İstanbul’u kurtaran adam

Türkiye’nin ilk süper kahraman dizisi ‘Hakan; Muhafız’ için geri sayım başladı. Hafta içinde özel bir galayla görücüye çıkan dizi, Netflix’in ülkemizdeki ilk prodüksiyonu.

Emrah Kolukısa

14 Aralık’ta 190’dan fazla ülkede aynı anda izleyiciyle buluşmaya hazırlanan Netflix’in ilk Türk orijinal dizisi “Hakan: Muhafız” için heyecanlı geri sayım sürüyor. Fantastik drama türündeki dizinin oyuncu kadrosunda Çağatay Ulusoy, Hazar Ergüçlü, Ayça Ayşin Turan, Mehmet Kurtuluş, Okan Yalabık, Yurdaer Okur ve Burçin Terzioğlu gibi isimler yer alıyor.

“Hakan: Muhafız” (The Protector), sıradan bir genç olan Hakan’ın (Çağatay Ulusoy) tarihte kendisine verilmiş gizli bir görevle İstanbul’u korumak zorunda olduğunu öğrenmesiyle altüst olan yaşantısını ve epik bir maceraya adım atmasını konu alıyor. Geçmişle geleceğin, doğuyla batının buluştuğu 15 milyonluk İstanbul’da Hakan aslında hikâyenin başında Kapalıçarşı’daki bir esnaftan farksız herhangi bir genç. Oysa ki çok kısa zamanda doğduğu ve büyüdüğü şehrin gizemli güçlerin tehdidi altında olduğunu öğrenmesiyle onu çok başka bir dünya bekliyor olacak. Bakalım Hakan kendisi için çizilmiş kaderine nasıl tepki verecek ve beklenen son muhafız olabilecek mi?

 

‘Şartlar çok farklı’

Dizinin başrol oyuncularından Hazar Ergüçlü ve Mehmet Kurtuluş ile yaptığımız söyleşide Netflix’in Türkiye’deki ilk dizi prodüksiyonunu konuştuk ve onlardan bir karşılaştırma yapmalarını istedik...

-“Hakan: Muhafız” Netflix’in Türkiye’deki ilk dizi prodüksiyonu. Her ikiniz de daha önce sayısız dizide rol aldınız, bu seferki çalışmanın nesi farklıydı sizce?

Hazar Ergüçlü: Bir kere şartlar biraz daha farklı. Çalışma saatleri anlamında söylüyorum, 12 saat haftada beş gün çalıştık. Her şeyi irdeleyecek, detaylı bir şekilde inceleyecek vaktimizin olması gerçekten işin kalitesini artırdı, bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu bir kez daha fark ettik. İstirahat etmeye vaktimiz oluyordu, sosyalleşmeye vaktimiz oluyordu, oturup sahne üzerinde bayağı konuşmaya vaktimiz oluyordu...

Bir şeyler denemeye, yeni bir şeyler üretmeye vaktimiz oluyordu. Oyunculuk açısından da süper kahraman dizisinde oynamak biraz deneyseldi aslında. Çünkü daha önce hiç ben dövüşçü bir karakteri oynamamıştım ya da bir süper kahramana yardım eden bir karakteri... Enteresan bir deneyimdi.

Mehmet Kurtuluş: Göze batan en büyük fark muhtemelen süresi. Türk dizileri 120-140, hatta 160  dakikaya kadar çıkması tabii işe de yansıyor. 45 dakika olunca ilk dakikalar içinde hemen seyirciyle buluşman lazım. Dizi önce bir otursun diye bir laf yok yani ortada. Veya rol bir otursun, bulalım rolü... Yok. Sete geldiğin ilk dakika rol sensin ve onu görmek istiyorlar. Isınma payın bile yok yani. Çünkü zaten 45 dakikan var ve o 45 dakikanın her dakikası çok değerli.

Hakan (Çağatay Ulusoy) ile Leyla (Ayça Ayşin Turan) arasında başlayan
yakınlık dizide romantizm rüzgârı estirecek gibi görünüyor.

‘Ters köşe yapmak’

-İlk sezondaki 10 bölümü üç farklı yönetmen çekti. Neredeyse 3 bölümde bir yönetmen değişti. Bu değişimler sizi etkiledi mi?

H.E.:  Açıkçası endişelenmiştim gibi negatif anlama çekilecek bir şey söyleyemem ama merak etmiştim ben ve bir heyecan duymuştum. Çünkü ne olursa olsun yeni insan beraberinde alışık olduğu disiplini de getiriyor, farklı bir alışkanlık getiriyor. Üç bölümde bir, yeni bir yönetmenle çalışmak acaba yeni bir sete mi çıkıyorum sorusunu getirdi önce ama kesinlikle öyle olmadı. Bir kere çok fazla ön çalışma yaptık. Yönetmenler de, sadece onlar da değil, setteki herkes bizimle aynı dili konuşuyordu. Ekip değişmiyordu, sabit kalıyordu, o yüzden aksine daha da motive edici bir şey haline geldi sık sık yönetmen değişmesi.

-Dizide büyük bir gizem var. Hakan’ın düşmanı olan karakterin kim olduğu bilinmiyor ve bu herkes olabilir aslında. Bu gizem sizin karakterleri oynamanızda bir zorluk teşkil etti mi? Sonuçta o malum sırrı açık etmemeniz de gerekiyor.

M.K.: Ama işte o detayları koymak... Belki ters köşe yapmak...

H.E: Biz de o oyunu oynuyoruz yani. Bilmiyor gibi, okumuyor gibi... Hep birlikte oynadığımız bir oyun ve çok eğlenceli hale geliyor.  

M.K.: Kurma şansımız da var biraz tabii. Çünkü önünüzde bütün öykü durduğunda, ha ok, ben oradan oraya nasıl gelirim diye kuruyorsunuz, yönetmenlerle beraber hazırlıyorsunuz. Çünkü genellikle Türkiye’de bir diziye başladığında 10. bölümde ne olacağını bilmiyorsun bazen.

H.E.: Evet, çok doğru.

M.K.: Bu aslında bir sinema filmi, 10 bölümlük, 45’er dakikaya kesilmiş bir sinema filmi. Böyle baktığımızda tatlı detaylarla beslemek mümkün.

İkinci sezon hazır!

-İkinci sezon için de yeşil ışık yakılmış anladığım kadarıyla.

H.E.: Evet, hatta biz çektik bile ikinci sezonu.

-Peki, yurtdışında, yani bir başka ülkenin Netflix dizisinde oynamak hoşunuza gider miydi?

H.E.: Tabii ki, tabii ki...

M.K.: Sözünü ettiğimiz şartlarda çalışmak büyük bir keyif elbette.  

-İzleyebildiniz mi bu arada diziyi?

H.E.: Hayır, daha izlemedik.

M.K.: İzlesek başka türlü konuşurduk muhtemelen. (gülüyorlar)

(soldan sağa) Umut Aral, Gönenç Uyanık, Can Evrenol

‘Bir bayrak yarışı bu’

Dizinin üç yönetmeni Can Evrenol, Umut Aral ve Gönenç Uyanık. Üçü de hem reklam, hem sinema çalışmalarından adlarını bildiğimiz yönetmenler ve her üçü de Netflix’le çalışmanın heyecan verici olduğu konusunda hemfikir. Evrenol, Netflix’in dünyadaki popülerliğinin kendisi için önemli bir çekicilik unsuru olduğunu vurgularken, Umut Aral kendi anlatacağı öykünün dünyaya ulaşma olasılığının altını çiziyor ve ekliyor: “Ben daha gazetede projeyle ilgili ilk haberi, Çağatay Ulusoy ile anlaşıldı, şu romanın uyarlaması yapılacak diye okur okumaz, daha ortada hiç görüşme yokken, oturup çalışmaya başladım. O zamandan beri içinde bulunmak istedim.”
Üç yönetmenin dizideki anlatım dili konusunda yakaladıkları birliği ise ekip çalışmasının her aşamasında bir arada olmaya bağlıyorlar. Evrenol, “Bu hem biraz bayrak yarışı, diğerlerinin yaptığı işe göre üzerine ne koyabilirsin gibi bir çaba, hem de oyuncuların, karakterlerin zaten kendilerine göre bir rayı var. Gökhan yönetmeni Gökhan Tiryaki, sanat ekibi ve prodüksiyonun bir rayı var kendi... O genel ray aynı kaldığı zaman biçimsel olarak bir faktör bu; ikincisi de belli bir hikâyeye sadık kalırken birbirimizin de yaptıklarına bakarak o bütünlüğü sağlıyoruz” diyor. Umut Aral hemen ekliyor: “Bir de tatlı bir rekabet tabii... Can ne yapacak, şimdi Gönenç düşünsün falan gibi.”

‘Kapı açacağız’

“Netflix sizce Türkiye’de dizi izleme alışkanlıklarını değiştirecek mi” sorumuza Gönenç Uyanık “Süre ve format ilk etapta değişmeyebilir belki ama anlatılacak hikâyeler, konular bence biraz daha dallanıp budaklanmaya başlayacak bence” diyor. Umut Aral, “Ben bir de çok kapı açacağını düşünüyorum.” diyor ve ekliyor: “Meslektaşlarımız, yönetmenler, senaristler, kenarda köşede kalmış, yapımcılardan doğru feedback alamamış fantastik işlerini yeniden hayata geçirmek için hevesleneceklerdir. O kapıyı aralayabilirsek güzel olacak. Bir de şu var: Netflix’in başındaki kişi, 5 yıl içinde dünyada en çok izlenen 10 dizinin 5’i İngilizce olmayacak diyor. Bu çok ciddi bir rakam.”