İnsanlık için küçük bir adım!

İnsanlık İçin Küçük Bir Adım!

E. OYA ÖZARSLAN

Dünyadaki 172 ülkenin 109’unda siyasetçilerin mal bildirimleri kamuya açık. Mal varlıklarının asıl hesap verilmesi gereken halka bildirilmesini öngören bu anlayış, aynı zamanda sivil toplumun da bağımsız denetimine imkân tanıyor. Tüm dünya gittikçe açılan bir tablo çizerken Türkiye’nin yerinin, birçoğu üçüncü dünya ülkelerine ait olan kırmızı bantta bulunduğunu görüyoruz.

 

Geçen hafta Türkiye, 12. cumhurbaşkanını halkoyuyla seçti. Bu seçim, sadece ilk defa halkın seçtiği cumhurbaşkanını belirlemiş olması açısından değil, bundan sonra bir gelenek oluşturacak uygulamaları da içermiş olması açısından önemli.

Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu, seçim kampanyası ve siyasetin finansmanına ilişkin getirdiği bazı yenilikler bakımından Türkiye için gerçekten bir ilk niteliği taşıyor. İnanması biraz zor ama ülkemizde yıllardır yapılan seçimlerde ne adayların gelir giderinin bir kaydı tutulur, ne harcanan paralar ve kaynakları takip edilir, ne de yetkili bir kuruma bildirim zorunluluğu var. Salt bu sebeple dahi kanundaki seçim kampanyası finansmanına ilişkin yenilikler önemli elbette ama düzenlemelerdeki boşluklara bakınca, bizim için büyük, insanlık için küçük bir adım demeden de edemiyoruz!

Mal varlıı bildirimi

Kanun, seçim finansmanında kullanılacak kişisel kaynak olarak Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) mal bildirimini zorunlu tutmakta. Ancak, halka açıklama yükümlülüğü getirmediği için şeffaflık konusunda baştan önemli bir eksiklik içeriyor. Dünyadaki 172 ülkenin 109’unda siyasetçilerin mal bildirimleri kamuya açık. Mal varlıklarının asıl hesap verilmesi gereken halka bildirilmesini öngören bu anlayış, aynı zamanda sivil toplumun da bağımsız denetimine imkân tanıyor. Tüm dünya gittikçe açılan bir tablo çizerken Türkiye’nin yerinin, birçoğu üçüncü dünya ülkelerine ait olan kırmızı bantta bulunduğunu görüyoruz.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Türkiye temsilcisi Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yürüttüğü “Şeffaf Olan Kazansın” kampanyası (change.org/temizsiyaset) ile Cumhurbaşkanlığı seçimi süresince adaylara gönderdiği mektuplardaki çağrılar yanıt buldu ve Selahattin Demirtaş’tan başlayarak tüm adayların mal varlığı açıklaması gerçekleşti; böylece Türkiye’de tarihi bir an yaşandı. Evrensel standartlarla uyumlu olmak için, bu uygulamanın Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ve adayların istemleriyle sınırlı kalmayıp yasal bir zorunluluk haline gelmesi gerekir.

İki adayın bildirimleri kendileri ve eşlerine ait varlıkları içerirken Recep Tayyip Erdoğan’ın bildiriminde sadece kendine ait mal varlığı bilgileri var. Mal bildirimlerinin şeffaflığı için tüm dünyadaki uygulama ise birinci derece yakınlara ait mal beyanlarını kapsayacak şekilde yapılması.

Bir dürüstlük mekanizması olan mal varlıklarının açıklanması birçok açıdan çok önemli. Mal varlıklarının kamuya açık olduğu Ukrayna’dan Arjantin’e kadar geniş yelpazedeki birçok ülkede sivil toplum kuruluşları yaratıcı izleme mekanizmalarıyla, açıklanan malvarlıklarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını takip ediyorlar.

İlerleyen yıllarda yapılan bildirimlerin izlenmesiyle de kamu gücü kullanan siyasetçi ya da üst düzey bürokratın edinimlerinin kazancıyla orantılı olup olmadığı da izlenebilir. Adaylardan sadece Erdoğan’ın 2011 yılında Başbakanlık internet sitesinde açıklanmış mal varlığı bulunduğu için bir karşılaştırma yapmak mümkün olmuş ve mal varlığında 1 milyon TL’nin üzerinde bir artış gözlenmiştir.

Siyasetin finansmanı, tüm dünyada yolsuzlukla mücadele için önemli risk noktaları arasında görülüyor. Kanunun seçim finansmanının kayıt altına alınmasına ilişkin hükümleri daha önce ülkemizde hiç uygulanmadığı için gerçekten bir ilk niteliği taşıyor.

Kanuna göre adaylar için yapılan bağışlar ve yardımlar, seçimi izleyen 10 gün içinde YSK’ye bildirilmeli ve YSK tarafından gelir gider ve bağışlarla ilgili hesaplar bir ay içinde incelenmeli. Bu sistem, yine halka açıklamayı öngörmeyen anlayışı nedeniyle tam bir şeffaflık içermiyor. Ayrıca kanunda, başta denetim ve yaptırımlar olmak üzere birçok konuda boşluk var.

Dünyadaki 171 ülkenin 105’inde, seçim kampanya finansmanları kamuya açık. Seçim kampanyalarına ilişkin gelir, gider ve harcama kontrolü yapmayan Türkiye’nin siyasetin finansmanında da kırmızı bölgede bulunduğu ortada.

Bu sebeple Uluslararası Şeffaflık Derneği, Cumhurbaşkanlığı adaylarına seçim kampanyası bağış detayları ve kampanya harcamalarının şeffaflığı konusunda çağrılarda bulundu. Adaylardan Demirtaş, seçim kampanyası harcamalarını kamuoyuyla paylaşmak konusunda da diğer adaylara önderlik etti. “Ancak bu durumun kanuni bir zorunluluk olmadığı ve yine tamamen adayların istemine bırakılmış olduğunu belirtmekte fayda var.”

Sadece bağış miktarlarının değil, kaynakların ve harcamaların da açık olması şeffaflık ve hesap verebilirlik için en önemli unsurlardan olsa da, bu konuda tam bir karanlıktayız, kimin bağış yaptığını ve harcamaları bilmiyoruz.

Öte yandan, demokratik hak ve özgürlüklere ilişkin koruma olmayan ortamlarda rakip adaylara bağışta bulunanlara baskı yapılabileceği de ifade edilmişti. Türkiye gibi insan hakları sicili parlak olmayan bir ülkede maalesef bu hususun da dikkate alınması gerekiyor. Evrensel olarak uygulanan bazı standartların bizim demokrasimize birkaç beden büyük geldiğini görmek ise çok üzücü.

Halkın sivil denetiminin bu şekilde bertaraf edildiği bir ortamda, kampanya finansmanının takibi sadece devletin denetimine bırakılmış görünüyor.

Gazetelere, kanunu dolanmak için işyerinde çalıştırdığı kişiler adına adaylardan birine bağış yapanlar olduğu haberleri yansıdı. Bu gibi usulsüzlüklerin takibi ve denetimi ancak YSK denetiminden sonra belli olacak. YSK’nin kapasitesi ve bu şekilde bir tecrübesinin bulunmaması gibi hususları dikkate alınca, denetime ilişkin haklı soru işaretleri bulunuyor.

Bu tabloya baktığımızda “Şeffaf olan kazansın” sözünün temenniden uzağa gitmediği ortada. Açık olan bir şey var ki, bu evrensel standartları içeren mekanizmaları Türkiye’ye getirmediğimiz sürece demokrasiden söz etmek çok mümkün olamıyor.

Türkiye’nin şeffaflıkla imtihanı bundan sonra da devam edecek. Sade vatandaş ve sivil toplum örgütleri olarak bizlere düşen de ısrarla ve istikrarla şeffaflık talebinde bulunmaya devam etmek! Başka yol yok gibi!

 E. OYA ÖZARSLAN Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı