İşte Şarlo müzesi
Chaplin’in eşi ve sekiz çocuğuyla yaşadığı, müzeye dönüştürülen İsviçre’deki evi dün ziyarete açıldı.
Ahmet ArpadVillaya az ötede inşa edilen 1350 metrekare büyüklüğündeki bir ‘film stüdyosu’nda, Şarlo’nun düşler dünyasında geziniyorsunuz. “Altına Hücum”un, “Modern Zamanlar”ın, “Sirk”in içindesiniz, “Yumurcak”, “Serseri”, “Büyük Diktatör” hemen yanı başınızda! Chaplin’le aynı dönemin ünlülerini de anıyor müzenin yapımcıları. Buster Keaton, Laurel ve Hardy size gülümsüyorlar. Chaplin’in dostlarının balmumu heykelleri de karşınıza çıkıyor. Godard, Bloom, Loren, Churchill, Einstein, Fellini gezenleri yalnız bırakmıyor.
‘Babamızın idealiydi’
Önceki gün yapılan açılıştan önceki basın toplantısında salon ağzına kadar gazeteciyle doluydu. Karşımızda Chaplin’in oğulları Eugene ve Michael oturuyordu. 60 milyon İsviçre Frangı’na (yak. 180 milyon TRY) mal olan dev projenin yapımcıları M. Yves Durand ve M. Jean- Pierre Pigeon ve projeyi gerçekleştiren Parisli De Grévin International kuruluşunun temsilcileri de masadaydı. İki kardeş hep gülümseyerek gazetecilerin sorularını yanıtladı: “Babamızın idealini gerçekleştirdiğimize inanıyoruz... Babamızı bütün insanlıkla bölüşüyoruz ve bundan onur duyuyoruz... Politikadan pek söz etmezdi. Özellikle sol yanlısı politikacılar onunla görüşmek isterdi. Fakat kendine göre toplumcu görüşleri olan babamız bundan kaçınırdı. O hep ‘küçük adam’dan yanaydı!”
Her şey bıraktığı gibi
Basın toplantısının ardından 1840 yapımı malikâneyi gezdiriyorlar. Her şey sahibinin 1977’de ‘ayrılırken’ bıraktığı gibi. Altın çerçeveli aynalar, aile fotoğrafları, iki bine yakın belge, 19. yüzyıldan kalma ‘kibirli’ mobilyalar, yüksek dolaplar, ağır kumaştan perdeler ve büyük pencerelerden görünen doğa, Cenevre Gölü. Sanki bir kapı açılacak ‘Şarlo’ görünüp, ünlü gülümsemesiyle ‘Hoş geldiniz!’ diyecek...
Barış dolu doğa
Yatak odalarına kadar bütün villayı gezdiriyorlar. Gerçekten de az sonra o karşınızda. Rahat bir koltuğa kurulmuş kendi filmlerini seyrediyor. Eşi ona gülümseyerek yanında duruyor. Bu villaya kimler davetli olmamış: S. Loren, M. Brando, T. Capote, J. Cocteau, I. Fleming, F. Fellini, W. Allen... Lenin’in “Bu dünyada gerçekten tanışmak istediğim tek insan Chaplin’dir” sözleri geliyor akla.
Dört saatlik törenin ardından Manoir du Ban’den ayrılırken bir an villanın önünde durup bu ılık ilkyaz gününde ötelerde uzanan barış dolu doğaya, dorukları karlı Alpler’e bakıyor ve film sanatının Leonardo da Vinci’si kabul edilen Şarlo’nun şu sözlerini anımsıyorum: “Buradaki dünya bana huzur veriyor, ufkumu genişletiyor ve ruhumu dinçleştiriyor.”
'Pandomim'in ölümü'
7 yaşında Londra’da sahneye adım atan Chaplin 21 yaşında geldiği Amerika’da kısa sürede başarıya ulaşır. Yarattığı ‘Şarlo‘ tipi hemen tutulur. 1918 sonrası çevirdiği komedi filmlerinde ‘küçük insan’ı canlandırır. Büyük üne 1920’lerde, ‘Yumurcak‘ ve ‘Altına Hücum‘la kavuşur. 1930’larda ilk sesli filmler dünya sinemalarını fethetmeye başlar. “Bu pandomimin ölümü” diyen Chaplin yeniliğe karşı çıkar. “Modern Zamanlar”da kapitalizmin çarklarında makineleşmiş insanı canlandırır, 2. Dünya Savaşı yıllarında yarattığı “Büyük Diktatör”de de Hitler ile çok güzel alay eder. Rene Clair’in “Tüm film dünyası Chaplin’in öğrencisidir” sözleri gerçeği yansıtır...