İklim değişikliğiyle gelen tehlike: Şehir selleri
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Afet Yönetimi Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, iklim değişikliğiyle birlikte dünyada artan en büyük sorunlardan birinin kısa süreli sağanak yağışlardan sonra oluşan ''şehir selleri'' olduğunu, ancak Türkiye'de henüz bu kavramın bilinmediğini söyledi.
cumhuriyet.com.trProf. Dr. Kadıoğlu, iklimlerin sürekli değiştiğini, ancak insan etkisi olunca ekolojik sistemin buna ayak uyduramadığını kaydetti. İklim değişikliğiyle birlikte Türkiye'yi kuraklık tehlikesinin beklediğini belirten Kadıoğlu, kısa süreli sağanak yağışlarla oluşan ''şehir selleri''ne de dikkati çekti. İklim değişikliğine insan etkisi yüzünden havanın da hızla değişkenlik gösterdiğini belirten Kadıoğlu, şunları söyledi:
''İklim değişikliği havadaki değişkenleri artırıyor. Havada daha fazla enerji var. Isınmadan dolayı daha çok buharlaşma oluyor ve atmosfere daha çok enerji pompalanıyor. Atmosferin motoru daha hızlı çalışıyor. Bu nedenle hava şartları daha hızlı değişiyor ama hava zaten kaotiktir. Kuraklık ve aşırı yağışlar kardeştir. İklim değişikliği, iklimi uç değerlere kaydırıyor. Hava sıcaklığı 2030'a kadar ortalama 2 derece artacak. Sıcaklık ortalama 2 derece artınca olağan dışı olaylarda 4-5 kat artış oluyor. İnsanlar 'Ha 10 derece, ha 12 derece ne fark eder' diyor. Ortalamada 2 derece artınca olağanüstü sıcaklıklar da daha çok artıyor. İnsanlar daha fazla etkileniyor.
İklim değişikliğiyle deniz seviyesi 60 santimetre yükselecek. İnsanlar, '60 santimetre dizime geliyor, önemli değil' diyor. Deniz seviyesinin 60 santimetre yükselmesi aslında 60 metre kıyının yok olması anlamına geliyor. Bu kavramların arkasında yatanları Türkiye'de insanlar anlayamıyor. Türkiye'de meteorolojik ve iklim okur yazarlığı çok düşük. Türkiye'de şöyle bir alışkanlık var kim nereden uydurmuşsa 8 yılda bir hafif kuraklık olur, 16 yılda bir şiddetli kuraklık olur. Bu bilimsel değil. Havanın böyle bir hafızası yok. İstatiksel bir yalan bu.''
Kuraklık afet değil
Türkiye'de kuraklığın afet kapsamına girmediğini ifade eden Kadıoğlu, hiçbir kurum ve kuruluşun kuraklıkla ilgili görev, sorumluluk ve yetkisi olmadığını söyledi. Bu durumun normal olmadığını savunan Kadıoğlu, ''Anadolu kuraklıkla yok olmuş medeniyetlerin mezarlığıdır. Türkiye'de bir acayiplik var'' diye konuştu.
Türkiye'de kuraklığı tek elden inceleyen bir kurum olmadığı için meteorolojinin yağışlara, DSİ'nin de barajlardaki doluluk oranına bakarak kuraklık olup olmadığını değerlendirdiğini belirten Kadıoğlu, şunları kaydetti:
''İnsanlar, Türkiye'de kuraklığın afet sayılmadığını duyunca şaşırıyor. Türkiye yarı kurak bir ülkedir. Zaten yarı kurak olduğu için hafif bir kuraklıkta tam kurak bir ülke haline geliyor. Türkiye çok kritik bir eşiktedir. İklim değişikliği Türkiye'yi daha kurak bir ülke haline getiriyor''
İklim değişikliğiyle sıcaklıkların arttığını, yağışların azaldığını dile getiren Kadıoğlu, şöyle devam etti:
''İklim değişikliğini magazin malzemesi gibi konuşuyoruz. Konuşmaktan çıkıp ülkenin gelişim politikalarına entegre etmemiz lazım. Türkiye'de 2009'dan sonra kişi başına düşen su miktarı 3 bin metreküptü, 2050'de sadece nüfus artışından dolayı 1250 metreküpe düşecek. Bir de iklim değişikliğini hesaba katmak lazım. O zaman 750 metreküpe düşecek. Su havzalarını çakıl taşına kadar korumamız gerekiyor.''
Kısa süreli şiddetli yağışlar
İklim değişikliğiyle birlikte yağışların da kısa süreli ve şiddetli konvektif (Gök gürültülü şiddetli sağanak) hale geldiğini belirten Kadıoğlu, şu bilgileri verdi:
''Bu, ısınmadan kaynaklanıyor. Yer seviyesi ısındığı zaman yerle yukarı seviye arasındaki sıcaklık farkı çok büyüyor. Sıcak nemli hava hızla yükselip konvektif yağışlara dönüşüyor. Konvektif yağışlar artıyor. Akdeniz ikliminin tanımı neydi? Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı. Kışlar ılık ve yağışlı olmuyor, kurak oluyor. Kışın bize yağış bırakan cephe sistemleri kuzeyden aşağıya inmiyor. Daha çok bize yağış bırakan sistemler konvektif yağışlar, gök gürültülü, sağanak, kısa süreli, şiddetli, doluyla beraber geliyor.
Kısa süreli, şiddetli olduğu için yollardaki mazgallar şiddetli yağışları kaldıramıyor. Kısa süreli sağanak yağışlardan sonra caddeler dereye dönüşüyor. Biz buna şehir selleri diyoruz. Dünyada artan en büyük problemlerden biri bu. Ama Türkiye'deki ilgili kurum ve kuruluşlarda, DSİ'de şehir seli diye kavram yok. Onlar bütün sellere taşkın diyor. Sanki caddelerde dere var. Bir şey sanki taşıyor, sanki akarsu taşıyor. Taşkınlar için çözüm yöntemleri baraj yapmak, taşkın yapıları yapmak.''
Olayın adı doğru konulmadığı sürece tedavisinin de mümkün olmadığının altını çizen Kadıoğlu, kurumsal ezberleri bozmak gerektiğini anlattı. İklim değişikliğiyle birlikte insanların anlayışının da değişmesi gerektiğine değinen Kadıoğlu, sadece çevre dostu olarak değil, teknik olarak da değişmk gerektiğini bildirdi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
''Dünyada mazgallar büyütülüyor sayıları artıyor. Japonlar Tokyo'da şehrin altında büyük kanallar açıyor, suyu tahliye etmek için. Eski verilere göre yapılmış olan mazgal dizaynları yeni verilere göre yapılmalı. Yağmur drenaj sistemi yapılırken, 20-30 senelik geçmiş verilere bakılıyor. Sanki gelecekte aynı şekilde tekrarlayacak. Hava, tekerrürden ibaret değildir. 'İklim değişecek, şartlar farklı olacak' bakış açısı yok. Kış turizmi için yer seçiyor adam, 3-5 sene sonra kullanılamaz hale geliyor. Geçmişe bakmış, alışkanlıkları, ezberi o.''