İnsan bir garip mahluk işte!
Kovulmak gazeteciler için sıradan durumdur. Bir ara Babıali’de kovulan gazeteciler, aynı akşam kutlama için, içmeye gidermiş. İyi alışkanlık. Kadehler geçen zamanda ürettikleri için kalkar, eğer fırsat bulurlarsa yeni mecralarda buluşmak dileğiyle sonlanırmış gece. O masalarda şiir vardı elbette, yazınsal sorunların tümü, “muharrir” yazı yazmasını bilen kişiydi.
Enver Aysever / Kurşun Kalem1
Yazı masasına oturmak her zaman aklınızda çok iyi fikirler bulunduğu için olmaz; alışkanlıktır, içinde bulunduğunuz dünyaya katlanma yoludur, belki en masumu yalnızlığa bir tür başkaldırıdır, kalem kâğıt alışkanlığı olanlar, buna sığınır. Gazete yazarlığı günlük meseleler hakkında konuşmak anlamına gelir. Gazeteci daha çok bildiği için değil, farklı kaynaklardan türlü verilere sahip olduğu için söz söyler. Ama adı üstünde günceldir, uçucudur. Muhabirlik zevkli olsa gerek, heves etmedim, ben daha çok siyasal, toplumsal meseleleri anlamak için okur, yazarım. Asıl “gazeteci” muhabirdir hakkını teslim etmek gerekir.
Ancak sosyal medyada görünür olmak adına, tuhaf şöhret hırsıyla, yalpalıyor gençler. Hoş yaşlısı da beter ya!
2
Köşe yazarlığını “ahkâm kesmek” sananlar çoktur öteden beri. Hele de iyice eve çekilip, eski bildikleri üzerinden dünyayı yorumlayanlar iyice felakettir. Zaman akmış, olaylar, olgular değişmiş, toplum dönüşmüş, dahası kişi de belki kimi yetilerini kaybetmiştir. Bunun dışında olan, zihni berrak, günü takip eden örnekler var elbette. Ancak kişi yaşlandıkça “dediğim dedik, çaldığım düdük” halini alıyor. Takıntılarını hakiki sorun sanıyor. Bir de, dar çevresinin kahramanı olmak isteyenler var ki, sormayın gitsin. Oysa yaşam karmaşık, hele de “ben edebiyatçıyım” diyen buna daha dikkat etmeli. Güncelde kaybolan muhabire köşe yazarı belki ölçüt koyarak yardım etmeli. Ayrıca aykırı fikirler oldukça gazete okumak lezzetlenir. Hoş gazetelerin ömrü de ayrı dert. Mecra değiştiğine göre, yeni hallere uygun davranmak gerekir.
3
Geçen gün ulusalcı bir site ile siyasal İslamcı haber sitesi benim bir medya kuruluşundan “kovulmamla(!)” ilgili aynı manşeti atmış. İşte uzak sandıklarımız arasındaki mesafe bu kadar yakındır aslında. Çünkü güdü ile davranmakta olan kimselerin fikir işçiliğine dair herhangi kaygısı bulunmaz. Hakikatin üstü güzelce örtülür elbirliğiyle. Çok zamandır bu yalnızlık üstüne düşünüyorum. “Niye mücadele ediyorum?” sorusunun yanıtı, sadece ahlaki olarak verilebilir. Yani, kişinin kendiyle ilgili meseledir bu. Dünyanın beş milyar yıllık ömrü kalmış! Şöyle düşünelim, sonunda her şey yok olacak, tüm gördüklerimiz, işittiklerimiz… Tanrı varsa acil çözüm bulmalı, haber etmeli. Diyeceğim, sınırlı ömrümüzü kayıkçı kavgasıyla geçiremeyiz.
4
Kovulmak gazeteciler için sıradan durumdur. Bir ara Babıali’de kovulan gazeteciler, aynı akşam kutlama için, içmeye gidermiş. İyi alışkanlık. Kadehler geçen zamanda ürettikleri için kalkar, eğer fırsat bulurlarsa yeni mecralarda buluşmak dileğiyle sonlanırmış gece. O masalarda şiir vardı elbette, yazınsal sorunların tümü, “muharrir” yazı yazmasını bilen kişiydi. Şimdi öyle mi ya! Abuk sabuk, anlam bütünlüğü olmayan, cümleler arasında ilişki kuramayan yazarlarla(!) dolu her yan. Eğer iyi gazete yapacaksanız yazarların “has” olması gerekir.
Yetmez, heveskâr kimselere gerçek düşünürleri feda etmemek gerekir. Asker emeklileri uzman oldukları konularda kalem oynatsa anlaşılır belki ya da siyasetçi eskileri anılarını falan söylese diyeceğim yok. Ama bu kişilere yer açınca, genç yetenekli, üstelik değerli insanlar kayboluyor. Oysa gençlerin tümü değilse de, duyarlı olanları, yazmaya, düşünmeye meraklısı için yer açılmalı. Mesleğini yapmış, unu eleyip asmış, üstelik de başarısı tartışılır kimselere gençleri feda etmemeli bence.
Bir de “televizyon gazeteciliği” diye iş var. Patronlar izin verdiği kadar söz söyleyebilen, üstelik darbe günleri dâhil her dönem revaçta olan kimseleri görüyoruz. Bunlar aynadaki suretlerine âşıklar.
5
Bir de “televizyon gazeteciliği” diye iş var. Patronlar izin verdiği kadar söz söyleyebilen, üstelik darbe günleri dâhil her dönem revaçta olan kimseleri görüyoruz. Bunlar aynadaki suretlerine âşıklar. Konforlu yaşamlarını zavallı yoksul halkı uyutarak sürdürüyorlar. Doğrusu ben ekrandan uzak durmaya niyetliyim, kirlendiğimi hissediyorum. Romancılığıma zarar verecek diye de endişe ediyorum.
Peki, ekran ne işe yarar? Uzun süre buralarda bulundum, şimdi nasıl yaptım diye şaşırdığım tartışmalara da girdim, yorulmuşum. Burada inatla olmak isteyen kişinin, muhtemelen başka becerisi yoktur. Oysa öğle rakısı içip, dostlarla söyleşmekten güzel ne olabilir. Siyaset yeterince zehirli, ekran da şarlatanlığa zorluyor insanı… Eğer özgür, faydalı olacağım zemin bulursam dönerim ancak. Aksi halde yapılan işe inancın yoksa, geri çekilmek suça ortak olmamak demektir!
6
Bazen umutsuzluğa kapılıyor insan, kaçınılmaz. Ruhsal çöküntü dediğimiz, çağın olağan hali. Freud “oto-analiz” yöntemiyle bize ne çok kapı araladı. Sahiden kendimizi tanıyor muyuz? Bu soru, tıpkı “yaşamın anlamı nedir?” gibi tükenmez. İnsan bilgeliğe doğru yol almaya çabalarken, elbette yalnızlaşır, bu eylemden, sorumluluk almaktan kaçmak değildir. Kahraman olmadan da, şöhret peşine düşmeden de kendi patikasında yürüyerek gereğine yapar insan. Ahlaki meseleler birinin gözünün içine bakarak anlatılmaz. O kişi, asla bu türden kavramlar, olgular, düşün sorunlarıyla ilgili değilse, zaten anlamayacaktır. Demek kapı hep kendi ruhumuza doğru açılıyor. Serinler mi içerisi? Emin değilim. Düşünmek, sonsuz sancıya talip olmaktır.
7
Kör cahil, hırsına kapılmış kimselerden uzak durmak gerekir. İlkin kendimize ayna tutmalıyız: “Peki, ben bunu başarabildim mi?” diye. Eco; “Kimseler okumasın, ben kendim için yazıyorum” diyen yazarlara güler. “Ben okunsun isterim” der. Tıpkı Oğuz Atay’ı, ona: “İlerde herkes seni okuyacak” dediklerinde gösterdiği tepkiye benzetirim bunu. Yandan okunmak, anlaşılmak, yalnızlığı sağaltmak isteriz, öte yandan da bayağılığa pabuç bırakamayız. Oysa kitleler bizim sorunumuzla ilgili değildir.
Dostlar Kitabı yazdım. Bazısını yüreğimden sildim bile. Bazısı silinmek üzere… İyi ki yazmışım, yoksa şimdi kısacık kalırdı kitap. İnsanım ben, bir garip mahluk işte!