İlk solo albümünü yayımlayan Serenad Bağcan, devlet bakış açısını değiştirsin diyor

Kendi hayatından, acı-tatlı, bire bir yaşadığı ya da şahit olduğu zamanlara ait şarkılara yer veren Bağcan, şarkılarının hayatlara ve yüreklere dokunmasını diliyor.

ORHUN ATMIŞ

Müzisyen Serenad Bağcan’ın ilk solo albümü “Serenad”, Türkiye’deki müzik marketlerin yanı sıra tüm dünyada dijital platformlarda yayımlandı. Albüm, Selda Bağcan’ın sahibi olduğu Majör Müzik etiketiyle çıktı. Serenad Bağcan’ın “Babama ve genlerime vefa albümü” şeklinde tanımladığı albümde Fazıl Say, Serter Bağcan ve Savaş Bağcan imzası taşıyan besteler yer alıyor. Bağcan ile albümünü ve müziği konuştuk.

- Büyük şairlerin şarkıya dökülen satırlarını okuyorsunuz. Nasıl bir zorluğu var bunun?

Öncelikle o şiiri çok iyi çalışmanız gerekiyor. Ben, bir şiiri birçok kere okuduğum zaman aslında o şairle duygusal ve düşünsel bir bağ kuruyorum. Şiir zihnimde çözülüyor, çok yoğun bir hissediş durumuna giriyorum. Önce şairin duygusunu anlıyorum; kelimelerini, mısralarını, şiirin matematiğini çözüyorum... Sonra şarkıyı söylemeye başladığımda doğal olarak duygusu da sesimin içine nüfuz ediyor. Seslendirdiğim şiirin duygusundan uzun süre çıkamamak benim en büyük zorluğum oluyor. Düşünsenize, uzunca bir süre Ahmet Arif’in “Vay Kurban” şiirinin “Belki Ayşe, belki Elif’in” ölümünün acısını içinizde, en derinde hissederek yaşıyorsunuz.

- Sizin aileden gelen şiire, müziğe, sanata yatkınlığınız da var tabii ki...

Tabii. “Genlerime vefa albümü” diyorum o yüzden. Ailede herkesin albümleri olmasına karşın benim aklımda hiç solo albüm çıkarmak yokken babamın emeğine, tutkusuna, müzik aşkına saygımın ifadesi olarak ortaya çıktı bu albüm.

‘Demokrasi azaldı’

- Albümdeki “Bülbül” şarkısına gelelim... Babanızın, söylediği şarkılar nedeniyle hapse giren Selda Bağcan için yazdığı bir şarkı. 39 yıl önce yazılmış ama güncelliğini koruyor gibi hâlâ, “Bülbül susarsa senin sonundur” diyor.

Kırk yıldır bir şeylerin iyiye gitmiyor olması çok endişe verici. Bu insanlığın ders almamasından mı kaynaklı, yoksa insanların korkutulmasından, ses çıkaramamasından mı kaynaklı? Cesaretimizi yitirdiğimizden de olabilir. Artık sokaktaki vatandaş bile sevmiyor ses çıkaranı. Ses çıkaran insan sayısı da azaldı. Demokrasimiz de azaldı aslında. Meğer o zamanlar az bile olsa demokrasi varmış. Devlete, sanatçılarına tehlike olarak bakmamalarını öneriyorum. Onların vizyonundan, birikiminden faydalanmaları harika olur. Çünkü onların topluma kattığı çok şey var. Topluma da medyaya da iş düşüyor bu noktada. Sahip çıkmaları lazım sanatçılarına.

- Artık yeni mezun genç sanatçılar da o yüzden çareyi yurtdışına gitmekte buluyorlar sanki. 

Sadece sanat alanında değil, maalesef birçok alanda yetişmiş insanımızın yurtdışına çıktığı artık yaygınca dile getirilen bir gerçek. İnsanlar burada hak ettikleri değeri görmediklerini düşünüyor olmalılar. O yüzden beyin göçü gündemimize yerleşmiş durumda. Burada kalıp sanatlarını icra edeceklerin dirayetli, inançlı ve inatçı olmaları gerekiyor artık. Her insanın ve özellikle sanatçıların içindeki asiliği özgürce ifade edebilmesi gerekiyor ki gelişme yolunda toplumun önünü açabilsinler.