İran ile Suudi Arabistan’ı projeleri uzlaştıracak

İlişkilerin düzelmesinin her iki ülkeye kazandıracağı yararlar var. İran ile Suudi Arabistan’ın iç dinamiklerinin dışında başta ABD olmak üzere önemli aktörlerde her iki ülkenin projesinden zarar görecekleri inancı egemen olursa, ilişkiler daha da sertleşebilir. Ama görünen o ki, iki ülke önünde sonunda normalleşmeyi bulacak.

Mustafa Kemal Erdemol

İngiliz Financial Times gazetesinin İran ile Suudi Arabistan yetkilileri arasında Irak aracılığıyla dolaylı görüşmeler yapıldığı haberinden kısa bir süre sonra Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın (MbS) “İran bir komşu devlet ve biz kendisiyle iyi ilişkiler kurma arzusundayız” açıklaması iki ülke arasında hemen olmasa da yakın bir gelecekte doğrudan görüşmelerin yapılabileceği olasılığını güçlendiriyor. 

Gerçekleşmesi durumunda bu pek de büyük bir sürpriz olmayacak, çünkü iki ülkenin ilişkiler tarihinde gerginlik de oldu yakınlaşmalar da. Bu kez, öncekilerden daha güçlü bir biçimde iyiye gidiş olasılığı var. Akşamdan sabaha olacak değil elbette ama artık sanki “uzlaşma”nın zamanı gelmiş gibi.  Suudi Arabistan, malum, güvenliğini ABD ile dostluğa bağlamış, devasa askeri harcamalarına hayli güvenen bir ülke. Bölgesel yaklaşımları benimsemiş olan İran ise, bulunduğu coğrafyanın sınırlarını da aşan bir etkiye sahip. İki ülke, başta Suriye olmak üzere, Irak, Lübnan, Bahreyn nihayet Yemen krizlerinde karşı karşıya geldiler sürekli. Özellikle Yemen iki ülke için ciddi bir zemin kazanma ya da kaybetmeme mücadelesi verdikleri bir ülke durumda. Ama bu aralarında görüşme zemini oluşma fırsatı da veriyor bir açıdan. 

Tabii, her yönden bağlı olduğu ABD varken, Suudi Arabistan’ın İran’la bir “normalleşme” yaşaması zor gibi geliyor. Ancak buna rağmen İran ile Suudi Arabistan üst düzey yetkililerinin yakın zamanlarda yaptığı açılamalar ciddi bir zemin yoklaması olarak düşünülmeli. İki yıl önce İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarif’in “komşularımızın güvenliğinin güvenliğimiz, bölgemizdeki istikrarın da istikrarımız olduğuna inanıyoruz. Umarım Suudi Arabistan da aynı duyguya sahiptir, umarım bu sorunları çözmek için bizimle görüşürler. İran ile Suudi Arabistan arasında düşmanlık için hiçbir sebep yok” sözleri her zaman ifade edilecek sözler değil. Burada İran tarafından açık bir beklenti var. Ayrıca Zarif’in sözleri elbette bağlayıcıdır. Eski Suudi Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr’in de yine aynı dönemde ülkesinin “İran'la savaş istemediğini” açıkladığını hatırlatalım. Bu karşılıklı gerilim azaltan ifadelerin daha düşük tonda tekrarı da zaman zaman oldu.

“VİZYON” PROJELERİ DÜZELTECEK

İlişkilerin düzelmesinin her iki ülkeye kazandıracağı yararlar var. Her şeyden önce birbirleriyle didişmeye harcadıkları onca zamanı hazırladıkları iki büyük proje ile uğraşmaya harcayacaklar. Suudi Arabistan, 2015 yılından bu yana, petrole olan bağımlılığını azaltacak çalışmalar içinde. Bunun en bilineni Vizyon 2030 adlı mega proje. Öyle ki bu projeye yabancı sermaye çekme amacıyla Suudi yöneticiler, başta MbS olmak üzere, nüfusun büyük bir bölümünün 30 yaşın altında olduğu ülkede tutucu yapıyı değiştirmek için adımlar da attılar. Projenin başka türlü sürdürülme şansı yok çünkü.

Daha az haberdarız ama İran’ın da gelecek 20 yıllık bir dönemi hedefleyen Ulusal Vizyon adlı bir projesi mevcut. Ülke bu projeyle siyasal, sosyal, ekonomik alanlarda bir atılım yapmaya hazırlanıyor. Her iki ülkenin de bunları sağlıklı bir biçimde yaşama geçirmeleri için istikrara ihtiyaçları var. Bir işbirliği bile gerektirebilir bu iki proje.

Bunun farkına varıldığı içindir ki bir süredir iki ülke yöneticilerinin birbirlerine yönelik kullandığı dil (Yemen başta olmak üzere rekabet edilen alanlarda karşılıklı suçlamalar hala yapılsa da) yumuşamış durumda. Tabii bu anında değişebilir de, çünkü iki ülkede de, özellikle İran’da siyasi otoriteyi etkisizleştiren tutucu kesimler var. Zarif’in geçen hafta medyaya sızan bir konuşmasında uzlaşmaz bir askeri kurum olan, siyasi otorite üzerinde de hayli olumsuz etkisi bulunan tutucu Devrim Muhafızları’ndan yakınmasını anımsayalım. Zarif, tüm İran diplomasinin çabalarının Muhafızlar’ca sekteye uğratıldığını söylüyordu o konuşmasında. Şimdilik bastırmış da olsa MbS karşıtı ciddi bir Suudi monarşi mensubu kesim de zaman zaman etkili olabiliyor Suudi Arabistan’da. 

İki ülkenin iç dinamikleri dışında başta ABD olmak üzere önemli aktörlerde de her iki ülkenin projesinden zarar görecekleri inancı egemen olursa, ilişkiler daha da sertleşebilir elbette ama görünen o ki, iki ülke önünde sonunda normalleşmeyi bulacak. En azından bunu deneyecekler. Milyarlarca dolar harcayarak ciddi bir yük altına giren, düşünün harcamaları karşılamak için ülkenin neredeyse her şeyi olan devlet kuruluşu Aramco’nun hisselerini satışa çıkaran Suudi Arabistan silaha, savunmaya daha fazla para harcayacak durumda olmayacak bir süre sonra. Yaptırımlar altında yıllarca zorluk çeken İran için de aynısı geçerli. 

Suudi Vizyon 2030’u için de İran Ulusal Vizyon’u için de istikrar şart. O nedenle iki ülke arasında gerçekleşecek bir görüşme hiç de sürpriz olmayacak.