İşte Selek davasının gerekçeli kararı: Varsayıma dayalı hüküm
Mısır Çarşısı'nda 1998'de meydana gelen 7 kişinin ölümü 127 kişinin de yaralanması ile sonuçlanan patlamaya ilişkin sosyolog Pınar Selek'in 4 kez beraat ettiği davada mahkeme gerekçeli kararını açıkladı.
Canan Coşkun/CumhuriyetMahkeme kararında, patlamanın 'bombadan mı yoksa tüpgaz veya gaz kaçağından mı' kaynaklandığı hususunun tespit edilemediğini belirterek, mahkumiyetin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak veya bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihmali kanıya göre değil, açık bir ispata dayanması gerektiğini vurguladı.
Mahkeme heyeti, dava hakkındaki 24 sayfalık kararında olayla ilgili alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkiye dikkat çekti. Olayın hemen sonrasında 8 bomba imha uzmanının olay yerinde yaptıkları inceleme sonucunda düzenledikleri olay yeri inceleme tutanağında, patlamadan sonra bomba unsuru veya patlayıcı maddeye rastlanılmadığı kaydedildi. Aynı bomba uzmanlarından 4 kişinin 11 Temmuz 1998 tarihli raporunda ise olay yerinde ele geçirilen artıkların kurutulup elenerek daha ayrıntılı olarak yeniden yapılan incelemede bomba yapımında veya bombaya bulgulara ait olmadığı yönünde rapor düzenledikleri kaydedildi.
Çukur açılması gerekirdi
5 Temmuz 1999'da dinlenen Nazmi Nuri Çelik isimli bomba imha uzmanı beyanında olay yerinde yapılan çalışmalarda ve incelemelerde bomba izine rastlanmadığını, patlamanın bombadan kaynaklanması halinde mutlaka olay yerinde bir çukur açması gerektiğini ve bunlara rastlamadığını belirtti. Mahkemece atanan üniversite öğretim üyelerinden oluşan oluşan uzman bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 21 Aralık 2000 tarihli raporda ise patlamanın tüpgaz patlaması olduğu, bomba patlaması ile ilgili bulguların olmadığı anlatıldı. İstanbul Polis Kriminal Dairesi'nin ve Adli Tıp Enstitüsü'nün raporlarında ise olay yerinden ve maktullerden bomba içeriğinde kullanılabilecek malzemeler bulunduğu belirtildi.
Orjini tespit edilemedi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilimdalı Başkanlığı'nın 27 Temmuz 2000 tarihli raporunda da eylemin TNT kalıplarının rendelenerek, içi boş kola kutusuna konularak bomba haline getirilmesi ile oluşmadığı, patlamanın 'bomba mı, yoksa gaz kaçağından mı' kaynaklandığının kesin olarak söylenemeyeceği belirtildi. 4 Temmuz 2002 tarihli bilirkişi raporunda da bilirkişilerden bir kısmının patlamanın yüksek infilaklı bir patlayıcı madde kullanılarak hazırlanmış bomba olduğunu belirttiği, bir kısmının da patlamanın bombadan meydana geldiğine dair bulguların tespit edilemediğini belirttiği ifadeleri yer aldı. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 27 Haziran 2001 tarihli raporunda da patlamanın orjininin tespit edilemediği kaydedildi.
Raporlar farklı şeyler söylüyor
Kararda, patlamanın sebebinin, bir kısım bilirkişilerce tüpgaz olduğu, bir kısım bilirkişilerce bomba olduğu, bir kısım bilirkişilerce de tüpgazdan mı bombadan mı veya başka bir sebepten mi olduğunun tespit edilemediği yönünde rapor verildiği belirtildi. Bu durum karşısında ortaya şüphe çıktığının vurgulandığı kararda, sanıkların atılı suçu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yetecek ölçüde şüpheden uzak bir delil elde edilemediği kaydedildi. 'Kuşkudan sanık yararlanır' kuralının, sanığı bir suçtan cezalandırmanın temel koşulunun suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesini gerektirdiğinin altı çizildi. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak tam aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı belirtildi.
Varsayıma dayalı hüküm
Ceza mahkumiyeti yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil kesin ve açık bir ispata dayanılması gerektiği belirtildi. Bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği vurgulandı. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanarak sanığı cezalandırmanın gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayanarak hüküm vermek anlamına geleceği kaydedildi. Ceza yargılamasında mahkumiyetin büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanması gerektiği, adli hataların önüne geçilmesinin tek yolunun bu olduğuna dikkat çekildi.
Kuşkunun olduğu yerde mahkumiyetten söz edilemez
Ceza yargılamasında kuşkusunun bulunduğu yerde, mahkumiyet kararından söz edilemeyeceği kaydedilerek, vicdani delil sisteminde mahkumiyet karar verilmesi için tatmin edilmesi gereken ölçütün, maddi sorunu çözmeye yetkili makamın sanığın suçu olduğuna vicdanen kanaat getirmesi olduğu belirtildi. Kararda, kuşkunun bulunması halinde mahkumiyet kararı verilmesinin ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı olduğu vurgulandı. Kararda, 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesinin kabulüne sebep olan düşüncenin “hakkında şüpheye itibar edilerek bir masumun cezalandırılmasının, bir suçlunun beraat ettirilmesinden daha çok adalet duygusunu inciteceği ve toplum düzenine zarar vereceği” düşüncesi olduğu kaydedildi. Karar duruşma savcısı tarafından temyiz edildiği için dosya Yargıtay'a gönderilecek.