İnsaniyet namına...
Dardenne kardeşlerin son filmleri ‘Meçhul Kız’ bugün gösterimde.
Sungu ÇapanSinemada birlikte çalışıp önemli ve kalıcı işler üreten, İtalya’dan Taviani’ler, ABD’den Coen’ler (1999’da “Matrix”i ve devamını çekip sonradan ikisi de cinsiyet değiştiren Amerikalı Wachowski biraderleri- pardon hemşireleri de unutmamalı) gibi ünlü kardeş yönetmenlere, 1990’larda Belçika- Fransa taraflarından katılan Jean- Pierre ile Luc Dardenne kardeşlerin filmlerini, vaktiyle Cannes’da (1999’da) Altın Palmiye’yi alan “Rosetta”dan beri beğenen ve önemseyenlerdenim baştan belirtmek gerekirse.
Cannes’in gediklileri
Dramatik sanatlar eğitiminin ardından Fransız avangard yazar ve yönetmen Armand Gatti’nin yönlendirmesiyle sinemaya dahil olup 1978’den itibaren esaslı belgeseller çekerek ve Belçika’daki göçmen(lik) sorunlarını ele aldıkları ilk uzun kurmaca filmleri “La Promesse-Söz”le (1987) adlarını duyurdular Dardenne’ler.
Uluslararası alanda ve gişede umulmadık bir başarı kazanan “Rosetta”yı izleyen “Le Fils-Oğul”la (2002) bütün dünyada tanınan, 2005 yapımı “L’EnfantÇocuk” la da ikinci Altın Palmiye’lerini kazanan bu Belçikalı yönetmen- senarist- yapımcı ikilisi (1951 doğumlu Jean-Pierre ile 1954 doğumlu Luc Dardenne), 2002’de Cannes’dan en iyi senaryo ödülüyle dönen “Le Silence de Lorna-Lorna’nın Sessizliği”, 2011’de yine Cannes’dan ödüllü “Bisikletli Çocuk”, 2014’te başrolde ‘döktüren’ oyuncu Marion Cotillard’ın damgasını vurduğu “2 Jours, 1 Nuit- 2 Gün, 1 Gece” gibi ustalıklarını iyice parlattıkları daha sonraki filmleriyle de ünlerini sürdüren, günümüzün en parlak kardeş sinemacıları arasında yer alıyorlar kuşkusuz.
Belçikalı Dardenne kardeşlerin bugün gösterime giren, zaten gediklisi oldukları Cannes festivalinde bu yıl da yarışan, Toronto’da da gösterilen, yine yazıp yönettikleri onuncu filmleri “La Fille Inconnue-Meçhul Kız”, gece vakti mesai bittikten sonra muayenehanesine gelen, siyahi bir kadına kapıyı açmayan, işinde yükselmeye odaklanmış, idealist, çalışkan, hırslı bir genç hekim olan Jenny Davin’in (Adele Haenel) hikâyesini anlatan, Liege’in banliyösünde geçen, aksiyon meraklısı seyirciye yer yer sıkıntı veren ama baştan sona etkileyiciliğini hiç yitirmeyen, ağır ve oturaklı, “psiko terapik” bir sosyal dram.
Ertesi gün polisten gece içeriye almadığı göçmen kadının nehir kenarında öldürülmüş olarak bulunduğunu öğrenince giderek vicdan azabına dönüşen, derin bir suçluluk duygusu kaplar Jenny’yi.
İlkeli, kararlı, inatçı...
Kimliği teşhis edilemeyince isimsiz olarak kimsesizler mezarlığına gömülen maktul kadının hikâyesini mutlaka ortaya çıkarmaya girişir Jenny ve bir dedektif gibi sorup soruştururken polisin yöredeki bir uyuşturucu çetesine karşı yürüttüğü gizli operasyona çomak sokar istemeksizin.
Bu arada onca yıl eğitimini aldığı tıbbı bir sara vakasına tanık olunca ürküp anında bırakarak köyüne dönen, hekim adayı genç asistanı Julien’i de (Olivier Bonnaud) mesleğine dönmeye ikna eden, hastasının sırlarına sahip çıkan, ilkeli, kararlı, inatçı ve sevecen hekim Jenny rolündeki genç oyuncu Adele Haenel’in sade ve duru performansıyla sürüklediği “Meçhul Kız”, insaniyetin, vicdanın ve suçluluk duygusunun ağır bastığı, bireyden hareket ederek toplumdaki görmezden, duymazdan gelinen kimi sorunlara değinen, polisiye bir soruşturma havasına da bürünen, idealist, çalışkan Jenny bağlamında içerdiği o hümanizma duygusunu baştan sona seyirciye geçiren, konusuyla, biçemiyle görülesi bir film özetle.
Kısacası Dardenne kardeşlerin 30 yılı çoktan devirmiş kariyerlerindeki başyapıtları arasına pek giremese de, Dardenne’lerin o alabildiğine içten, yalın, gerçekçi, kendilerine özgü anlayış ve yaklaşımlarının yeni ürünü olan, sonuçta iyi yazılmış, oynanmış, çekilmiş, düzeyli bir Belçika-Fransa yapımı, özellikle Avrupa sinemasının sıkı takipçilerine öğütlenecek nitelikte, sağlam, sıkı bir film “Meçhul Kız”.