İsrail risk almalı
Dünyanın en etkili Musevi örgütlerinden Amerikan Musevi Komitesi'nin (AJC) Dinlerarası İşler Uluslararası Direktörü haham David Rosen, İsrail'in Filistin ve Ortadoğu'daki isyanlara yönelik politikasına eleştirel yaklaşıyor.
cumhuriyet.com.trDünyanın en etkili Musevi örgütlerinden Amerikan Musevi Komitesi'nin (AJC) Dinlerarası İşler Uluslararası Direktörü haham David Rosen’a göre İsrail-Filistin sorununun çözülmesi bölgedeki diğer çıkmazlarda yardımcı olacak. Bunun için İsrail’in risk alması gerektiğini söyleyen Rosen, İsrail’in Filistin, İran ve Türkiye ile yaşadığı sorunların ise psikolojik olduğu kanısında. İsrail’in İran’a saldırmayacağını düşünen Rosen ile geldiği İstanbul’da söyleştik.
- Bir İsrailli olarak Arap isyanları sizi kaygılandırıyor mu?
İnsanlık onurunu yüceltecek her türlü süreç alkışlanmalı. Diktatörlüklerden kurtulmaya çalışan ve demokratik temelde temsil arayan bu insanların çabaları kutsal görülmeli. Elbette bir sarkaçta aşırı uçtan birden dengeye gelinmez. Sarkaç bir süre daha sallanır ve bu istikrar bozucu ve kaygı verici olabilir. Kısa vadede ne olacağını bilemiyorum ama uzun vadede bu süreç toplumların refahı için iyi bir şey.
- İsrail halkı bu duruma nasıl bakıyor?
İsrail halkının İsrail hükümetinden çok farklı baktığını sanmıyorum. Olayların kısa vadeli sonuçlarına bakan İsrailliler bu durumdan endişeli. Örneğin Mısır’la Mübarek döneminde soğuk bir barış ilişkisi vardı ama en azından nerede durduklarını biliyorlardı. Şimdi ise kimse nerede durduğunu bilmiyor. Ne yazık ki İsrail hükümeti ve halkı hiçbir girişimde bulunmamanın en iyi taktik olduğunu düşünüyor. Oysa bence bu çok kısa görüşlü ve kendi kendini baltalayan bir tutum. Kendine saygısı olan ahlaklı, dindar biri demokrasi dalgasına karşı diktatörlerin tarafında olamaz.
‘O dedi bu dedi’ durumu
- İsrail’in Filistin konusunda yapması gerekenler neler size göre?
İsrail’in resmi pozisyonuna göre onlar Filistin yönetimine müzakereler konusunda kucak açtılar ama Filistinliler ise buna yanıt vermedi. Filistinliler ise müzakerelere İsrail’in yerleşim faaliyetlerini durduracağını kabul etmeden başlamayacaklarını söylüyor. Yani durum: “O dedi bu dedi” durumunda. Her iki taraf da birbirini suçluyor. İsrailliler Gazze’de Hamas ile büyük bir güvenlik riski aldıklarını, çocuklarının yaşamlarının tehlikede olduğunu söylüyor. Eğer bugün risk almazsanız yarınınız bile olmayabilir. Ben İsrailli bir seçmen olarak risk almak isteyenlere oy veririm çünkü risk almamak çok daha tehlikeli.
‘Sorun güvenlik tehdidi’
- İsrail-Filistin anlaşmazlığında bir ilerleme bölgedeki diğer çatışmalarda yardımcı olur mu?
Kesinlikle. İsrail’e karşı düşmanlık ne yazık ki genç insanların demokrasi hareketleriyle el ele ilerliyor. Genç insanların tüm yaşamları boyunca beyinleri yıkandığı için İsrail’e karşı derin bir düşmanlık taşıyorlar. Onlar oturma odalarına giren görüntülerde İsrail’i güçlü, Filistinlileri ise kırılgan ve acı çeken halk olarak görüyorlar. İsrail’in barış karşıtı, Müslüman karşıtı, Arap karşıtı olduğunu düşünüyorlar. Ancak İsrail’in politikasının nedenleri tamamıyla kendini savunmaya yönelik. Hiçbir İsrailli en sağcısı bile Filistinlilerin Arap ya da Müslüman oldukları için acı çekmesini istemez. Yani bu insanlar Hintli, Eskimolar da olabilir. Sorun onları bir tehdit olarak görmelerinde. Pek çok İsrailli kendine güvenden yoksun ve bu yüzden de daha saldırgan bir tutum içine giriyor. Kimileri beni saf ve fantezi dünyasında sanabilir ama ben bu çıkmazdan kafadan çok yürekle çıkabileceğimizi düşünüyorum. Eğer Arap dünyasından büyük bir lider, örneğin Suudi Arabistan’dan biri gelse İsrail meclisinde konuşma yapsa durumu bir gecede değiştirebilir. Olaylar aslında son derece psikolojik. Türkiye ile İsrail arasındaki kriz de psikolojik örneğin.
Ancak Başbakan Erdoğan bu krizi kullanarak bölgedeki siyasi İslam kartına da oynamış oluyor.
Elbette bu kriz de sömürüldü. Yine de ben Erdoğan’ın Suriye ile İsrail arasındaki anlaşmazlıkta bir ilerleme sağlanmamış olmasında ve İsrail’in Gazze’ye saldırısında kişisel bir yaralanma, dargınlık hissettiğini düşünüyorum. Öte yanda İsrailliler de Mavi Marmara olayında Türkiye’nin tutumundan ötürü kırgınlar. Kısacası eğer bunu kıracaksak bu psikolojik bir çözülme olmalı teknik değil.
- Türkiye’nin Arap isyanlarındaki ülkelere örnek gösterilmesine ne diyorsunuz?
Türkiye’nin çok özel bir yeri var, ama siz benden daha iyi biliyorsunuz ki kendi iç gerilimleri de var. Bu noktaya kolay gelinmedi. Bu süreç ve tarihi olgunluk pek çok Arap ülkesinde henüz yok. Türkiye ilham verecek bir ülke, ancak başka ülkelere klonlanamaz.
‘Saldırı Pandora’nın kutusunu açar’
- Peki İsrail’in İran politikası? Bu da mı psikolojik bir anlaşmazlık?
Kesinlikle. Ama İsrail bu konuda da risk almayı kaldıramaz. Diyelim ki İran’ın nükleer silahları var. Eğer İsrail, İran’a saldırırsa bu silahların tümünü yok edebilecek mi? Ya da sürekli mi saldırı yapacak. Bu bölgesel karmaşa ve siyasi tepkiler açısından bakılınca imkânsız görünüyor. Pandora’nın kutusu açılır ve bunun nerede son bulacağını kestiremeyiz. Sanırım İsrail yönetimi askeri bir girişimden önce tüm diplomatik olasılıkları zorlamak istiyor. Ben askeri bir müdahalenin başarılı olacağını sanmıyorum.
- ABD’nin Ortadoğu’da geriden yönetme politikasını gerçekçi buluyor musunuz?
Ben Suriye’deki muhalefetin Kaddafi’nin gönderilmesine kurban edildiğini düşünüyorum. Hindistan ya da Çin’in Suriye’de herhangi bir BM eylemine karşı çıkmalarının ardında Libya’da çok ileri gidildiğini düşünmeleri yatıyor. Suriye halkının büyük trajedisi kendi kendilerine demokratik özgür iradeleri için savaşmaları. Suriye’de en azından direnenler için BM altında insani bir koridor oluşturmalı ve İsrail de buna katılmalı.
- Dünya bir geçiş dönemi yaşıyor. Siz bundan sonraki çağda dinin siyaset ve toplum yaşantısında daha fazla yer tutacağına inanıyor musunuz?
Ben bunu bilemem. Ama kısa vadede dinin giderek daha önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Uzun vadede orada olacak ancak modern gerçeklikle birlikte yaşayacak bir olgunluğa erişmiş olarak. Türkiye bu noktada iyimser bir örnek. Asıl zorluk İslam ve modernliğin dünyadaki ilişkisi olacak. İslam ABD’de kendi Amerikalı kurumlarını oluşturabilirse bunun Arap dünyasına etkisi de büyük olur. Bana göre Avrupalı toplumlar Müslüman toplulukları entegre etme konusunda iyi iş çıkarmadılar. Bu insanlar Batı toplumlarının da ayrılmaz ve meşru bir parçası olduklarını duyumsamalılar. Müslümanların toplumlarında saygı ve kabul görüp görmediklerine yönelik kritik sınav bizim başarımızı da belirleyecek.