İnka tanrısı Kon-Tiki; güneşin oğlu
Norveçli antropolog Thor Heyerdahl’ın kaleme aldığı Pasifik Okyanusu’nda papirüsten yapılma teknesi Ra ile 101 gün ve 6600 kilometre süren olağanüstü bir yolculuğun hikâyesi… Heyerdahl’ın kitabına ismini verdiği Kon-Tiki ise bir İnka tanrısı.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiNorveçli antropolog Thor Heyerdahl, Polinezya Adalarına yerleşen ilk insanların efsanevi kahraman Kon-Tiki önderliğinde okyanusu geçerek Peru’dan geldiğine inanıyordu.
Yazar, 1500 yıl önceki şartlarla Güney Amerika’dan Polinezya’ya gitmek için Pasifik’i geçmek imkânsız diyenlere karşı tezini kanıtlamak için 1947 yılında balsa ağacı kütüklerinden yaptığı ve Kon-Tiki adını verdiği ilkel bir salla, beş arkadaşıyla birlikte yola çıktı. 6600 kilometrelik bu macera üç ay sonra Raroia mercan adasında son buldu.
Bugüne dek altmış beş dile çevrilen ve sinemaya da uyarlanarak 2013 yılında Oscar ve Altın Küre’de En İyi Yabancı Film dalında aday gösterilen Kon-Tiki, cesaretin ve mücadele ruhunun çarpıcı bir örneği.
PATATES VE ANANAS!
Okyanus düşüncesi, Thor Heyerdahl’de daha çok küçükken, Norveç fiyortlarındaki küçük Larvik kentinde yaşarken başladı. 1936 yılında üniversiteden güney denizleri antropoloğu olarak mezun olan Heyerdahl, ilk resmi görevine 22 yaşında, Markiz Adaları’nda başladı.
O günlerde kafasına takılan sorulardan biri şuydu: Nasıl oluyor da Latin Amerika kökenli olan tatlı patates ve ananas gibi bitkiler Polinezya’da yetişebiliyordu? Bu bitkileri Polinezya Adaları’na kim, ne zaman ve nasıl getirmişti?
Fatu Hiva Adası’nda, Robinson Crusoe gibi geçirdiği bir yılın sonunda, Polinezya halklarıyla Latin Amerika halkları arasında tarih öncesine dayalı bir ilişki olduğuna, Güney Amerika yerlilerinden bir grubun, çok önceleri Pasifik Okyanusu’nu aşarak Polinezya adalarına geldiklerine ve beraberlerinde kültürlerini, tanrılarını, bitkilerini de getirdiklerine kesinkes hükmetti.
Tezi kabul görmedi, eleştiri ve tepkilerle karşılaştı. Bilim insanlarına göre, Peru yerlilerinin tahtadan yapılmış sallarının böylesi uzun bir yolculuğa dayanması olanaksızdı. Heyerdahl aksini ispatlamak için harekete geçti ve Kon-Tiki serüveni başladı.
İNKA TANRISI KON-TİKİ, GÜNEŞİN OĞLU
Güneş tanrısı Virakoça, İnka (Keçua) kökenli bir ad. Peru’da daha çok eski zamanlarda kullanılan ismi ise "güneşin oğlu" anlamına gelen Kon-Tiki ya da Illa Tiki’ydi.
1960’lara kadar, Mısır Papirüs Enstitüsü’nün araştırmaları, bu ünlü papirüs liflerinden üretilmiş teknelerin uzun yolculuklara dayanamayacağını sadece nehir üzerindeki ulaşımda kullanıldıklarını ileri sürüyordu. Thor Heyerdahl ise aksini düşünüyordu zira Polinezya adalarına ve Güney Asya kıyılarına yaptığı gezilerde, papirüs teknelerdeki dümenlere benzer dümen örnekleri görmüştü.
PAPİRÜS TEKNE RA!
Sonunda, eski Mısır’da kullanılan papirüs teknelerin benzerini yapmaya karar verdi. Bunun için, Etiyopya’daki Tana Gölü etrafında yaşayan ve teknelerini eski tekniklerle inşa eden yerlileri görevlendirdi. Teknesine eski Mısır güneş tanrısı Ra’nın adını veren Heyerdahl, Etiyopya’dan parça parça Mısır’a taşıttığı teknesini piramitlerin yakınında inşa ettiği bir depoda bir araya getirtti ve buradan Fas’taki eski Fenike limanı Safi’ye taşıttı.
Heyerdahl’in hedefi, Fas’ın Safi kentinden yola çıkarak Atlas Okyanusu’nu aşmak ve Güney Amerika’daki Barbados kıyılarına ulaşmaktı. Ancak, 55 günlük bir yolculuktan sonra Antiller’de bir fırtınaya yakalandılar ve yolculuğu yarıda kesmek zorunda kaldılar.
YOLCULUĞU 1970’DE TAMAMLADI
Heyerdahl pes etmedi, bir yıl sonra, 1970 yılında, Ra II adlı yeni bir papirüs tekneyle aynı güzergâhta yola koyuldu ve 57 gün sonra Barbados kıyılarına ulaştı. Artık, eski Mısır’ın papirüs tekneleriyle Amerika kıtasına ulaşılabileceğini kanıtlamıştı.
TİGRİS ADLI TEKNESİNİ İSE SÜMER TEKNOLOJİSİYLE İNŞA ETTİ
Bu arada Heyerdahl, sadece Vikinglerin ve eski Mısırlıların değil, Mezopotamya’da yaşayan Sümerlerin de mükemmel denizciler olduklarını kanıtlamak da istiyordu.
Tigris (Dicle) adlı zteknesini Sümer teknolojisiyle inşa ettirdi ve Şattülarap’tan yola çıktı. Önce Pakistan’daki Karaçi kentine oradan da Somali’deki Cibuti’ye vardı. O tarihlerde Yemen, Somali ve Etiyopya arasında kanlı bir savaş sürüyordu. Teknesine BM bayrağı çeken Thor Heyerdahl, Tigris’in bir barış teknesi olduğunu söylese de yerel otoriteler öyle düşünmüyordu. Limana yanaşmasına izin verilmedi.
TİGRİS’İ YAKTI ÇÜNKÜ…
Heyerdahl protesto için, kendilerine refakat eden bir başka tekneye geçti ve Tigris’i benzin dökerek yaktı. Bugün Oslo’daki Kon-Tiki Müzesi’nde Tigris adlı bu Sümer teknesinin bir maketi sergileniyor.
Thor Heyerdahl, 1981 yılında yeniden asıl tutkusu olan Pasifik ve Hint okyanuslarına döndü ve çalışmalarını Maldivler’de yoğunlaştırdı. Adanın bir kıyısında, kumun altında, taştan yapılmış dev bir insan kafası heykeli buldu. Heykelin dev kulakları vardı. Yapıt büyük olasılıkla, İslam’ın Maldivler’e gelişinden daha önceki bir tarihe aitti. Ancak, kimler tarafından yapıldığı ve Hint Okyanusu’ndaki bu kıyıya nasıl ve neden bırakıldığı aydınlatılamadı.
İMZASINI SADECE DENİZLERE ATMADI
Thor Heyerdahl’ın 1991 yılında Peru’nun Tucuma Çölü’nde ortaya çıkardıkları da çok önemli. Dünyanın en büyük arkeolojik kalıntısını -600 hektarlık bir arkeolojik alanda 26 piramit- gün ışığına kavuşturdu. Bu piramitlerden en büyüğü Huaca Larga’nın uzunluğu 200, genişliği 100 ve yüksekliği 70 metre. Burada bulduğu, üzerinde kuş kanatları olan insan figürlerinin yer aldığı bir kabartma ise Heyerdahl için hepsine bedeldi. Çünkü ona göre, kabartma diğer motiflerle birlikte tam bir Mısır, Hint, Aztek (Yucatan) ve Okyanusya kültürlerinin senteziydi.
Kon-Tiki / Thor Heyerdahl / Çeviren: Deniz Canefe / Alfa Yayıncılık / 342 s.