'İmralı sistemine son verilmelidir'
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 15 Şubat'ın Abdullah Öcalan'ın 'uluslararası komplo' ile Türkiye'ye teslim edilmesinin yıldönümü olduğunu belirterek, "İmralı sistemine son verilmelidir, hücre sistemine son verilmeli, İmralı kapatılmalı, denetimli serbestlik de dahil çözüm formülleri tartışılmalıdır" diye konuştu.
cumhuriyet.com.trBDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş partisinin Meclis grup toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi. Bugünün Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilişinin 12'nci yıldönümü olduğunu hatırlatan Demirtaş "15 Şubat, Sayın Öcalan'ın uluslararası komployla Türkiye'ye getirilişinin 12'nci yıldönümü" dedi.
Türkiye'nin "15 Şubat 1999'dan bu yana Kürt sorunuyla ilgili neler yaşandı? Öcalan'ın teslim edilmesi kazandırdı mı kaybettirdi mi" sorularını sorması ve cevaplarını araması gerektiğini ifade eden Demirtaş, Öcalan'ın teslim edilmesine ilişkin dönemin gazete manşetlerini okudu. Öcalan'ın getirilişi ile 'Türkiye'nin önünün aydınlık olduğunun topluma yutturulmak istendiği'ni savunan Demirtaş, "15 Şubat'ta Sayın Öcalan, hukuksuz bir operasyonla, uluslararası bir komployla Türkiye'ye teslim edildiğinde, elde edilmek istenen sonuç neydi, kimseye bu anlatılmadı. O gün bu ülkenin başbakanı, resmi yetkilileri, 'bu operasyonu biz yapmadık, bizzat CIA, ABD yaptı', 'işin içinde İsrail vardı', 'bu uluslararası bir operasyondu biz yapmadık' demedi. Niye bunu Türkiye toplumundan sakladılar? Çünkü bunun üzerinden seçim zaferi elde etmek istediler ve başardılar, ilk seçimde meyvesini topladılar. Oysa Sayın Öcalan'ın tesliminin altında yatan uluslararası çıkar ilişkileri deşifre edilseydi, belki de bugün Kürt sorunu çözülmüş olurdu. Bugün belki de Türkiye, BOP'un eşbaşkanı bir başbakana sahip olmazdı" diye konuştu.
Öcalan'ın Türkiye'ye 'etnik çatışma ve iç savaş' çıkacağı öngörüsüyle teslim edildiğini belirten Demirtaş, 'ABD ile kaç silah anlaşması yapıldığı, İsrail'e kaç askeri tatbikat izni verildiği, Mavi Akım'la Rusya'ya kaç milyar dolar peşkeş çekildiği'nin ortaya çıkacağını söyledi.
"AKP de komplodan yararlandı"
15 Şubat 1999'un Türk siyasi tarihi açısından rotayı tamamen değiştiren, çözüm noktasına gelmiş bir sorunu kangrenleştirmiş bir tarih olduğunu söyleyen Demirtaş, "Eğer bu Sayın Öcalan Kenya'da derdest edilip teslim edilmeseydi, Kürt sorunu belki de çok rahat çözülecekti. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenler, AKP hükümeti, başbakan, o gün yaşananları açıklarsa, inanıyorum ki, Türkiye hem kendi sorununu kendi çözecek iradeyi gösterecek, hem de uluslar arası hegemonyanın esaretinden kurulacaktır: Ama hükümetin cesareti yok. 2002'de AKP de iktidara geldiğinde 15 Şubat komplosunun nimetlerinden faydalanmış, kendi iktidarını sürdürmek için sorundan yararlanma yolunu tercih etmiştir" diye konuştu.
"12 yıldır İmralı'da tutulan şey"
"Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilmesi komplosunun" aslında Türkiye'nin kendi eliyle teslim alınması olduğunu kaydeden Demirtaş, "12 Yıldır İmralı'da tutulan şeyin Türkiye'nin iradesi olduğu daha iyi anlaşılacak. Oradaki tutulan şeyin, buradaki halkların demokratik çözümü olduğu daha iyi anlaşılacak. AKP, zerre çözüm iradesi ortaya koysaydı bugüne kadar Kürt sorunu on defa çözülürdü" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın her seçim öncesi 'provokasyon hazırlığı var' dediğini belirten Demirtaş, "Vicdan, insaf diyorum, her seçim öncesi ateşkeş ilan edilmiş, bu nasıl provokasyon hazırlığıdır. Seçim öncesi, niye kamuoyuna anlatmıyorsun. Demek ki zihniyetin şu; orduyu PKK ile çatıştırarak, kamuoyunda milliyetçiliği artırarak oy devşireceksin, anaların gözyaşı üzerinden rant elde edeceksin, Kürtler vebal ödeyecek" diye konuştu.
"Mısır'ın püskülü ayağına dolanır, şaşırırsın"
Ortadoğu'daki gelişmelere dikkat çeken Demirtaş, Başbakan'ın Mısır'daki gelişmeler konusunda "hiç kimseyi beklemeden Mısır halkından yana tavır koyduk' dediğini hatırlatarak "Bir haftadır Mısır halkı ayaktaydı senin gıkın çıkmadı ta ki Obama telefon edene kadar. El insaf Mısır'ın püskülü ayağına dolanır, şaşırırsın, halkı uyutmaya kalkarsan bedelini sen ödersin. Bu kadar milleti saf, enayi yerine koyan bir anlayış olabilir mi? Eğer öyle olmasaydı 30 yıldır Arap halklarına kan kusturan diktatörlerle işbirliği yapmazdın. Bunun adını demokrasi savunuculuğu koymayın, çıkın deyin ki; demokrasiden, halktan yana tavır koyacak hükümet değiliz. Ciğerimizi yiyin, dürüst olun, kimseyi aldatmaya kalkmayın. Bu nedenle aldatmaca üzerine kurulu bir siyasi tarih artık iflas etmiştir" şeklinde konuştu.
"İmralı kapatılmamalı"
Demirtaş, '15 Şubat komplosunun kamuoyunun yanıltıldığı, çözüm olanaklarının heba edildiği 12 yılı' ifade ettiğini belirterek, "Eğer Türkiye'de kalıcı barış için adım atılması isteniyorsa, -bugün devletin yaptığı gibi İmralı'da süren görüşmeler gibi- diyalog ve müzakerelerle bu çözülmelidir. İmralı sistemine son verilmeli, hücre sistemine son verilmeli, İmralı kapatılmalı, denetimli serbestlik de dahil çözüm formülleri tartışılmalıdır. Sıradan operasyon, sıradan tutuklu değil madem, çözüm de buna uygun olmalıdır. Bütün dünyada isyan liderlerine yaklaşım isyanın sonucunu belirler. Siz son Kürt isyanını barışla sonlandırma konusunda kararlıysanız, o isyanın liderine de ona uygun yaklaşmak zorundasınız. Türkiye toplumu kan davası, intikam alma saikiyle meseleye yaklaşmamalı" diye konuştu.
"Yargı bir siyasi elitin hegemonyasından başka bir siyasi elitin hegemonyasının eline geçiyor"
Demirtaş grup konuşmasında Balyoz davasındaki son tutuklamaları da değerlendirdi. Yargıda gerçekleşen durumun özetinin 'Kemalist elitler yargıdan tasfiye olurken, dinci, siyasal İslamcı elitlerin yargıya egemen olması' olduğunu kaydeden Demirtaş, "Yargı bir siyasi elitin hegemonyasından başka bir siyasi elitin hegemonyasının eline geçiyor. Halka da illa bu çatışmada taraf olacaksınız diye dayatılıyor. Deniz Gezmiş'i asan da Uğur Kaymaz'ı da öldüren bu zihniyet. O halde yargıdaki reform, halk yararına değildir. Gerçekten darbe hazırlığı varsa gereğini yapmak, bağımsız yargının siyasetçinin sorumluğudur. Darbe iddiasıyla yargılananlar, tutuklananlar suçlu mu değil mi bilemeyiz. Ama gerçekten adil tarafsız yargı olmadığı için gerçeğin ortaya çıkıp çıkmayacağını da bilemeyiz. Eğer zihniyet darbeyle hesaplaşmak olsaydı Nitekim Marmaris'te resim yapabilir miydi? E muhtıracılara zırhlı araç tahsis edilir miydi? 28 Şubatçılar ortada dolaşabilir miydi? Darbecilerle hesaplaşma yok ortada. Bir hegemonya çatışması var" diye konuştu.
"Dava Silivri'de mi görülüyor?"
Başbakan'ın 'herkes yargı sürecine saygılı olsun' dediğini ancak Batman'da tutuklanan BDP'li Belediye Başkanı için 'anayasaya, yasalara uymayan yargılanır' şeklinde konuştuğunu ifade eden Demirtaş, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ile Başbakan Erdoğan'ın Balyoz davasıyla ilgili Dolmabahçe'de görüşmesini de eleştirdi. Demirtaş "İlginç olan görülmekte olan davayla ilgili bir ülke başbakanı ve genelkurmay başkanının görüşme yapmasıdır. Dolmabahçe'deki görüşme açıklanmalıdır. Dava Dolmabahçe'de mi görülüyor Silivri'de mi? Görünen o ki Dolmabahçe'de görülüyor. Hakimlere savcılara ne gerek var. Zaten bütün davaları Genelkurmay başkanı ve başbakan hallediyor, gelenek haline geldi. Yargıya gerek yok. Şu anda Türkiye darbeyle hesaplaşmıyor, tam tersine yeni bir hegemonya anlayışıyla yüzyüzedir" şeklinde konuştu.
"İnsan hakları komisyonunun kendisi kayıp"
Konuşmasında cezaevlerinde yaşanan sorunlara da dikkat çeken Demirtaş, cezaevlerinin eza evi ve işkencehaneye dönüştüğünü savundu. Demirtaş, 18 yaşındaki kanser hastası Abdullah Akçay'ın cezaevinde yaşamını yitirdiğini belirterek annesinin yazdığı mektubu okumak istediğini ancak yüreğinin elvermediğini söyledi. Demirtaş, Başbakan Erdoğan'ın Cumartesi Anneleri ile yaptığı görüşmeyi de hatırlatarak, "Hadi 8 yıldır görmediniz, duymadınız, peki bu buluşmadan sonra niye gereğini yapmıyorsunuz. İnsan Hakları komisyonuna bağlı bir komisyon kurulmuş. BDP'li üyeye yer verilmiyor. MHP'li üyeye istediği dışında yer veriliyor. 20 günde bu komisyon çalışamayacak bile. Dostlar alışverişte görsün iş olsun diye kurulmuş bu komisyon iş yapamadan meclis kapanacak. Bu komisyonun kendisi kayıp, zihniyeti kayıp" diye konuştu. Demirtaş konuşmasının sonunda Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinde bir maden ocağında yaşanan göçüğün altında kalan 9 işçiyi hatırlatarak hükümetin TOKİ'nin bütün iş makinalarının kazanın olduğu yere gitmesi ve enkazı kazması gerektiğini söyledi.