İşe yarar bir film
“İşe Yarar Bir Şey”, ucu açık bir finale bağlanan, iz bırakan ve işe yarar izlenimiyle ayrıldığımız bir film.
Sungu ÇapanMerakla beklediğim, gösterime girince de hemen gidip göreceğim, Altın Palmiye ödüllü “Kare” yerine Adana festivalinden en iyi kadın oyuncu (Başak Köklükaya), senaryo (Pelin Esmer, Barış Bıçakçı) ve kameraman (Gökhan Tiryaki) ödüllerini kazanarak dönen “İşe Yarar Bir Şey”i yazayım bari dedim. Farklı yapı ve yaştaki iki kadının yol arkadaşlığı ve artık yaşamak istemeyen, yatağa bağlı bir felçlinin hayatı hakkında zor bir ahlaki seçim yapmaları üstüne kurulu “İşe Yarar Bir Şey”, ucu açık bir finale bağlanan, iz bırakan ve işe yarar izlenimiyle ayrıldığımız bir film sonuçta.
“Oyun” (2005) adlı belgeseliyle dikkati çektikten sonra sahaf sahaf gezerek topladığı kitapları-gazeteleri evine yığan, basılı kâğıt koleksiyoncusu bir ihtiyar delikanlının hikâyesini belgesel gerçekçiliğiyle kurmacanın olanaklarını kaynaştırarak anlattığı, başrolde de yaşamından esinlendiği amcası Mithat Esmer’i oynattığı ve sinemamıza De Sica’nın Umberto D’si gibi unutulmaz bir karakter armağan ettiği, ödül rekortmeni “11’e 10 Kala”yla (2009) zaten izlenmesi gereken bir yönetmen olduğunu kanıtlamıştı Pelin Esmer. Bir sonraki işi, Cide’nin cennetimsi yeşil mekânlarında çektiği, ensest sorununa dokundurup vicdan muhasebesi yaparak suçluluk duygusunu işleyen “Gözetleme Kulesi” (2012) de, minimalist bir çizgide gelişip geleneksel anlatıma dümen kıran üslubu, Olgun Şimşek’le Nilay Erdönmez’in canlandırdığı karakterleri, başarılı görselliği ve doğal mekânlarıyla ilgiyle izlenen bir başka ödüllü filmiydi Esmer’in.
Esmer’in senaryosunu, son günlerde ödülden ödüle konan “Söz Uçar” adlı kısa filmin de senaristi olan yazar Barış Bıçakçı’yla birlikte yazarak yönettiği ve Evren Luş’la beraber montajını da yaptığı “İşe Yarar Bir Şey”de, Mavi Tren’le çıktığı yolculuğunda kendisini avukat olarak tanıtan, çevresindeki insanları bir şair-yazar merakıyla gözlemleyip küçük kâğıtlara karakalem portreler de çiziktiren, sinemacı sevgilisiyle de kısa telefon görüşmeleri yapan kahramanımız Leyla (B.Köklükaya) yıllardır görmediği okul arkadaşlarıyla buluşacağı bir 25. mezuniyet yılı kutlamasına gidiyor.
Babasının garda Leyla’dan yol boyunca göz kulak olmasını rica ettiği genç hemşire yol arkadaşı Canan’sa (Öykü Karayel), hekim amirinin isteğiyle özel bir görevi yerine getirmek için çıkmıştır yola. Son durakta evine gideceği, artık yaşama sevincini ve merak duygusunu çoktan yitirmiş, kendine resmen bir çeşit ötanazi uygulanmasını isteyen, vaktini hareketsiz dışarıyı seyrederek ve çellist komşunun müziğini dinleyerek geçiren, Leyla’nın şiir kitaplarını da bilen, özel bir bakıcının gözetimindeki yatalak bir felçli olan, Cortazar’ın Sarı Çiçekler hikâyesinden de haberdar, karamsar Yavuz’la (Yiğit Özşener) görüşmesinde çok ağır bir sorumluluk bekliyor Canan’ı. Onun anlattıklarından etkilenen, hayatta işe yarar bir şeyler yapmak için avukat olmuş şair Leyla da Canan’a eşlik ediyor finalde..
Kabaca iki bölümde geçen filmin belirgin bir atmosfer kurmanın üstesinden gelen ve usta yönetmen dokunuşları içeren tren bölümü, sinemamızdaki belki de en başarılı tren çekimlerinden oluşuyor. Yalın ve yer yer şairane bir üslup da tutturan filmin, edebi göndermelerle bezeli diyalogları da oldukça iyi ve ikna edici. Başak Köklükaya’ya ayak uydurmuş, dizilerden tanıdık, genç Öykü Karayel’in olabildiğince doğal-saf oyunculuğunun yanı sıra Ayşenil Şamlıoğlu’yla Berfu Öngören’in de kısacık rollerde göz doldurduğu filmin asıl başarısıysa görselliğinde ve gitgide olgunlaşıp yetkinleşen kameraman Gökhan Tiryaki’nin usta işi görüntülerinde. Yönetmenin 4. filminde yakaladığı bu başarı düzeyiyle mevsimin mutlaka görülmesi gereken yerli filmleri arasına giren “İşe Yarar Bir Şey” raylarda şiirli, ölümlü bir gece yolculuğuna çıkardığı seyircisini oldukça tatmin ederek işe yarar bir film diyerek salondan uğurluyor sonuçta.