“İstanbul’un Renkleri” adlı kitabını tanıtımı yapıldı
Daha yeni Hanuka’yı kutladık, önceki gün Narduran, önümüzde Noel var. İstanbul, yeni yılı evlerde kutlamaya hazırlanırken sincaplara kalmış Yıldız Parkı’nda farklı kökenlerden gelen hemşerilerin anlatıldığı “İstanbul’un Renkleri” adlı kitabının tanıtımı vardı.
Yazgülü AldoğanİBB Kültür AŞ tarafından hazırlanan “İstanbul’un Renkleri” kitabının tanıtımında Ekrem İmamoğlu, hemşerilerinin farklı kökenlerine vurgu yaparak “Bu şehrin hiçbir topluluğunun adı ‘azınlık’ değildir. Bir kişi de kalmış olsa o, kimliğinin temsilcisi olarak ‘asil’dir.
Bunun hissedilmesini özellikle istiyorum. Ben 40 yıllık İstanbulluyum, Sayın Levi 500 yıllık! Kültürel katkılarıyla bu şehri zenginleştiren herkesi minnetle anıyorum. Sadece Rum, Ermeni, Yahudiler değil, onların dışında da birileri var: Bulgar, Süryani, Latinler, Polonezler, onlar ihmal ediliyorlar!” dedi. Pandemi koşulları nedeniyle Yıldız Parkı’ndaki Malta Köşkü’nün bahçesinde açık havada düzenlenen ve kendilerinin de anlatıldığı kitabın tanıtım toplantısına İstanbul’da yaşayan farklı dinlere mensup grupların resmi temsilcileri katıldı.
Kitabın yazarları arasında bulunan ve bu yıl meslekteki 70. yılını kutlayan gazeteci Altan Öymen de yaptığı açış konuşmasında, “Çok renkli kültürümüzden bahsederken hep Türk, Kürt, Laz diye başlayıp devam ederler ama anmadıkları başka gruplar da vardır. Onların farkı, aynı dinden olmamalarıdır. Oysa Türk vatandaşlığı diye bir şey var. Ve bu şehirde, bu ülkede yaşayan o insanların bu ülkenin zenginliğine katkıları büyük. İstanbul’un saraylarını Ermeni ustalar yaptı” örneğini vererek farklı dine mensup hemşerilerin önemine dikkat çekti. Ne yazık ki şimdilerde bu zenginlik fakirliğe dönüştü. Yıllar içinde çeşitli baskılarla Ermeni, Rum ve Yahudi nüfus azaldı. 500 yıldır gettolar oluşturmadan, mahallelilik kültürü içinde birlikte yaşadıkları, bayramları birlikte kutladıkları bu toprakları terk edip gittiler. Yerlerine yeni göçmenler geldi: Suriyeliler, Afrikalılar, Afganlar; ucuz işgücü olarak çalışan, kültürel katkıları kıt, daha iyi koşullarda yaşayacakları ülkelere gitmek için fırsat kollayan ama bir yere gidemeyenler.
Özellikle Suriyelilere sırf Sünni Müslüman oldukları için yardımlar ve kapılar açık. Tüm Cemaat Vakıfları Başkanı Bay Levi’nin konuşması ise hüzünlüydü: Levi, 167 adet vakfın temsilcisi olarak içinde çocukların koşuşmadığı okullardan, ibadet yapılmayan kiliseler, sinagoglardan, yıkılmak üzere olan binalardan bahsederek “Bu eski binaları tekrar İstanbul’a kazandıralım. Vakıflar bunun için var, uluslararası fon da bulunur. Ama doğru insanlarla projeler yapmak, bürokratik engelleri aşmak için İBB’nin desteği şart” dedi.
Toplantı bittiğinde vedalaşırken başkan İmamoğlu’na gazeteci olarak bu talebin takipçisi olacağımı söyledim. Gerçekten de bu 167 vakfın elinde, birer mücevher güzelliğinde ibadethaneler, okullar var. Bunlar restore edilerek, kültür sanat kurumlarına dönüştürülerek İstanbul’un zenginliğine katılmalı. Hem işgalden hem taciz ve tahripten kurtulur. Turizme de hizmet eder. Kitap, hiç kuşkusuz çok heyecan v erici. Onu en kısa zamanda sizlerle buluşturacağım. Şimdilik bu toplantıdaki konuşmaların önemine atfen sayfaya sığması gerekliydi.