"İstanbul Modern-Rotterdam" sergisi açıldı
İstanbul Modern'in koleksiyonundan bir seçki Boijmans Van Beuningen Müzesi'nde yer alıyor.
cumhuriyet.com.trİstanbul Modern, Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı kutlamaları kapsamında Rotterdam’daki Boijmans Van Beuningen Müzesi’nde İstanbul Modern – Rotterdam sergisini açtı.
10 Mart - 3 Haziran tarihlerinde düzenlenen sergi, Türkiye çağdaş sanatının önemli örneklerini Avrupalı izleyiciyle buluşturuyor. Serginin 10 Mart’ta gece 02:00’ye kadar süren Rotterdam Müzeler Gecesi’nde gerçekleşen açılışına 14.102 kişi katıldı. Boijmans Van Beuningen Müzesi Direktörü Sjarel Ex’in evsahipliğinde yapılan sergi açılışında, sanatçılar Taner Ceylan, Nezaket Ekici, İnci Eviner, Balkan Naci İslimyeli, Sarkis, Hale Tenger, Canan Tolon, Fatma Tülin, Nil Yalter, sergi küratörü Levent Çalıkoğlu ve İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı bir araya geldi.
Sergi, 16 Şubat’ta İstanbul Modern’de açılan La La La İnsan Adımları: Boijmans Van Beuningen Müzesi Koleksiyonundan Bir Seçki sergisinin ardından, Boijmans Van Beuningen Müzesi ile yapılan işbirliğinin ikinci ayağını oluşturuyor.
Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı sergide, Ramazan Bayrakoğlu, Taner Ceylan, Nezaket Ekici, Ayşe Erkmen, İnci Eviner, Nilbar Güreş, Balkan Naci İslimyeli, :mentalKLİNİK, İrfan Önürmen, Sarkis, Hale Tenger, Canan Tolon, Fatma Tülin ve Nil Yalter’in yapıtları yer alıyor.
Serginin açılışında konuşma yapan İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Boijmans Van Beuningen Müzesi işbirliğiyle İstanbul Modern-Rotterdam sergisini gerçekleştirmekten mutluluk duyduklarını belirtti: “Ortaklaşa düzenlenen kültürel ve sanatsal etkinliklerin, Hollanda ve Türkiye arasındaki köklü ilişkilerin daha da güçlenmesine ve gelişmesine önemli bir katkısı olduğuna inanıyoruz. Gelecekte, kurumlar arasındaki yeni işbirlikleriyle bu kültürel paylaşımların çoğalmasını diliyoruz”
Eczacıbaşı, İstanbul Modern’in koleksiyonunu oluştururken, Türk modern ve çağdaş sanat yapıtlarına sahip çıkmayı, sanatçıların üretimlerine ve uluslararası işbirlikleri kurabilmelerine destek olmayı amaçladığını belirterek, “Yedi yıl boyunca çeşitli ülkelerde açtığımız değişik sergilerle görsel sanatlar alanındaki zenginliğimizi uluslararası sanat ortamıyla paylaştık” dedi.
Boijmans Van Beuningen Müzesi Direktörü Sjarel Ex, her iki müzenin de bir liman kentinde bulunduğuna ve dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilere evsahipliği yaptığına değinerek, sanatçı Sarkis’in iki müze arasındaki sergi değişimini sağlayan en önemli unsurlardan biri olduğunu vurguladı ve özverili çalışmaları için iki müzeye de teşekkür etti.
İstanbul Modern–Rotterdam sergisi, İstanbul Modern’in 2009 yılından beri dünyanın önemli kentlerinde düzenlediği koleksiyon sergilerinin devamı niteliğini taşıyor. Sergi, İstanbul’u çağdaş sanatın merkezinde yeni bir kıta olarak tanımlarken 70’li yıllardan günümüze Türkiye’de çağdaş sanatın dönüşüm ve değişim dinamiklerini inceliyor. Sergide, İstanbul Modern koleksiyonuna yeni katılan Nilbar Güreş'in Soyunma, Sarkis'in Masumların Vitrayları ve Ramazan Bayrakoğlu'nun Yangın başlıklı çalışmaları yer alıyor.
Hayal, kimlik, beden ve onu kuşatan sosyal ve politik söylemler, mutlu gelecek vaatleri, şimdiki zamanın politik gerilimleri, görsel kültürün disiplinlerarası yapısı, yaşamın kutsanması gibi çağdaş dünyanın güncel temalarına odaklanan sergi, 14 sanatçının farklı dönem ve tarihlerde gerçekleştirdiği çalışmaların karşılaştığı bir saha oluşturuyor.
Levent Çalıkoğlu, serginin yeni bir kıta olarak İstanbul’un hem küresel sanat haritasındaki yerine vurgu yaptığını hem de İstanbul Modern olarak bu konuda aldıkları sorumluluğu hatırlatmak istediğini söylüyor: “2000’li yıllar global sanat haritasının yönlerden ve iktidar merkezlerinden arındığı bir süreç. İstanbul gibi köklü bir geçmişe, modern ve çağdaş bir kimliğe, farklı sosyokültürel katmanlara, sayısız güncel dinamiğe sahip bir kentin, yeni bir kıta gibi keşfedilmesine ve parıldamasına şaşmamalı. Bugün yaşadığımız başdöndürücü ilişki ve sergi trafiğinin en önemli mimarları şüphesiz sanatçılar. Uzun bir süre tek başlarına Batı’nın büyük sanat tarihi yazımına alternatif bir yaklaşımla cevap veren sanatçılarımızın göstermiş oldukları başarı tüm bu sürecin itici gücünü oluşturuyor. Biz de İstanbul Modern olarak 2000’li yılların İstanbul’unda tüm üretim ve tüketim ilişkilerinin alternatifi olarak sanata ev sahipliği yapıyoruz. Koruma, belgeleme ve sergilemenin ötesinde, sanatın yaşaması için maneviyatla donatılmış bir mekân duygusu sunmaya çalışıyoruz. İzleyici ile sanatçıların yollarının kesişme noktası olarak İstanbul Modern’i, sanatın güvenle yerleşebileceği bir yaşam alanı olarak tarif ediyoruz.”
Sergide, resimsel imgeyi var eden toplumsal ve kültürel kodları tekrar düşündürmeyi amaçlayan Ramazan Bayrakoğlu’nun, yok olma, tükenme ve anıların uçuculuğu gibi dramatik kavramları tek bir imgeye odaklayan 2010 tarihli Yangın adlı eseri bulunuyor.
Çağdaş Türk ressamları arasında fotogerçekçi üslubun en başarılı uygulayıcılarından biri olan Taner Ceylan ise Beyaz Fonda Alp adlı çalışmasıyla sergideki yerini alıyor. Ceylan’ın bu çalışması, ilk anda sanatçının fotogerçekçi tekniğine ters gibi görünüyor. Fakat bunun, iyi çekilmemiş bir fotoğraf ya da kasıtlı olarak bir fotoğrafın, tekniğine yabancılaşmadan deforme edilmiş, özgün bir ifadesi olduğunu düşündürtüyor.
Bir sanat öznesi olarak özellikle kadın bedeni çevresindeki söylemleri farklı yönlerden dile getiren, performanslarında bedenini bir araç olarak kullanan Nezaket Ekici, sergideki 2002 yapımı performansı Devinim İçinde Duygu ile bir odanın tüm yüzeylerini öperek coşkulu bir enerji yaratıyor, izleyiciyle yeni bir tür işbirliğine girerken, tutkularını, arzularını en yalın ve dürüst biçimde gösteriyor.
Projeleri ve enstalasyonlarında başka mekanlara ait nesneleri farklı bir bağlam içine oturtarak yeni anlamlar oluşturan Ayşe Erkmen, PFM–1 ve Diğerleri adlı çalışmasında en öldürücü silahlardan birini, gelip geçici bir MTV estetiğiyle sunarken trajikomik bir durum ortaya çıkartıyor.
Çalışmaları beden, kadın, kimlik ve tekinsizlik gibi kavramlar üzerine yoğunlaşan İnci Eviner’in sergideki Yeni Vatandaş adlı enstalasyonu, geleneksel temsile ilişkin yaklaşımlarımızı sorguluyor. Avrupa duvar kağıdı geleneği ile Osmanlı çinilerinin üzerine yerleştirilen bezemeleri karşı karşıya getiren çalışma, geleneğin görsel sözlüğünün politik anlamına ve içeriğine vurgu yapıyor.
Nilbar Güreş'in sergide yer alan son dönem çalışmalarından Soyunma ise erkek egemen bir toplumda, şehre göç etmiş, farklı hayat tarzları arasında sıkışmış kadının kendine ait dar alanlarda yarattığı özgürleşme ve direniş hallerini konu ediniyor.
Eserlerinde cinsiyet, halk gelenekleri, bellek, iletişim ve Türkiye’deki bireysel ve kültürel kimlik gibi temel konuları ele alan Balkan Naci İslimyeli sergideki Deli Gömleği adlı eserinde izleyiciyi günümüz Türkiyesinin ve onun çağdaş dünyadaki yerinin kültürel karmaşıklığı içindeki konumunu gözden geçirmeye zorluyor.
1998 yılında sanatçı Yasemin Baydar (1972) ve Birol Demir (1967) tarafından kurulan ve ses, eylem, nesne, yazı ve form gibi birçok araçla güncel gerçekliğe işaret ederek, tüketim ve üretim alışkanlıklarımızı yeniden yorumlayan :mentalKLİNİK, sergideki çalışması Sliver’da minimal sanatın indirgemeci estetiğinin sınırında ve karşısında, çokluğun ve tedirginliğin izlerini taşıyan 21. yüzyıl estetiğini yaratıyor.
1990’ların ortasından itibaren figür resmine yeni alternatifler getiren ve çalışmalarında modern kent kültürüne ait bireyin yaşam tarzını sorgulayan İrfan Önürmen sergideki Odada adlı yapıtında farklı derinlik katmanlarıyla üç boyutluluk yanılsaması yaratıyor ve oluşturduğu donuk atmosferle iki insan arasındaki ilişkiye dramatik bir hava katıyor.
Çalışmalarında zamanı, kültürü, disiplinleri ve insanları birbirleriyle ilişkilendirmeyi seven, sanatının merkezine “bellek” ve “anı” gibi kavramları yerleştiren çok yönlü sanatçı Sarkis, Masumların Vitrayları (Prototip) adlı 10 adet vitraydan oluşan çalışmasında, J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanındaki karakterlere yeniden hayat veriyor. “Bugünün canavarları” olarak tekrardan doğan bu figürler, tarihsel efsaneleri güncel bir sözlük üzerinden yeniden var ediyor.
Aidiyet, kimlik, modernleşmenin yıkımları, iktidar karşısında varoluş ve ayrımcılık gibi temaları ele alan Hale Tenger, Beyrut adlı videosunda, 2005 yılında Refik Hariri’nin ölümüne yol açan bombalı suikastın gerçekleştirildiği otelin pencerelerini gösteriyor.
Çevreye karşı gösterdiğimiz duyarsızlık, kültürün hapsettiği doğanın yitirilişi, bozulması ve çürümesi gibi temaları işleyen Canan Tolon, soyut dönem resimlerinden olan Arıza I/Glitch I adlı çalışmasında, dijital teknolojiler karşısında kendisine yepyeni savunma mekanizmaları geliştiren algı sisteminin nasıl çalıştığını sorunsallaştırıyor.
Fatma Tülin sergideki Nü adlı eserinde, göreceli olarak toplumların eğilimlerine ve inançlarına göre farklı şekillerde olsa da her toplum için sorun teşkil eden kadın gövdesine aslolan haliyle bakıyor. Yeri geldiğinde ticari amaçla kullanılan, çoğu zaman da şiddet odağı haline gelen kadın gövdesine bir doğallık olarak yer veriyor.
Nil Yalter’in sergideki Başsız Kadın ya da Göbek Dansı adlı 1974 tarihli videosu ise hem Türkiye’nin ilk videosu hem de Fransız video sanat tarihinin kilometre taşlarından biri. Nil Yalter videoda, erkeklerin oryantalist fantezileriyle kadınların bedensel özgürlük taleplerini yan yana koyuyor.