İlk pasif direniş

15 Aralık’ta açılacak merkezde, Nâzım Hikmet’in açlık grevini ve yansımalarını konu alan bir sergi açılacak. Serginin küratörü Zafer Toprak, şairin açlık grevinin Türkiye’de geniş bir kesime seslenen ilk pasif direniş eylemi olduğunu vurguluyor.

Mehmet Keskin/Cumhuriyet

Boğaziçi Üniversitesi, Nâzım Hikmet’i gelecek nesillere tanıtmak için Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’ni açıyor. Temelleri geçen yıl atılan merkez 15 Aralık’ta düzenlenecek törenle açılacak.

Orhan Pamuk’un konuşma yapacağı etkinlikte Can Dündar’ın açılış için özel olarak hazırladığı “Nâzım’ın Kamerası” adlı belgeseli gösterilecek.

Tören sonrasında Prof. Dr. Zafer Toprak küratörlüğünde hazırlanan “Entelektüel Tarihimizde Kırılma Noktası: Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi” başlıklı bir sergi açılacak.

Zafer Toprak açılacak merkezin amacını “Türkiye kültür-sanat ortamında söz sahibi olabilmek, Nâzım Hikmet’in sanatından yola çıkarak Türkiye kültür-sanat politikalarının dününe bakmak ve yarınına yönelik beklentileri gündeme getirebilmek” diye özetliyor.

Merkezde sadece Nâzım Hikmet değil diğer kültür-sanat değerleri de değişik vesilelerle gündeme getirilmek isteniyor. Örneğin, 100. doğum yılı olması nedeniyle 2015’te Aziz Nesin’le ilgili bir dizi etkinlik planlanıyor.

Aydınları birleştirdi

Nâzım Hikmet’in açlık grevinin Türkiye aydını açısından bir dönüm noktası olduğunu, Türkiye’de entelektüel yaşamın bir başlangıcı olarak gördüklerini söyleyen Toprak, Nâzım Hikmet’in açlık grevinin Türkiye’de o güne kadar yaşanmamış biçimde farklı düşüncelerden aydınları birleştirdiğini söylüyor.

Nâzım Hikmet’in direnişini Türkiye’de ilk kez geniş bir kesime seslenen bir pasif direniş eylemi olduğu için önemsediklerini belirten Toprak, İngiltere’de kadın hakları hareketinin öncülerinden Emmeline Pankhurst’ün açlık grevinin ilk yankı uyandıran eylemlerden olduğunu, en büyük pasif direnişin ise Gandhi’nin açlık grevi olduğunu söylüyor.

Hindistan’ın bağımsızlığı yolunda yapılan bu pasif direnişin açlık grevini daha anlamlı kıldığını söyleyen Toprak, bizde de Nâzım Hikmet’in pasif direnişinin kamuoyu oluşturma anlamında ilk direniş olduğunun altını çiziyor.

‘Vicdan’da birlik

Nâzım Hikmet’in affı için atılan imzalara bakıldığında sağ-sol duruştan çok, “vicdan” bağlamında hareket edildiğini söyleyen Toprak, insanların bir “vicdan sorunu”nda bir araya gelebildiğini, bunun da Türkiye için olumlu bir durum olduğunu belirtiyor.

“İmza listelerine bakıldığında bu işin İstanbul’da kotarıldığını görüyoruz” diyen Toprak, Ankara’dan ve diğer kentlerden sadece sanat çevrelerinden çok sınırlı katılım olduğunu söylüyor.

Belge ve fotoğraflar

Toprak’a göre İstanbul’la Ankara’nın ikilemini göstermesi anlamında ilginç olan bu durum, iktidarla ilişkiler bağlamında İstanbul’un çok daha özgür bir kent olduğunu gösteriyor.

Serginin, dış ve iç duvarları kullanılan büyük bir hapishane hücresinin duvarlarına asılan belge ve fotoğraflarla kurgulandığını söyleyen Toprak, dönemin basınındaki yansımalara da sergide yer vereceklerini söylüyor.

Nâzım Hikmet’in aile arşivinin yanı sıra Toprak’ın kendi arşivinden belge ve fotoğrafların da yer alacağı sergi 15 Ocak’a kadar gezilebilecek.

 

Şairin açlık grevi

Nâzım Hikmet 28 Aralık 1938’de Askeri Yargıtay’ın kararıyla çarptırıldığı 28 yıl 4 ay ağır hapis cezasını çekmek için cezaevine girmişti. 12 yıllık mahkûmiyetten sonra artık dayanma sınırına geldiğine karar veren şair 8 Nisan 1950’de açlık grevine başlamış, avukatının isteğiyle açlık grevine bir süre ara vermiş fakat talepleri yerine getirilmeyince 1 Mayıs’tan 19 Mayıs 1950’ye kadar sürecek açlık grevine başlamıştı. Hikmet, 14 Temmuz 1950’de çıkarılan af yasasıyla tahliye edilmişti.