahlak diye bir şey kalmamış... Ama buna rağmen bu insanlarda bir insanlık kırıntısı kalmış, az da olsa bir ışık var. Politik bir oyun, 72. Koğuş. Her şeyiyle gerçek. Zaten Orham Kemal de gerçekçilik akımından bir yazar. Unutulmuş insanı, yoksul kısmı, işçileri ve öğrencileri çok gerçekçi bir dille anlatıyor ve ben bunu çok seviyorum. Oyunu da böyle yorumladık sanırım. Sanki biz bir kafes içindeymişiz gibi... Hatta dekorumuz da bunu çok iyi anlatıyor. Sahnede koğuşun olduğu kısım sünger. Bataklığı simgeliyor bu. Bu hayat bataklık gibi ve bundan çıkamıyoruz hissi veriyor.

- Oyunda kazanan iyiler değil de kötüler oluyor havası da var. Sizce de hayatta hep kötüler mi kazanıyor?

Hayır ben öyle zannetmiyorum. Baktığınızda kaptan, yani iyi karakter ölüyor ama aslında önemli olan nasıl yaşadıkları. Kısa ya da uzun yaşamak değil. 1954’te yazmış Orhan Kemal, 1967de de oyunlaştırılmış. Yani aslında bundan yıllar önce yazılmış ama şu anki dünya düzenini de anlatıyor. Birkaç güç var ve bu güçler sadece kendilerini düşünüyor, alttakileri eziyor. Tiyatroya ilk adımımı böyle bir oyunla atmak benim için çok önemli, çünkü ben de bu konulara hayatımda çok önem veriyorum. Yani insanlığa, hümanizme...

Heyecanım hiç bitmiyor

- Tiyatro yapmaya nasıl karar verdiniz? Aklınızda var mıydı, istediğiniz bir şey miydi?

Evet çok istiyordum. Beni bu kadar etkileyen bir oyun olmasına da ayrıca sevindim. Çok deneyimli ve çok değerli oyunculardan oluşan büyük bir kadromuz var. Onlarla bir arada çalışmak benim için gerçekten çok büyük bir şans. Çok mutluyum bu tiyatroda rol aldığım için.

- İlk kez tiyatro sahnesinde izleyicilerle buluştuğunuz gün heyecanlandınız mı?

Benim heyecanım hiç bitmiyor zaten. Öyle ki, provalarda bile heyecan duyuyordum.

- İlk oyunculuğa başlamanız nasıl olmuştu? Bu isteği kendinizde nasıl keşfetmiştiniz?

Hollandada eğitime ve çocuğun gelişimine oldukça farklı bakan bir okula yollamıştı beni ailem. Matematik gibi normal derslerin dışında birçok değişik ders verildi bize. Tiyatro da dahil. Aslında ilk deneyimlerimi ben okulun sahnesinde hocalar ve aileler arasında yaşadım. O heyecan büyülemişti beni. Ayrıca, 4 yaşımdan 17 yaşıma kadar bale yapmamın da bana çok faydası oldu. Çünkü tiyatro salonunda gösteriler yapıyorduk.

- Neden profesyonel olarak baleyi değil de, oyunculuğu tercih ettiniz?

Bunların tümü hayatımın çok güzel parçaları oldu. Sonradan okulu bitirdim. Dünya güzeli oldum. Tesadüflerle... Yani tabii ki bizim kararımızla oldu ama tesadüflerle o yola girmiştim. Sonra Türkiyeye geldim ve bana birkaç proje teklif edildi. Kendime oyunculuğu çok uygun gördüm, çok yakın hissettim. İstedim ve denedim. Şimdi yoluma bu alanda devam ediyorum. Bu artık profesyonel bir iş benim için. Çok ciddi bir alan.

 

Kendimi zorlamak istiyorum

- Bundan sonra ne yapmak istiyorsunuz? Oyunculuğa devam mı?

Kesinlikle. Benim için bu işin bütün alanları çok emek ve disiplin istiyor. Ama tiyatroyu biraz ayrı tutuyorum. Çünkü her hafta seyircinin karşısındasınız

ve kendinizi ifade edebiliyorsunuz. Oyunculuk aslında çok güzel bir iş, bu anlamda kendimi de çok şanslı hissediyorum. Sevdiğim işi yapabiliyorum ve kendimi ifade edebiliyorum, daha ne isterim? Tiyatroda tüm bunların üstüne bunu bir de canlı yaşıyorsunuz. Bence tiyatroda büyük rol, küçük rol ayrımı yok. Yıldız çalışması değil bu. Herkes bir bütünün parçası. Kollektif bir çalışma tiyatro. Orkestra gibi... Bir ses çalınması gerekiyor ama bu sesin içinde bir sürü ayrıntı ve enstrüman var. Yani her enstrüman çok özel ve önemli katkı sağlıyor. Bence tiyatronun özü bu.

- Özellikle şöyle roller tercih ederim gibi bir şey söylüyor musunuz?

Kendimi kısıtlamak istemem. Oyunculukta farklı tecrübeler yaşamak istiyorum. Bana uygun olduğu sürece her şeyi oynarım. Korkum yok. Yani illa kendimi güvenli ve rahat hissedeceğim roller olsun demiyorum. Zor roller de olabilir. Hatta kendimi zorlamak istiyorum.

- Modellik, bale, oyunculuk ve hobi olarak yaptığınız pek çok şey... Tüm bunların arasında kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Oyuncu olarak. Oyunculuğun benim için çok uygun bir alan olduğunu düşünüyorum çünkü bütün bunları oyunculukta gösterebildiğimi düşünüyorum. Karakteri kendi içimden, kendi deneyimlerimden yararlanarak şekillendirdim. Benim için hayatın bütünü oyunculuk dediğimiz bu alanda. O nedenle kendimi oyunculukla çok güzel ifade edebileceğimi düşünüyorum.