İlhan Taşcı’dan “Gizli Tanıdık”
Araştırmacı gazeteci İlhan Taşcı, binlerce sayfalık dava dosyaları, belgeler ve “çok gizli” resmi yazışmalar ışığında hazırladığı yeni kitabı “Gizli Tanıdık-Kim Bu Gizli Tanıklar, Ne Anlatıyorlar?” raflarda.
cumhuriyet.com.trKitap- İncelemede yanıtını bulacağınız başlıca sorular ise şöyle: Başbakanın cezaevi arkadaşı gizli tanık, hangi tanıklıklarını anlattı? Abdullah Öcalan’ın çocukluk arkadaşı ve kara kutusu gizli tanık nasıl deşifre edildi? Hangi polis, savcı ve katil gizli tanık oldu? Gizli tanık, Ergenekon savcısını neyi açıklamakla tehdit etti? Gizli tanık başsavcının odasında kimlerle kadeh tokuşturdu? Hem sanık, hem tanık, hem de gizli tanık Osman Yıldırım, Danıştay saldırısı öncesinde kimlerle, neden görüşmek istedi? Gizli tanık olan cumhuriyet savcısı, kimler hakkında neler anlattı? Ergenekon ile Danıştay saldırısının birleştirilmesinin dayanağı olan sır görüşme nerede, kimlerin katılımıyla yapıldı? Taşcı’yla kitabı üzerine söyleştik.
-Gizli tanık olmak demek, atıp tutmak serbest demek gibi alenen... Son derece ciddiye de alınıyorlar malum! Kendi postunu kurtarmak adına atılmadık iftira, yalan da kalmıyor. Herkesten yalıtıklar bir de, avukat dahi giremiyor yanlarına... Müsamare gibi sergilenenenler. Şıracı-bozacı misali... Aleni danışıklı dövüş, adı da adalete hizmet! Tanığın hakları pek mühim ama sanığın ne adı, ne hakkı yok! Türkiye’ye özgü bu gizli tanıklığın çerçevesini burada da özetle de olsa çizmek adına sorarsam nasıl birer enstrümandılar? En çok kimlerin işine nasıl ve ne kadar yaradılar/yarıyorlar?
- Herşeyden önce bu gizli tanıklar birer piyon. Onları kullananlarla aralarında “çıkar” ilişkisi var. Bu kimi zaman bir parasal ilişki olabilirken, kimi zaman da sözde bildiklerini ya da kendisine “öğretilenleri” anlatması karşılığında özgürlüğünün pazarlığını yürütüyor. Bu insanlar zaten karanlık ve kirli sicillerin sahipleri. Dolayısıyla onların bu “onursuzluğunu” çok da görmemek gerekir. Ancak onları kullananlar, kullanmak isteyenler ve pazarlık masalarına oturanlar açısından gerçekten sorgulanması gereken ve sorulması gereken o kadar çok şey var ki. Pazarlık masasında karşılıklı oturanlar açısından duruma baktığımızda sanki gizli tanıkların yaklaşımı daha “onurlu” sonuçta. Çünkü onlardan kendi ellerine tutuşturulan, öğretilenleri mahkeme salonundaki sağır odada fütursuzca anlatması isteniyor ve onlar da anlatıyor. Onlar birer piyon.
- Gizli tanıkların kabarık suç dosyalarına, kişiliklerine, hatta anlattıkları mizahi öykülerine yer verdiğini ifade ediyorsun kitabında. Kitabı hazırlarken bu anlamda ne absürdlüklerle karşılaştın?
- Şunu kabul etmemiz gerekiyor. Gizli tanıkların zaten temiz insanlar olmasını beklemek ya da sicillerinin temizliğini ummak hem işin doğasına aykırı hem de biraz safdillik olur. Şimdi tutup sübyancıyı gizli tanık yapıyorlar çarşaf üzerindeki lekeler için sırıta sırıta papağanım yapmıştır diyebiliyor. Mesele bu adamın hastalıklı hali değil ki, onun bu halini kullanan adalet sisteminin, yargının elden ayaktan düşmesi.
“ERGENEKON’DA ONLARCA GİZLİ TANIK KULLANILDI”
- Gizli tanıklığın doğrudan doğruya Ergenekon soruşturma ve davalarına yönelik getirildiği görüşü nasıl da ve neden hâkimdi?
- Ergenekon davasının başlaması için geri sayımın başladığı günlerde Tanık Koruma Yasası çıkarıldığı için böyle bir izlenim doğdu. Ki bu izlenim, düşünce sonuna kadar doğru ancak eksik. Eksiklik de şu Ergenekon’da onlarca gizli tanık kullanıldı. Ancak Türkiyenin dört bir köşesinde üniversitelisi, liselisi, KCK’lisi, ötekisi, muhalifi, AKP iktidarından “olmayan” her kim var ve yargılanıyorsa mutlaka ama mutlaka dosyasına en az bir gizli tanık girmiş. Kitaptaki muradımız da bu noktada başlıyor zaten, mesele şu veya bu davada gizli tanıkların kullanılması değil, meselenin en derin olanı adalet mekanizmasının gizli tanıklığı, ötekilerini sindirmez, hatta ve hatta yok etmek için bir koçbaşı gibi kullanması.
- Gizli tanıklığın Türkiye’ye özgüsünde ne gibi orijinallikler ve elbet “istisnalar” söz konusuydu/söz konusudur?
- Yaklaşık yarım asırdır pekçok ülke, kendi sosyo-kültürel birikimi, suç-ceza eğilimleri pratiklerinde gizli tanık yöntemini uyguluyor. Özellikle de organize, mafya vari suçlar için ağırlıklı olarak başvuruluyor. Ancak öyle Türkiye’deki gibi cezaevinden, kahvehaneden adamlar toplanıp, ellerine tutuşturulan metinler okutturulmuyor. Gizli tanığın anlatımlarının bir sonuca yani suçun somutlaşmasına katkı sunması bekleniyor ve bunun sağlamaları yapılarak ilerleniyor. Bizdeyse gizli tanığın anlatımları, bırakınız doğruluğunu araştırmayı, neredeyse bir bilirkişi gibi kabul görüyor mahkemelerde. Uluslararası mahkemelerde genel kabul gizli tanığın anlatımlarının huzurda yani sanığın, sanık avukatının ve izleyicilerinin önünde anlatması benimseniyor. Nedeni de şu, gizli tanığın anlatımları sırasındaki jesti, mimikleri, tüm davranışları bile onun anlattıkları hakkında fikir verir. Zaten yargılamanın anlamı da buudur. Gerçeğe ulaşmak için bir anlamda mahkeme salonunda olayın canlandırılması. Gizli tanık mahkme salonundan ayrıltıdan sonra onun gizliliği başlıyor. Magazinsel boyutuyla sıkça Türkiye’de de ballandırılarak anlatılan estetik ameliyat başta olmak üzere pek çok uygulama gizli tanığın verdiği bilginin önemine göre onun korunması yönünde yöntemler devreye sokuluyor. Bizdeki tek kriter anlatması. Gizli tanıkların anlattıklarının belgesi, kanıtı, ispatı olması da şart değildir. Yeter ki, bir şeyler anlatsın da, ister uydurma olsun, ister düş ürünü; isterse de yarım yamalak bilgiye dayansın. Öyle olmasa bir davada, gizli tanık tanımadığını söylediği on sanık hakkında 35 sayfa dolusu ifade verebilir mi? Hadi diyelim verdi, birisi de çıkıp “ee kardeşim tanımadığını söylüyorsun bunca anlatımının kaynağı, dayanağı ne” diye sormaz mı? Maalesef Türkiye’de sormuyorlar. Bu kitabı yazarken binlerce sayfalık dava dosyalarını, ifade tutanaklarını belgelerini inceledim. Her çalışma masasının başına geçip de gizli tanık anlatım tutanaklarını okuduğumda yüreğim sıkıştı. Çünkü bir gizli tanığın anlattığının gerçek olmadığını bilmek için, anlamak için, farketmek için alim olmaya gerek yok, insan olmak, birazcık insanlıktan nasiplenmiş olmak, biraz da vcicdan sahibi olmak yetiyor. Hakikaten ben bu gizli tanıkları neredeyse sözlerini kesmeden saatlerce, günlerce dinleyen yargıç ve savcıların sabrına şaştım kaldım.
ÖNCE GİZLİ TANIK, SONRA SANIK
- Bir cumhuriyet savcısı da gizli tanık olduğunu öğreniyoruz. Pek çok kişi hakkında ağır suçlamaları var. Bir savcı niye gizli tanık olur ki?
- Mahkeme, gizli tanıklara babalık yapıyor adeta değil mi? Soru soran, söz isteyen sanık, avukat ise yallah dışarı! Yani gizli tanık saçmalasa bile bir minareyi kılıfına uydurmaca, bir zevahiri kurtarmaca gayreti söz konusu. Bir de gizli tanıkların şovlarına da tanık olunuyor haliyle, savcıyı avukat sanıp atarlanan, yanıldığını anlayınca özür rekoru kırarak kıvırtan mı istersin, kendisinin bu işlerden menfaat edindiğinin ispat edilmesi halinde kendisini Silivri Cezaevi’nin önünde vuracağını açıklayan mı?
- Bu ruh halini de değerlendirir misin?
- Gizli tanıklar, mahkemede huzura alınmıyor. Yani yüzlerini kimse görmüyor. Mahkemenin salonunun yan tarafındaki bir odada ifadelerini veriyorlar -ki ben oraya sağır oda diyorum- o ekran aracılığıyla sesi değiştirilerek, salona yansıtılıyor. Dolaysııyla ne o salonun içnideki olup bitenleri, ne de salondakiler sağır odada olup bitenleri biliyor. Pek çok davada duruşmasında gizli tanık odasından kağıt hışırtısı sesi geldiği için tartışmalar çıkıyor. Nedeni şu, gizli tanığın öyle eline kağıtlar alıp nutuk atar gibi ifadesini okuması yasal değil. Ama yapıyorlar mı yapıyorlar. Daha doğrusu öyle ifade vermeleri yaptırılıyor. Tabii bu birbirlerini görmeme hali bazen gülünç olaylara da neden oluyor. Bir davada gizli tanık kendisine soru yönelten savcıyı, sanık avukatı zannedip efeleniyor kendince. Mahkeme başkanının uyarısıyla soruyu soranın savcı olduğunu öğrendiği anda ise “Ha özür dilerim efendim. Ben savcı olduğunu düşünemedim. Ben zannettim ki avukatlardan birisi soruyor. Onu anlayamadım, özür dilerim sayın savcım. Sayın savcım özür dilerim, ben anlamadım çünkü...” Bu bize iki şeyi gösteriyor. Bir gizli tanığa salondaki sanık ve onların avukatları “tukaka” olarak öğretilmiş. İkincisi ise özür dileme biçimindeki onursuzluk kişiliksizlik.
- PKK’nin Marmara sorumlusunun mahkeme sorgusu sırasında kimliğinin deşifre olması ne ki, Abdullah Öcalan’ın karakutusu olarak bilinen gizli tanığın, savcıların resmi yazışmalarında nüfus kütüğüne kadar nasıl deşifre edildiğini de okuyoruz. Yani deşifre olan olana... Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.. Yazdığın gibi gizli tanık her zaman el altında hazırda tutulmuyor. Kimi zaman sicillerine, konulara, kentlere, sanıklara ya da suçlamalara göre belirleniyor. Kimi zamansa, durakta beklerken boynundaki puşi nedeniyle Cihan Kırmızıgül’e olduğu gibi, gizli tanık sonradan bulunup ayarlanıyor. Hatta yine Kırmızıgül’e olduğu gibi gizli tanık sonradan alehyteki ifadesini değiştirip yanılmışım bu o değilmiş dese bile mahkeme tuttuğunu bırakmıyor.
- Daha vahim tablolar da var. Mesela gizli tanık yapıldığını bilmeyen gizli tanıklar var. O yalnızca ifade verdiğini zannediyor. Ama o ifade gizli tanık ifadesi olarak kayda geçiriliyor. Bu, bir suç. Ama sanığın bunu ispatlayana kadar göbeği çatlıyor, hadi de çatlasa bile çoğu zaman mahkemeye derdini bile anlatamıyor. Öyle ki, gizli tanık olarak verdiği ifadeyle kendisi sanık olarak yargılanan dosya var. Kitapta da anlattım bu örneği. Düşünün önce gizli tanık olarak suçlamalarda bulunuyor, aynı kişi sonra da sanık kürsüsünde kendisini savunmaya çalışıyor. Bu nasıl olabilir? Sonra o kişi beni benim gizli tanık ifademle yargılıyorsunuz dese de ceza almaktan kurtulamıyor. Bu örnek bile tek başına gizli tanıklıkla ilgili düzenlemenin Türkiye’de ölü doğduğunun kanıtıdır.
“OSMAN YILDIRIM’IN GİZLİ TANIKLIĞI BİLE YASADIŞI”
- İfadeleriyle kimi zaman üniversite öğrencilerini, kimi zamansa sivilleri hedef alan gizli tanıkların gözlerini karartıp cumhurbaşkanının eşine kadar işi vardırabilmeleri, senin de vurguladığın gibi gizli tanıklık müessesinin kötüye kullanılmasının apayrı özel bir örneği olarak tarihteki yerini aldı. Buna göre gizli tanığın adı Selçuk, zehirlenerek öldürüldüğü belirtilen Cumhurbaşkanı Turgut Özal, zehirleyen de Semra Özal! Eski bir cumhurbaşkanının eşinin bile böylesi bir durumla karşılaştığı bir ortamda sıradan insanların yaşayacaklarını hayal etmek bile olanaksız gerçekten.
- Hiç kimsenin şu anki ortamda bir gizli tanık ifadesiyle soruşturulmasının, tutuklanmasının ve yıllarca cezaevinde yatmasının önünde hiçbir hukuki fren mekanizması yok. Birgün cumhurbaşkanının eşi mağduru olur, bir başka gün bir başkası. Devletin kol kanat gerdiği, korumaya aldığı gizli tanıkların yalan söylemesi kağıt üstünde suç. Peki yalan söylediği için ceza alan hadi geçtik cezayı da yargılanan kimse var mı, yok. Eğer sistem yalan üzerine kurulmuşsa sizin adaletiniz de yalan olacaktır. Ve öyle de olmuştur.
Hatta Tanık Koruma Yasasının gerekçesinde, gizli tanıkların doğru söyleyeceğinden yasa yapıcılar emin gibidiler. Gerekçeleri de “Yargılamanın her aşamasında doğruyu söylemeleri işin doğası gereği!” Bunun garantisi ne onun cevabı yok tabii ki.
- Gizli tanıklar Hakkâri’de de bambaşka boyutlarıyla birer birer dosyalara sızıyordu diye yazıyorsun. Neydi bu boyutlar?
- Hakkari KCK davasında pek çok kişi gizli tanık Oyun Bozan’ın ifadesi nedeniyle tutuklu yargılanıyor. İlginçtir, Oyun Bozan, dört yıl boyunca tanımadığı kişiler hakkında düzenlenen ifadelerin altına imza atmış. Ve bir an geliyor sanıklardan birisi duruşmada gizli tanık Oyun Bozan’ın kendisi olduğunu açıklıyor! Tüm ifadelerinin gerçekdışı ve polis zoruyla alındığını söylüyor. Kullanılmış olmanın ezikliğini yaşayan kişi kendisiyle aynı durumda olanlara da “onursuzluktan kendilerini kurtarmalarını” tavsiye ediyor. Gizli tanıklığın o kirli yükünü doğrusu taşıyamıyor.
- On parmağında on marifet, hukuk tarihine, hem tanık, hem sanık, hem gizli tanık unvanlarını taşımasıyla geçen Osman Yıldırım... Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması nedeniyle Ankara’da müebbet hapis cezasına çarptırılan, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ise beraat eden... Savcının “Osmanım” nidasıyla seslendiği... Nasıl, en çok hangi yönlerini ortaya koyarak yazdın onu?
- Kitabın son düzeltmeleri üzerinde çalışırken Ergenekon davasında karar açıklandı. Osman Yıldırım’ın Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırı suçundan beraat etmesi ve tahliye edilmesine hiç şaşırmadım. Çünkü tam da o günlerde kitabın son düzeltmelerini yapıyordum ve Osman Yıldırım bu iş için biçilmiş hatta seçilmiş bir kaftandı. Öyle olmasa iki savcı Adalet Bakanlığının özel izniyle Ankaraya gelip, cezaevinde Osman yıldırım ile görüşme yapar mıydı? Yaptılar. Ve yaptıkalrı görüşmenin video kaydı 137 sayfa tuttu. Kimi zaman kamera açık kaldığındaki kayıtlar da yansıyor tutanağa. Onlara kitapta yer verdim. Osman Yıldırımı dinlemek niye önemliydi savcılar açısından bana göre bunun tek ve net bir yanıtı var,
Osman Yıldırım’ın cezaevinde “gizli tanık” olarak anlattıkları, Danıştay’a saldırı davası ile Ergenekon davasının birleşmesini sağladı. Bunun karşılığında “ödülü” de beraat ve tahliye oldu. Herşey kurgulanmışken tarih(i) bir hata yapılıyor. O da şu, Mart 2008’de savcılar gizli görüşmeyi yapıyor ve Osman Yıldırım artık Gizli Tanık 9 koduyla gizli tanık yapılıyor. Oysa Tanık Koruma Yasası, Temmuz 2008’de çıktı! Yani Osman Yıldırım’ın gizli tanıklığı bile yasadışı.