İstanbul, benim hem vatanım hem sürgünüm

Biz onu “Şiddet Güzeli” filminden tanıyoruz. O ise bizi çok daha yakından tanıyor. Bu filmdeki rolüyle 70.Venedik Festivali'nde En İyi Erke Oyuncu ödülünü alan Themis Panou İstanbullu bir sanatçı. Çağdaş Yunan sinema ve tiyatrosunun önemli ismi Panou, İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek filmi için “vatanım ve sürgünüm” dediği İstanbul'a gelecek.

Aslı Selçuk/Cumhuriyet

Miss Violence, dilimizdeki adıyla “Şiddet Güzeli” adlı film 70. Venedik Film Festivali’nde  adlı  hem en iyi yönetmen hem de en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştı. Alexandros Avranas'ın yönettiği filmin en iyi erkek ödülünü alan oyuncusu da Themis Panau'ydu. İki ödüllü Miss Violence , İstanbul  Film Festivali kapsamında 19 Nisan’da gösterime giriyor.

Filmde erkek oyuncu ödülü Coppa Volpi’yi kazanan 1960 İstanbul doğumlu Themis Panou, bir  İstanbullu. Feriköy Rum İlkokulu’nda, Zoğrafyon Lisesi’nde öğrenim gördü. Atina Üniversitesi  Tiyatro Bilgileri Bölümü’nden sonra E.Xatzikou Tiyatro Okulu’nda oyunculuk dersleri aldı. Türkiye’de gösterime giren Politiki Kouzina (Bir Tutam Baharat/2003) filminde oynadı.2000  yılından beri Yunan Ulusal Tiyatrosu’nda çalışan Panou, Eski Yunan, Klasik Avrupa ve çağdaş oyunlarda önemli roller üstlendi. Üniversite diploma sınavında Güngör Dilmen’in Midas Üçlemesi’ni Türkçe’den Rumca’ya çevirdi. Festivale konuk gelen Panou’yla özel bir söyleşi yaptık. Söyleşiyi Rumca'dan Türkçe'ye Atina Üniversitesi Türkoloji Bölümü  Türk dili okutmanı Hristina Şanlıoğlu yaptı.

Tiyatrodan sinemaya geçtiniz. Tiyatro ve sinema oyunculuğu arasındaki büyük farklar  var mı?

Bir mesleğin farklı versiyonları gibiler. Film çekiminde seyirci yok. Oyuncu o anda ya yalnız  ya da rol arkadaşıyla birliktedir. Tiyatroda oyun çok ciddi nedenler dışında duramaz. Hastada  olsa, yakınını yitirmiş olsa da sahne alır. Tiyatro aynen yaşam gibi devam eder. Oysa sinemada  çekime ara verilir. Sinema yalınlık, ölçü, sadelik, ifadede tutarlılık, ayrıntıda kesinlik gerektirir.  Oyuncu, cansız bir nesne olan kameranın önünde bir duygunun en ince ayrıntılarını yansıtmalıdır  çünkü kamera en ufak bir devinimi bile yakalar. Epidavros gibi 20 bin gözün seni seyrettiği bir alandaysanız oyuncu kendini kayıtsız şartsız teslim etmeli, ruhen, bedenen tümüyle orada  olmalıdır. Son sıradaki izleyici bile onun ne dediğini, ne hissettiğini anlamalıdır. Tiyatro aslında bir  demokrasi ürünüdür, oyuncu başkalarının önünde demokrasinin özünü gerçekleştirir.

Tiyatro geçmişiniz size sinemada yardımcı oldu mu?

Tabii ki oldu. Yunanistan’da tiyatro yalanıyla ilgili medyada bir deyim vardır. Şov yapıyoruz deriz. Gerçek bu deyimden çok uzaktır. Teatral ifade abartı değildir, tam tersidir. Öyle ki tiyatroda sinemada nasıl oynamam gerektiğini öğrendim. İtalya’da bana bir gazeteci tiyatro kökenli bir oyuncunun Volpi ödülünü  almasının çok önemli olduğunu söyledi. Dünyanın en iyi akustiği olan Epidavros’ta sahne alalı 30 yıl geçti. Burada görkemli Antik Yunan trajedilerini yorumlayabilmek için bedenimi, sesimi kontrol etmeyi öğrendim. Yani büyüklüğü öğrendim. Tiyatrodaki deneyimim olmasaydı sinemada oynayamazdım.

Şiddet Güzeli’nde etik dışı çok kötü bir karakteri büyük bir başarıyla canlandırıyorsunuz. Rolünüze nasıl hazırlandınız?

Oyunculuğumu netlik, sadelik, belirginlikten çok saklı bir beden dili üstüne kurdum. Yönetmenle birlikte herşeyin “normal” görünmesini istedik. Bu kesin tercihimizdi. Rolümde beğenilmek, kabul edilmekte vardı, başkalarının üzerinde şiddet kullanmanın zevkini çıkarıyordum. Bedensel, sözsel ve ruhsal şiddet. Şiddet gündelik yaşamımızda var. Gizli “sosyal olarak kabul görmüş şiddet” hepimizin uyguladığı bir şiddettir. Bir tartışmada kaç kere diğer konuşmacının sözünü keseriz. Tiyatroda “zıt”larla çalışırız, bir “kötü”nün iyi yönlerini, bir “aziz”in günahlarını keşfederiz.

Çağdaş Yunan sineması ne durumda?

Ekonomik ve sanatsal açıdan çok zor durumda. Bir kimlik arayışı var. Theo Angelopoulos’un kaybı büyük bir boşluk yarattı. Herşeyin hızla değiştiği bir geçiş dönemindeyiz. Genç kuşakla ilgili tüm dünyada bir karmaşa var. Alışılmıştır yeni her zaman iyi sayılır ama genç, modern ve yeninin daha iyi olduğuna emin değilim. Sanatta önemli olan yaşı ne olursa olsun insancıl bir gerçeği insancıl şekilde söylemektir. Sanatta yeni gereksinimi karşılamıyorsa son kullanım tarihi olan bir üründür.

Aynı zamanda yazar ve çevirmensiniz. Edebiyat, tiyatro ve sinemanın etkileşimleri nedir sizce?

Hepsi birbirlerinden farklı ifade araçlarıdır. Tiyatroda sahne, söz, metinler, sinemada ifade tutarlılığı, edebiyatta söz. Metinlerimde sözlü dilin dolaysızlığını kaydetmeye çalışırım. Sonuçta herşey bizi tiyatroya götürür. Ben “sahnesel bir varlık”ım.

İstanbul’da doğdunuz. İstanbul ve Türkiye’ye ait anılarınız var mı?

On üç yaşıma kadar Şişli’de yaşadım. Yazları Arnavutköy’de iki katlı ahşap bir evde kalıyor Boğaz’da denize giriyordum. Bu unutulmaz bir deneyimdi. Arnavutköy’den Bebek’e yürüyüşler yapıyordum. Babamın Etfal Hastanesi’ne giden yolda dükkanı vardı, tam karşısındaki Kent pasajındaki sinemada film izlerdim. Arnavutköy’deki yazlık sinemanın filmlerini de arkadaşlarımın balkonlarından izlerdim. Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Filiz Akın, Yılmaz Güney, 60’lı yılların Türk sineması sanırım tiyatrocu olmamı etkiledi. Sağdıç Sokak’ta futbol oynadım, Şişli’den Taksim’e gezintiler yaptım. İstanbul’un vapurlarını, iskelelerini hiç unutamam, hala beni çok etkilerler. Türklerin açık, sıcak, insancıl davranışlarını da gördüm. İstanbul benim hem vatanım hem de sürgünüm, bu iki duygu içiçe. Çok yolculuk yapmama karşın İstanbul’da kendimi  rahat hissediyorum. Tarihi bir yara yavaş yavaş iyileşiyor. Ailem Epir ve Yanyalı, ben aslen Yunanlıyım ama sorulunca İstanbullu Rum ya da İstanbullu’yum diyorum. Bu bana miras kalan çok gurur duyduğum bir kimlik. Türkçe’yi unutmadım, sanırım “Vatandaş Türkçe Konuş” işe yaradı.

Türk ve Yunan halkları için ne düşünüyorsunuz?

Son yıllarda durum değişti. Sadece İstanbullu Rumlar değil Yunanlılarda İstanbul’a yerleşiyor. Bazı engeller kalkmaya başladı, varolma nedenleri de yoktu, bu yapay engeller için büyük çaba sarfediliyordu. Güngör Dilmen’in Kuzguncuk Türküsü adlı eserini keşfedince çok etkilendim, bu olay Yunanistan’da bilinmiyor, tarihsel değeri de anlaşılmadı. Çağdaş Yunan ve Türk tiyatrosunun etkileşimini araştırmak, Yunanlılara Türk Tiyatro tarihi konusunda sunum yapmak isterdim.

Türk sineması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Modern Türk sineması çok dinamik, parlak bir geleceği var. Yunanistan’da çok iyi tanınıyor. Benim için çok şey ifade eden Türk–Yunan ortak yapımlarda var. Bana çocukluk yıllarımdan hatırladığım gazetenizde yer verdiğiniz için size teşekkür etmek istiyorum, Cumhuriyet bizim için Türkiye’nin en önemli gazetesiydi. Bu söyleşi benim için bambaşka bir önem kazanıyor.