İngiliz medyası Boğaz akıntılarını keşfetti!

1 Ağustos 2010'da aynı anda tüm medyada yayılan bir haber: "İngiliz araştırmacıların müthiş keşfi" (Bir Türkçe internet haber kanalı aynen bu deyimi kullanmış!) Habere göre İstanbul Boğazı altında dünyanın en büyük altıncı nehri yatıyormuş.

cumhuriyet.com.tr

1 Ağustos 2010’da İngiliz Sunday Times gazetesinde yer alan bir haber, İstanbul Boğazı’nın altında dünyanın en büyük altıncı nehrinin yattığını duyuruyordu. Leeds Üniversitesi’nden bilim insanlarının robot denizaltı kullanarak yaptıklarını bu sözde “keşif” onlarca yıldır Türk bilim adamları tarafından biliniyordu. İngiliz bilim insanı Dan Parsons’ın araştırmalarına dayanarak verilen haber, Türk bilim insanlarının tepkisini çekti. Prof. Dr. Emin Özsoy

1 Ağustos 2010’da aynı anda tüm medyada yayılan bir haber: “İngiliz araştırmacıların müthiş keşfi” (Bir Türkçe internet haber kanalı aynen bu deyimi kullanmış!) Habere göre İstanbul Boğazı altında dünyanın en büyük altıncı nehri yatıyormuş. Bu kadar hızla yayılan haber manipule edilmiş bir medya virüsü mü? Yoksa bu müthiş keşif ne olabilir? Biz Türkler uyuyor muyduk? Belki de İngilizler bizden daha iyi bilir! Neden haberimiz olmamış? İnternet sitelerinde böyle sorular, yorumlar gidip geliyor.

Önce Doğuş Grubu’na ait NTVMSNBC haber sitesine düşen ve aslında İngiliz Sunday Telegraph gazetesinin sitesinden kaynaklanan haber, doğruluğunun araştırılmasına hiç gerek duyulmadan, yorum eklenmeden, dümdüz ve güpegündüz tüm medya tarafından geçiliyor. Artık akşam haberlerinin gözdesidir. Aynı gece bir Google araması yine aynı haberin dünyanın dört köşesinde (ABD, Pasifik adaları vs.) haber kanallarına virgülü değişmeden başarıyla yankılandığını, TV’lerde sıcağı sıcağına heyecanla anlatıldığını gösteriyor. Bir korku filmi gibi! Aslında Türkçede böyle haberlere ‘asparagas’ deniyor, birisi bir şey söyler, geri kalanlar papağan gibi tekrarlar ama içerik ya çok koftur ya da yanlıştır.

Haber küçümseme içeriyor

Belki de en çok uluslararası işbirliği gerektiren bir bilim dalı olan deniz-bilime (okyanus-bilim, oşinografi) emek vermiş, üstelik Türk Boğazlar Sistemi’ni yakından bilen ve araştıran deneyimli bir bilimci olarak, haberi görür görmez, yazar Richard Gray’e hemen bir e-posta gönderiyorum: “Haberinizde söylenenlerin hepsi önceden bilinen ve ayrıntılı olarak incelenmiş şeyler, yeni bir şey yok!”. Gray yanıt veriyor ama bu kez yine bilgisizce bir tavır içinde.

Bu söylenenlerin daha önce hiç doğrudan gözlemlerle ölçülmediğini, varsayım ve laboratuvar deneylerine dayandığını, oysa İngiliz bilimci Dan Parsons tarafından ilk kez bir denizaltı robotu ile gözlendiğini söylüyor.

Aslında bu yanıt bir aşağılama da içeriyor, çünkü 30 yıldan beri Türk ve yabancı bilimcilerce ortak yapılan araştırmaları küçümsüyor ve sadece İngiliz bilimcinin bu büyük keşfi ve ölçümleri ilk kez yaptığını mal bulmuş mağribi gibi anlatıyor. Bölgeye ve deniz-bilime yabancı bir İngiliz bilimci, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’ndan izin almadan, en duyarlı kara sularımızda, hem de 1 m/s hızlara ulaşan yüksek akıntılar altında daracık bir kanal içinde denizaltı veya robot ile nasıl ölçüm yapmış?

Bunların hiçbirinin belgelenmesi söz konusu değil ve aslı astarı var mı, bu bilinmiyor. Telegraph’ın sitesine tepkisini yazan bir Amerikalı şöyle diyor: “Siz İngilizler iyi ki bu nehri keşfettiniz, Rus ve Amerikan denizaltılarının on yıllardır bu nehri aşmaya çalışmasına rağmen siz buldunuz, ne iyi! Zaten siz Avrupalılar daha önce orada yaşayan 20 milyondan fazla insanı gözardı edip Amerika’yı da keşfetmiştiniz!” Bu mesaj aslında önemli bir uyarı ve ipucu da veriyor; yazarı bir denizaltıcı olabilir mi?

Denizaltı robotu izin aldı mı?

Değişik zamanlarda ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün R/V Bilim, İstanbul Üniversitesi’nin R/V Arar, NATO’nun R/V Alliance ve Seyir Hidrografi Oşinografi Dairesi’nin R/V Çeşme gemisi ile benzer ölçümleri yaparken, tabana yakın ölçümleri alabilmek için çoğu zaman CTD cihazını riske atmıştık ve tabana yerleştirilmiş ADCP cihazları kullanılmıştı. Kullanıldığı iddia edilen denizaltı robotu ile nasıl ve nerede ölçüm yapıldı bu belli değil. Haberlere radarla elde edildiği belirtilen (radarsat uydusu kastediliyor olabilir mi?) bu görüntü R/V Alliance Gemisi’nden elde edilen ve bizim yayınımızda değerleri düzeltilerek yeniden verilen, akıntının modellemesinde kullanılan taban yapılarından çok daha az ayrıntı içeriyor ve doğruluğu bilinmiyor.

Öte yandan haberde Parsons’tan aktarıldığı şekliyle akıntının şelaleler ve girdaplar yaratarak aktığı doğrudur ve önceki yayınlarda tanımlanmıştır. Ayrıca kanalın derinliği, akıntının debisi konusunda verilen rakamlar yanlıştır ve bu ‘nehir’ tarafından Karadeniz’in derin sularına taşınan besin maddelerinin orada yaşamı etkileyeceği iddiası araştırmacının Karadeniz’i hiç bilmediğini göstermektedir. Ne diyelim, Parsons yayınını beklemek durumundayız.

Bilimsel verilere dayanmıyor

Eğer Parsons ciddiyse, önce elde ettiği bilimsel verileri veya sonuçlarını yayınlar, sonra da haber haline getirilebilirdi veya haberciler çok önemli bir buluşu öncelikle duyurmak istemiş olabilir. Bu durumda her iki olasılık da doğru değil. Ertesi gün Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yerinde açıklaması yayınlanıyor, bu anlatılanın yeni bir şey olmadığı vurgulanıyor. Sonra İTÜ Maden Fakültesi’nden Prof. Naci Görür “nehir mehir yok” diyor. Celal Şengör tarihçesini anlatıyor. Daha sonra da Anadolu Ajansı’na bizim yaptığımız açıklama yayınlanıyor. Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanı Sayın Tuğmiral Mustafa İpteş telefonla arayarak, desteklerini bildiriyor ve Dan Parsons adında birinin Türk makamlarına izin için başvurmadığını söylüyor. Karadeniz ve Akdeniz’de birlikte çalıştığımız uluslararası ve ulusal araştırmacıların bazılarına duyurduğumuz itirazımız hemen kendi aralarında yankılanıyor; bu aşağılama girişimine gereken yanıtın verilmesini gönülden desteklediklerini bildiriyorlar.

Bu çirkin olayın kendisi bir yana, günümüz medyasının yapısı hakkında çağrıştırdıkları bizim için oldukça uyarıcı, hatta ürkütücü oluyor. Doğrulanmamış, hızla yayılım gösteren iletişimin korkunç gücü konusunu yansıtan bir uyarı http://www.wimp.com/gulliblecities adresinde izlenebilir.

Haber mucizeler sitesinde

Abartılan bu uçuk haberin sonuçta açıklanmamış doğaüstü mucizeler sitelerine düşmesi (http://www.unexplained-mysteries.com/viewnews.php?id=187310) raslantı olmasa gerek. Dahası, bir zamanlar siyasal İslam’ın kullanmaya kalktığı, Jacques Cousteau’nun Müslüman olduğu varsayılarak kendisine atfedilen ve Kuranın öngörüleri doğrultusunda boğazlarda suların birbirine karışmadığını öne süren bilim dışı hurafeleri güçlendirmekte kullanılabilirler. Bu çağrışımlara pabuç bırakılmaması için doğru haberlerin üretilebilmesi gerekir.

Ülkemiz arkeolojisine önemli katkıları olmuş Prof. Manfred Korfman (Osman Bey) ve okyanus-bilim tarihi yazarı Margaret Deacon’un belirttiği gibi, alt akıntı eski çağlardan beri balıkçılarca bilinir ve MS 6. yüzyılda bu bilgi Procopius tarafından kaydedilmiştir. 1681’de 21 yaşında Osmanlı Devletini araştırmak için bir Venedik gemisiyle İstanbul’a gelen ve Galile’nin bilimsel yöntemini kullanan Luigi Ferdinando Marsigli, alt akıntının varlığını ölçümler, deneyler ve kuramsal öngörülerle kanıtlayıp, okyanus-bilimin temelini attıktan sonra, Bologna Akademisinin kurucusu olmuş, daha sonra Osmanlı’nın siyasal ve askeri yetenekleri hakkındaki bilgisini Viyana kuşatmasında Kutsal İttifak’ın hizmetine sunmuştur.

Avrupa aynı çağda yaşadığı bilimsel devrimlerle Doğu’nun önüne geçebilmiş ve zenginliğini ele geçirebilmiştir. Ondan bir yüzyıl önce dünya haritasını yayınlayıp Bahriye adlı kitabını yazan, kendisinden çok sonra yaşayan Newton çağında bile hâlâ yanlış kurama dayandırılan gelgit olayının ayın devirleriyle ilgisini doğru olarak saptayan büyük denizci Piri Reis, Portekiz’le rekabet için çıktığı Hint Okyanusu seferinden donanmayı kurtarmak üzere Mısır’a dönmesi nedeniyle Osmanlı tarafından boynu vurularak katledilmiştir. Geçmiş yıllarda Boğazlar üzerine üretilmiş hurafeleri es geçerek, konunun bilimsel gelişmesini ve bir tarihçesini en kısa zamanda Cumhuriyet Bilim-Teknoloji’de yayımlamak istiyor, ayrıca konuyla ilgilenenleri, günümüz Marmara Denizi araştırmalarıyla birlikte Marsigli’nin de değerlendirileceği Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın Marmara 2010 toplantısına (http://www.tudav.org/new/news.php?id=41) bekliyoruz.