İnsanı kendine âşık eden ahtapot
Netflix’te yayımlanan belgesel, bu en akıllı omurgasız canlının kısa yaşamının ne kadar etkileyici olduğunu gözler önüne seriyor.
Orhun AtmışNetflix’te yayımlanan “Ahtapottan Öğrendiklerim” belgeseli, şu sıralar dijital platformda ilgi gören filmlerden biri. Film, belgesel yönetmeni Craig Foster’ın yaklaşık bir yıl boyunca bir ahtapotu her gün ziyaret edişini ve onunla kurduğu sıra dışı dostluğu anlatıyor. Güney Afrika’da Atlantik Okyanusu’nun sığ sularının bulunduğu bir bölgede yaşayan Foster, yaşam amacını yitirdiği, büyük depresyonda olduğu bir dönemden geçerken bu ahtapotla tanıştığını söylüyor. Okyanus görüntülerinin güzelliği ve Foster’ın oksijen maskesiz daldığı sularda yosunlar arasında yüzüşünü hayretlerle izlerken bir yandan da bir ahtapota hayranlık duymaya başlıyorsunuz.
VAHŞİ HAYAT ÇOK DEĞERLİ...
Bu filmi diğer belgesellerden ayıran nokta da bu. Uzun süre boyunca bir hayvanın günlük yaşantısına şahit oluyorsunuz. Ahtapot sizi hayatta kalma mücadelesiyle, zekâsıyla, güzelliğiyle, narinliğiyle ve hatta espri anlayışıyla etkilemeyi başarıyor. Foster’ın onunla kurduğu ilişkiyle empati kurabildiyseniz eğer, ahtapot kollarından birini Foster’a uzatıp dokunduğunda kalbiniz eriyor. Bir köpekbalığından kaçarken endişeye kapılıyorsunuz, Foster’la birlikte gözleriniz doluyor ya da hayrete düşüyorsunuz...
“Ahtapottan Öğrendiklerim” aslında kişisel bir belgesel. Craig Foster’ın yaşamını nasıl etkilediği, onda ne gibi değişikliklere yol açtığı hakkında yönetmenin anlattıklarını ekrana taşıyor. Onun düşünce dünyasında yaşadığı değişimleri biz ekran başında deneyimlerken aynı şekilde hayatımızın değişmesini beklemek biraz zor. Ancak “vahşi doğanın ne kadar değerli olduğunu, bütün hayvanların (en küçüklerinin bile) ne kadar önemli olduğunu, bu gezegende bütün hayatların ne kadar hassas olduğunu” anlayabilmemize olanak sağlayabilir.
NEDEN BU KADAR ETKİLEYİCİLER?
Espriyle karışık ahtapotların “uzaylı” olduğu düşünülür. Evrim Ağacı'nda yer alan bilgilere göre, Dünya’daki canlıların yüzde 95’i omurgasızdır ve bu omurgasızlar arasında en zeki hayvan ahtapotlardır. 140 milyon yıl önce atalarında var olan kabuklarını kaybederek günümüzdeki görünümlerine yaklaştılar. Birçok ilgi çekici özellikleri var. Bunlardan bazıları olarak renk değiştirebilmeleri, kolları koptuğunda tekrar kol çıkarabilmeleri, 3 kalplerinin olması, kanlarının kırmızı değil mavi olması, evlerini deniz kabuklarıyla süslemeleri sayılabilir.
Sinir sistemleri de bir diğer etkileyici yanları. Salyangozların 20 bin, kedilerin 250 milyon, insanların 100 milyar nöronu var. Ahtapotlarda bu sayı 500 milyon, ancak bunların sadece üçte biri beyinlerinde. Geri kalan kısmı 8 adet olan kollarında. Bu nöronlar beyinden gelen sinyallerle veya bağımsız bir şekilde çalışabiliyor. Yani kolları bazı sinyalleri alıp beyne iletmeden değerlendirip tepki verebiliyor, beyinden bağımsız karar alabiliyorlar. Yapılan araştırmalar, kolları aracılığıyla tat alabildiklerini de gösteriyor. Yani bu “dünya dışı” sinir sistemine sahip canlılar kollarıyla düşünebiliyor, görebiliyor ve etrafın tadını çıkarabiliyor.