İş İşten Geçmeden...

cumhuriyet.com.tr

“Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkunç olamaz.”

Cehaletin ve akıl dışı öğretilerin yaygınlaştığı, şeriatın ayak seslerinin duyulduğu bugünlerde gelin de Goethe’nin bu ünlü sözünü anımsamayın.

Çağdışılığın, kültür kirlenmesinin, çirkinliğin ve bayağılığın doruk noktasına ulaştığı bu yüz kızartıcı düzen içinde Atatürk devrimlerini savunmak neredeyse suç sayılacak.

Sosyal devlet sadaka devletine dönüşürken eğitimden yoksun bırakılmış, aydınlığa sırt çevirmiş, çaresizlik içindeki halkımız iane yarışı içine girenlere tutsak edilmiştir.

Türk aydınının halktan kopukluğunu fark edenler, hazırladıkları planlarını aşama aşama uygulamaya başlamışlardır.

Sözde demokratik yollardan devletin tüm önemli kalelerini ele geçirmeye yönelik planın son hedefi, Mustafa Kemal’in Türk ulusuna armağan ettiği devrimleri ve laik devleti ortadan kaldırıp şeriat kurallarına dayalı bir devlet kurmaktır.

Gericilerin denetimindeki görsel ve sözel medya ile beyinleri yıkanan halkımızın aldatıldığını görmeyenler ya da görmek istemeyenler büyük bir yanılgı içindedirler.

Televizyonlarda gece gündüz boy gösteren, adlarını ve unvanlarını ezberlediğimiz “gelene ağam, gidene paşam” diyen, “keyifli ve tatlı yaşam” sürmeye alışmış kimi sorumsuzların, “Bu saatten sonra Türkiye’ye şeriat gelmez”, “Başörtülü kızlarımızın parlamentoya ve üniversiteye girmeleri laikliğin teminatıdır” şeklindeki sözlerine kulak asmayın. Demokratik ve laik Türkiye’nin geleceği tehdit altındadır. “Siyasal İslam”ı ve şeriatı umut ışığı gören karşıdevrimciler, çağdaş uygarlığa doğru yürümeye çalışan ülkemizin kimliğini ve laik düzenini değiştirmek için her türlü çabayı harcamaktadırlar.

Bir devlet kurumu olan ve eğitimde öncülük görevini üstlenmesi gereken TRT’nin ekranlarında şeriata övgüler yağdırılması, Ankara’da bir dershanenin öğrencilere “okunmuş kalem” ve “okunmuş şeker” dağıtması, “Büyükşehir Ankara” adlı bültenin bir sayısında Ankara’da görülmesi gereken tarihi yerler arasında Kocatepe ve Hacıbayram camileri yer alırken Anıtkabir ve Cumhuriyet Müzesi’ne yer verilmemesi, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın şefi ve kurucusu İnci Özdil’e “Mustafa Kemal Paşam, devrimlerinin bekçisiyiz” sözlerini söylemesi üzerine sürgün cezası verilmesi, Topkapı Sarayı’ndaki konserde dünyaca ünlü piyanistimiz İdil Biret’e yönelik yüz kızartıcı davranışlar ve nihayet devletin en duyarlı kurumlarının cemaat kadrolaşmasına terk edilmesi, Türkiye’nin bilinç ve uygarlık ekseninden din eksenine doğru hızla kaydığını göstermiyor mu?