İstanbul büyük depreme hazır mı? Uzmanlar tüm olasılıkları tek tek anlattı

Elazığ'da 41 kişinin yaşamını yitirdiği ve bin 607 kişinin yaralandığı 6.8 büyüklüğündeki deprem, beklenen büyük İstanbul depremini yeniden gündeme getirdi. Peki bir deprem şehri olan İstanbul, beklenen büyük depreme hazır mı? Uzmanlar; işin güvenlik, risk ve salgın hastalık boyutunu Cumhuriyet'e anlattı.

cumhuriyet.com.tr

Elazığ'da merkez üssü Sivrice olan, yerin 8 km altında gerçekleşen ve yaklaşık 30 saniye süren 6.8 büyüklüğündeki depremde 41 kişi yaşamını yitirdi, bin 607 kişi yaralandı, 45 kişi ise enkazdan sağ olarak çıkarıldı. AFAD'ın açıklamasına göre deprem sonrası Elazığ ve Malatya'da toplam 205 bina yıkılırken; bin 434 ağır hasarlı, bin 447 az hasarlı bina tespit edildi. Elazığ'daki deprem, uzmanların sürekli olarak uyardığı büyük İstanbul depremini de tekrar gündeme taşıdı.

İstanbul'daki deprem toplanma alanlarının durumunu, riskli binaları ve doğal afet sonrası oluşabilecek salgın hastalık riskini; TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Oktay Kargül ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Sami Kocazeybek Cumhuriyet'e anlattı.

"TOPLANMA ALANLARI KRİTERLERE UYGUN DEĞİL"

Deprem toplanma alanlarının, deprem ulaşım güzergâhlarıyla bağlantılı olmasını ve kolay ulaşılabilir yerlerde bulunması gerektiğini söyleyen TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, "Okul ve cami bahçelerinin, parkların, boş arazilerin, hatta dolgu alanlarının toplanma alanı olarak belirlenmesi doğru değil. En son Elazığ - Sivrice merkezli depremde gördüğümüz gibi; depremzedeler, gerek hasar almış yapılarda kurtarma çalışmalarına katılmak için, gerek deprem sonrası kullanabileceği eşyalarını kurtarabilmek için evinin ya da işyerinin yakınında olmak istiyor. Bu nedenle deprem toplanma alanlarının mümkün olduğunca mahalle bazında belirlenmesi gerekiyor" dedi.

(Nusret Suna)

“Afet ve Acil Durum Toplanma Alanı” tabelalarının olduğu yerler için deprem toplanma alanı kriterlerine uygunluktan bahsedilemeyeceğini belirten Suna, "Yaşlıların ve engellerin ulaşımına uygun olması, bu nedenle de mümkün olduğunca düz ve engebesiz arazide yer alması önemli. Ayrıca ikincil (yangın, doğalgaz patlaması, sel vb.) tehlikelerden de uzak olması gözetilmeli" şeklinde konuştu. Dünyada en çok depremin yaşandığı ülkelerden biri olan Japonya’nın deprem toplanma alanı olarak kent parkları, spor salonları ve kamu binalarını kullandığını söyleyen Suna, "Bu alanlarda su temini, ısınma, elektrik, iletişim, sağlık, altyapı vb. hususlar hazır bulundurulmaktadır. Biz ise şu anda kağıt üzerinde bile bunları planlamış değiliz" dedi. Suna, ayrıca yurttaşların E-devlet sistemi üzerinden il, ilçe, mahalle ve sokak bilgilerini girerek deprem toplanma alanı sorgulaması yapabileceğini ifade etti.

“50 BİN YAPI YIKILIR, 3 MİLYON İNSAN EVSİZ KALIR”

İstanbul’un depreme kesinlikle hazır olmadığını söyleyen TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Oktay Kargül, “1999 Gölcük depreminden sonra geçen 20 yıl içerisinde yapılan bazı çalışmalar tozlu raflara kaldırıldı. Örneğin JICA planı olarak bildiğimiz "Afet Önleme-Azaltma Temel Planı" ve 2000 yılında Başbakanlık Genelgesi ile 20 bilim insanı ve araştırmacı ile oluşturulan “Ulusal Deprem Konseyi” gibi çalışmalar önemliydi. JICA raflarda kaldı ve dönemin İBB yönetimi bu planı fiili uygulamadı. Ulusal Deprem Konseyi ise 2007 yılında lağvedildi” dedi.

(Oktay Kargül)

Deprem ile birlikte, beklenen tsunaminin ve çarpık kentleşmenin yıkımın şiddetini katbekat artıracacağını söyleyen Kargül, “İstanbul’da yaklaşık 1 milyon yapı var. İstanbul’un engebeli arazi yapısı ve artan kentleşmeye bağlı olarak yükselen betonlaşma faaliyetleri nedeniyle kent taşkın riski altındadır. Tsunamiden en fazla etkilenmesi beklenen bölgeler Kasımpaşa, Alibeyköy, Küçükköy, Maltepe, Kartal, Bağcılar, Esenler, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Sarıyer, Tarabya, Beşiktaş ve Bahçelievler’dir. Birinci ve ikinci köprü arasında gelişen bölgelerde bulunan yerleşimler yapı stoğu açısından riski alanlardır. ‘En iyi’ ihtimalle 50 bin yapı yıkılacak, 135 bin bina kullanılamaz hale gelecektir. Bunun nüfus karşılığı ise yaklaşık 3 milyondur. ‘En iyimser’ tabloda minimum 3 milyon insan evsiz kalacaktır” şeklinde konuştu. “Afet öncesi, afet anı ve afet sonrasını bir arada ele alan bütünleşik bir afet planı yapılmalı” diyen Kargül, “Afet öncesinde; afetlere hazırlık çalışmaları yapılmalı. Afet anında yine bu planla belirlenen görevliler ve birimler acil duruma uygun davranmalı. Afet sonrasında ise belirlenmiş toplanma alanlarına tahliyeler sağlanmalı. Son olarak ise kentin en hızlı ve uygun şekilde nasıl eski gündelik haline dönebileceğine dair yapılması gereken bu çalışma da afet kapsamında değerlendirilmeli. Örneğin; ilk önce açılacak yollar, geçici işler, ilk önce onarılması gereken altyapı gibi hizmetler ön planda tutulmalı” ifadelerini kullandı.

“AFET SONRASI AŞILAMANIN DURMASI, SALGIN HASTALIK RİSKİNİ ARTIRIR”

Deprem sonrası insanların plansız ve kalabalık sığınaklara yerleştirilmesi, güvenilir yiyecek ve içeceğe ulaşımın sınırlı olmasının enfeksiyöz salgın hastalıklara yol açtığını söyleyen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Sami Kocazeybek, “Depremin ardından salgınlara yol açabilen faktörler; su dezenfeksiyon altyapısının bozulması, gıdaların uygun koşullarda muhafaza edilememesi, çocuklarda aşılama gibi halk sağlığı hizmetlerinin durması, şehir tesislerinde sanitasyon önlemlerinin durması, kemirgen ve sivrisinek gibi taşıyıcıların kontrolünün durmasıdır” dedi. İçme sularının yabancı maddelerle teması, su şişelerinin ve pişirme kaplarının ortak kullanılmasının salgınlara zemin hazırladığını belirten Kocazeybek, “Örneğin; 17 Ağustos 1999 Marmara depremi sonrasında yapılan bilimsel araştırmalarda bir ay boyunca ishal salgını için bin 468 kişinin hastalık örnekleri incelenmiş ve etkenin Shigella (basilli dizanteri) olduğu bulunmuştur” şeklinde konuştu.

(Prof. Dr. Bekir Kocazeybek)

15 yaşından küçük çocukların aşılanma oranlarına bağlı olarak, doğal afet sonrası bir araya gelen kalabalıklarda kızamık salgınlarının görülmesinin olası olduğunu belirten Kocazeybek, “Çadır kentler gibi insanların toplu yaşadıkları yerlerde ortaya çıkan menenjit riski unutulmamalıdır. Vektör kaynaklı hastalıklardan sıtma da, sivrisiniklerin habitatlarının değişmesi sonucu ortaya çıkabilmektedir. Tetanoz ve viral hepatit salgınları da deprem sonrası sık rastlanan olgulardandır” dedi.

İstanbul’daki üniversite ve Sağlık Bakanlığı hastanelerinin çoğunun depreme karşı yetersiz olduğuna değinen Kocazeybek, “Hastanelerde özellikle deprem sonrası en önemli hizmet birimi olan, acil birim ünitelerinin çevresinde yeşil veya geniş alanların boş bırakılarak çadırlarda sağlık hizmeti verilmesi önemlidir. İstanbul’daki tüm hastanelerin servis ve özellikle acil birimlerinin ivedilikle depreme dayanıklı hale getirilmesi veya depreme dayanacak şekilde yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. Kanal İstanbul gibi yüksek maliyetli projeler için harcanılacak büyük ekonomik gücün öncelikle, İstanbul’daki tüm hastanelerin servis ve özellikle acil birimlerinin depreme karşı güçlendirilmesi işlerine ayrılması zorunludur” ifadelerini kullandı.