‘İkinci tura İnce çıkar’

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, HDP’nin ittifak dışında bırakılmasının Kürt seçmeni kırdığını söyledi. İlk turda olağandışı şeyler olmazsa HDP’nin baraj altında kalmasının çok zor olduğunu söyleyen Ağırdır, “HDP’nin matematiği seçim sonucunu etkileyecek” dedi. Ağırdır, 2. tura İnce’nin kalacağını tahmin ediyor.

Seyhan Avşar

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, 'Ak Parti’nin 2002’den beri ilk kez savunma stratejisinde' kaldığını söyleyerek, “Muhalefetin aday stratejisi, seçim barajını sıfırlayan ortak ittifak yapmış olması, son güne kadar ortak bir aday için çabalamış olmaları, CHP’nin ise bu süreçte kendisinden beklenmediği kadar fedakar davranması gibi detaylar dikkate alınırsa... Oyunun kontrolü Ak Parti’de değil, muhalefette gibi gözküyor. Bu durum Ak Parti için ise dezavantaj çünkü savunma stratejisini bilmiyor” dedi. CHP’nin adayı Muharrem İnce’nin İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener için ‘bir handikap’ olduğuna değinen Ağırdır, “İyi Parti tercihinde bulunan insanların bir kısmı CHP, bir kısmı ise MHP seçmenleriydi. İnce’nin aday olması CHP’li olduğu halde ‘Meral hanıma oy veririm’ diyenlerin önünü kesmiş oldu” diye konuştu. Muhalefet partilerinin kendileri açısında en doğru adayları çıkardığına da dikkat çeken Ağırdır, ikinci tura kalınırsa, ikinci tura kalacak ismin yüzde 30’larda oy alan ve ülkeyi yönetebilme imajına sahip birisi olması gerektiğini aktararak, ikinci tura kalmaya en yakın ismin ise Muharrem İnce olduğunu söyledi. Ağırdır seçime sayılı günler kala gazetemizin sorularını yanıtladı...

- Sizce MHP Genel Başkanı Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan danışıklı dövüş mü yaptı?

Aslında ben danışıklı dövüş olduğunu sanmıyorum. İki keredir Devlet bey Cumhurbaşkanı’nın oyun planını ve senaryosunu bozuyor. Bu referandum sürecinde de böyle oldu. Benim kanaatim odur ki Ak Parti, başkanlık sistemine dair öneriyi biraz daha, belki de bu tarihlerde gündeme getirecekti. Bahçeli’nin çıkışıyla ise erkene almak zorunda kalmışlardı. Şimdi de erken seçimi yine erken yapacaklardı. Yerel seçimden önce yapacakları konusunda benim bir tereddütüm yoktu. Bu kadar erken yapılması Tayyip Bey'in parti içerisindeki kadrolarda ‘metal yorgunluk’ vs diyerek bir takım değişiklikler yapıyor ya henüz daha o operasyonu tamamlamadan ya da yeni kadrolarla belki bir şeyler yapmayı planlamışlardı, bir takım başarı hikayeleri üretmek gibi.. Düşünsenize şimdi Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının adını bilen yok. Dolayısıyla onların ve bir takım ihtiyaçları vardı. Onun için bana pek danışıklı dövüş yapılmadı gibi geliyor. 

<haber-yatay:972372,972275>

- Seçime iki aydan az bir süre kaldı. Sizce bu süre muhalefete mi iktidara mı yarar?

Süreyi kim doğru kullanırsa onun işine yarayacak. Tabiki muhalefetin avantajları var. Bir kere ekonomik durum nedeniyle, belki şu anda imar affı gibi, emeklilere ikramiye gibi ya da vergi affı gibi yapılmaya çalışılan seçimlere dönük popülist vaatlerin önemli bir kısmını belki Ak Parti yine yapacaktı ama belirli bir ekonomik zamanlama ve planlama içinde yapacaktı. Şimdi hepsi birden aynı anda bu kadar dar zamanlama içinde olunca, hem seçim psikolojisinin etkisiyle onların beklediği yarar sağlanmış olmuyor. Hemde ekonomik sıkışıklıkta sürüyor. Ekonomik müdahaleler yapılmasına rağmen dolar düşmüyorsa, devletin, kamunun müdahalelleri de ekonomik krizi durduramıyorsa bu durum toplumda, gerçekten bir ekonomik kriz geliyor düşüncesine yol açıyor. Bütün bunlar iktidarın aleyhine durumlar. Ama bunun muhalefetin lehine olup olmayacağını, muhalefetin yapacakları belirleyecek.

- Peki bu süreçte muhalefeti nasıl görüyorsunuz?

Referandumdan geriye düşünmeye başlarsak yüzde 50, yüzde 50 bir tablo çıktı ortaya. Üstelik tablo nasıl çıktı? Yine OHAL şartlarında, yine tek taraflı kampanyaların yapılabildiği, yine medyada tek taraflı söylemin hakim olduğu ya da ‘Hayır’ kampanyalarının medyada konuşulmadığı gerekçelendirilemediği bir ortamda  ve üstelikte ortak bir dil-strateji olmadan yüzde 50, yüzde 50 oldu. Demek ki muhalefet daha doğru hamleler, daha anlamlı stratejiler geliştirebilirse bu yüzde 50’yi 55’e 60’a çıkarma ihtimali var demektir. Baktığımızda muhalefet şöyle bir avantajı yakalamış durumda. Muhalif aktörlerin her birisi kendine bir özgüvenle başlıyor. Ne yaparsak yapalım Ak Parti kazanacak duygusu yıkıldı. Önemli bir eşikti bu. Kazanmaya yetmez ama sürecin içinde başka başarılardan birisi. Kendinize güvenmiyorsanız seçmen bunu hissediyor. Hatırlayın 2015’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’deki kampanyasını, bugünden kıyas kabul etmeyen bugün daha farklı bir dinamik ve heyecan var. Buradan baktığımız zaman, her parti kendi adaylarını, ve üstelik kendi içerisinden çıkarabileceği en iyi doğru adayları çıkardığı için kendi oylarını maksimize etmek gibi bir fırsatı yakalamış gibi gözüküyor. Kendi parti örgütlerinde bir başlangıç enerjisi yaratmış gözüküyorlar. Bugün CHP’nin hiçbir il başkanı birinci turda ‘biz bu seçimi kaybedeceğiz’ diye bakmıyordur. Ya da HDP’nin hiç bir il başkanı ya da yetkilisi ‘Biz baraj altında kalacağız’ diye bakmıyordur. Tam tersi hepsi iddialı bakıyor. Onların bu heyecanını devamındaki politikalarda doğru organize edebilirlerse bu bir başlangıç ön şarttı bunu sağlamış gözüküyorlar. Dolayısıyla muhalefet daha heyecanlı. Burda Ak Parti için bir ekonomik mesele var, birde çok stratejik bir durum var. Ak Parti 2002’den beri olan siyasi hayatında ilk kez savunma stratejisinde kaldı. Muhalefetin bu aday stratejisi, seçim barajını sıfırlayan ortak ittifak yapmış olması... Tabiki HDP’nin bu ittifakta olup olmaması gibi eksiklikler tartışılır. Böyle ittifak üretebilmiş olmaları, son güne kadar ortak bir aday için çabalamış olmaları, CHP’nin ise bu süreçte kendisinden beklenmediği kadar fedakar davranması gibi detaylar dikkate alınırsa. Oy oranlarından bağımsız olarak, oyunun kontrolü Ak Parti’de değil, muhalefette gibi gözküyor. Bu muhalefet lehine bir avantaj. Ak Parti için ise dezavantaj. Ak Parti savunma stratejisini bilmiyor.

- 2000’deki ekonomik kriz sandığa yansımıştı. Dolar, altın ve EURO’daki yükseliş, yaşanan ekonomik kriz... Seçmenin sandıktaki oyunu nasıl etkileyecek dersiniz? 

Sözünü ettiğiniz sorunun iki farklı boyutu var. Bir: 2002’ye döndüğümüzde mesele sadece ekonomik kriz değildi. Şöyle bir analizim var. 28 Şubat, Marmara depremi, Susurluk olayı, 2000 ve 2001 krizi... Hepsine beraber baktığımızda o beş sene toplumun devlete olan güveninin sarsıldığı dönemlerdi. Toplum o anın, ya da sürecin bütün aktörleriyle güven ilişkisini kesmişti. Önünde emin olmasa bile yeni bir parti olarak Ak Parti vardı. Böyle bir travmanın sonucunda Ak Parti geldi. Bugünkü ekonomik krizde ise elimizdeki aktörlerin hepsi eski. CHP’si, Saadet Partisi, HDP’si hepsi eski. Hatta İyi Parti bile eski. İsmi yeni olsa bile aktörlerine ve söylemlerine baktığımızda eski. Toplumun büyük bir huzursuzluğu var. Ülkede yaşanan kutuplaşmadan dolayı, ülkedeki siyaset kültürünün kullandığı dil, medyadan her gün duyduklarından dolayı ülkenin üçte ikisi geleceğe karamsar bakıyor. Eğitim sistemindeki bunca alt üst edilmelerden ve bunca keyfi niçin değiştirdiğini anlamadığımız halinden dolayı ülkenin yüzde 80’i fırsatım olsa da çocuğumu yurt dışına yollasam’ söyler hale gelmiş, ükenin yüzde 60’ı hiçbir yargı kararına güvenmez halde. Mesele sadece ekonomik değil. Dolayısıyla toplum karamsar, tedirgin ve huzursuz. Dindarlar afallamış durumda çünkü görüyorlarki sadece günah korkusu değil hukukta lazımmış. Ama ortak yaşam konusunda ellerinde bir proje yok. Çünkü liderlerine baktıkları zaman gördükleri şey herkesle, aydınlarla Kürtlerle, solcularla kavga eden bir parti. Beyaz Türkler ise hayat tarzı ve özgürlük alanları konusunda son derece kaygılı. Kürtler ise son derece kırgın ve üzgün. Ülkenin bütün ana kesimleri geleceğe dair bir umutla beslenmiyor. Ellerinde var olan bütün aktörler son 15 gündeki çabalamalar hariç söylüyorum. En azından 15  gün öncesine kadar bütün bu kutuplaşmanın aktörü halindeki partilerdi. Dolayısıyla toplum bütün şikayetlerine rağmen beni bu kaostan çıkarır dediği bir aktör göremiyor. Böyle psikolojik krizin karamsarlığın dibe vurduğu zamanlarda toplum aydınlarına siyasetçilerine bakar, bu çıkış nerde diye... Böyle bir anda bile toplumun bütün aydınları kutuplaşmakla meşgullerse toplum tümden umudunu kesiyor. Dolayısıyla kriz oldu ve AKP iktidara geldi. Şimdi kriz oldu yeni bir aktör çıkar mı? Birebir aynı süreçleri konuşmuyoruz. Süreçler farlı, aktörleri ve dinamikleri farklı.

- Çok sayıda HDP Milletvekili ve belediye başkanı tutuklu. İkinci tura kalınırsa sizce HDP ikinci turda ne yapar? Kürtler için yol ayrımı kritik mi?

Yani HDP için ve Türkiye siyaseti için bu seçim kritik. Bu iki ittifakta HDP’yi içine almamış. Hele muhalefet blokunda ‘HDP ile yanyana durmayalım’ diyenler olmuş. Dolayısıyla herhangi bir Kürt yurttaşın buna kızmaması, kırılmaması mümkün değil. Herkesin vebalı gibi davrandığı 6 milyon insanın gönül bağladığı bir parti ve temsilcilerinden konuşuyoruz. 6 milyon oy alan bir parti ile yanyana gelemeyiz diyen siyasetçiler var. İşin ilginç tarafı bu siyasetçiler ülkeyi yönetmeye talip. Dolayısla şöyle bir kritiklik var: HDP’nin barajı geçip geçemeyeceği sonuç olarak ortaya çıkacak siyasi matematik için önemli bir sonuç üretiyor. Kürtlerin olduğu yerde HDP ve Ak Parti var. HDP yoksa onun yerine başka bir C Partisi yok. HDP’nin alamadığı oyu ya da kazanamadığını milletvekilini Ak Parti kazanacak. Dolayısıyla HDP’nin matematiği seçim sonucunun matematiğini etkileyecek. HDP’nin politikalarını beğenin ya da beğenmeyin HDP’nin Türk siyasi hayatında ya parlemento da olmaması demek, Kürtlerin kendi taleplerini ve ihtiyaçlarını dillendirme kanallarının olmaması demek ve bu ülkenin, bölgenin ve Ortadoğu’nun en önemli meselesi Kürt meselesi. Bu ülkenin yüzde 18 vatandaşı Kürt olarak kendini tanımlıyor. Bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olmak, var olmak, var sayılmak istiyor. Siz ise onları yok saymak istiyorsunuz. O insanlardaki gönül kırgınlığı ve ortak yaşam iradesinin zayıflaması gibi sorunlar nedeniylede HDP’nin barajı geçmesi kritik. Ayrıca muhalif aktörler Ak Parti’den iktidarı almak istiyorlarsa sayılar meydanda kutuplaşmışlıkların sayısı meydanda, Kürtlerin oyuna ihtiyaçları var. Her halukarda HDP’nin var olması lazım. Kürtlerin formal, legal bir partisi var. 80 yıldır yok sayıldıkları için olanlar ortada. Son olarak olagan dışı şeyler olmazsa HDP’nin baraj altı kalması çok zor. 

 - İkinci tura AKP’nin adayının kalacağı kesin gibi. CHP’nin İnce seçimi nasıl bir etki yarattı? Hem HDP hem Akşener bu adaya nasıl bakıyor dersiniz? İkinci tura kim kalır?

Partilerin var oluş ve bütün bu sürece başlarkenki stratejilerinden görüşmelerinden hatta iktifak görüşmeleri sırasındaki görüşmelerine baktığımız zaman CHP kendi açısından doğru bir tercihte bulundu. Muharrem İnce’nin örgütten gelen bir adam olması, yani CHP’ye sonradan aşılanmış veya adı var, şöhreti var, akademik kariyeri var diye CHP’ye aşılanmış bir isim değil. İl başkanlığından, düz üyelikten başlamış göreve. Dolayısıyla CHP’nin örgüt olarak yeniden bu heyecanı duyması ve sokağa da bu heyecanı yansıtması çok önemli. Bu her şeyden önce CHP kendi oyunu korumuş oldu. Kendisi açısından da doğru adayı çıkarmış oldu. Ama bu İyi Parti ve Meral hanım için ise handikap çünkü İyi Parti tercihinde bulunan insanların yarısı CHP yarısı MHP seçmenleriydi. İnce’nin aday olması CHP’li olduğu halde Meral hanıma oy veririm diyenlerin önünü kesmiş oldu. Meral hanımın MHP’den ve Ak Parti’den alacağı oylar belirleyecek meseleyi. Dört partide kendileri açısında kendi doğru adaylarını çıkardılar. 

- Seçim ikinci tura kalırsa, ikinci tura hangi parti kalır dersiniz?

İkinci tura kalınacaksa, ikinci tura kalınacak adayın yüzde 30’larda oy alan ve ülkeyi yönetebilme imajına verecek birinin olması lazım. Buna en yakın CHP’nin adayı Muharrem İnce gözüküyor. Ancak araştırmalarda gördüğümüz CHP’nin yüzde 25 oyunu İnce’nin zıplatıp zıplatamayacağı belirleyecek. Ayrıca CHP adayının yüzde 25 ile ikinci tura kalırsa başka bir tablo, yüzde 30-35 oy alırsa başka bir tablo orta çıkacaktır. 

- Referandumda İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde AKP büyük  bir hüsrana uğradı. Bu hüsran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden devam edecek mi dersiniz? 

Muhtemelen yaşayacak. Bunun hem sosyolojik, hem ekonomik sebebi var. Referandumda ”Hayır‘ diyen siyasi haritaya baktığımızda üç tane öbeklenme görüyoruz. Bir tanesi Güneydoğu. Taleplerinin ne olduğu belli, ihtiyaçları, problem belli. Orta Anadolu ve Karadeniz’e baktığımızda ise yüzde 70’lerde evet oyu çıkan kalkınmak ve istihdam için devlete ihtiyaç duyan kendi coğrafyasının ekonomik dinamikleri yeterince güçlenmemiş, ne kadar çevreye zararlı bir yatırım deseniz bile o yatırımı çocuklarına istihdam umuduyla destek verdikleri coğrafya. Birde batı coğrafyası var. Kentleşmiş, metropolleşmiş, daha batılı, seküler bir hayat tarzı olan, kendi ekonomik aktörleri, dinamikleri güçlü devletten beklentisi ise hukuk ve özgürlük olan, dolayısıyla sürdürülebilirlik, çevre, kadın meselelerinin öne çıktığı bir coğrafya. Bu coğrafyalar sadece siyasetle tanımlanabilir yerler değil.  Bu kültürel ve ekonomik coğrafyayı değiştirecek iki yılda bir şey olmadı. Birden bire hayat değişmedi. Sosyo-ekonomik gelişmişlik bakımdan eğitim bakımından değişiklikler olmadı. Batı’da, metropolleşmiş coğrafya da muhalefetin oy alacağı kesin

- Cumhurbaşkanlığını Erdoğan kazandı. Ancak milletvekili seçiminde muhalefet ittifakı 300’ü geçti. Bu durumda Türkiye’yi nasıl bir tablo bekliyor? Erdoğan hemen bir seçim kararı alır mı? 

Öncelikle olmasını istediğim fikrimi söyleyeyim. Umulur ki bu ülkeyi yönetmeye talip olan adaylar uzlaşmanın kaçınılmaz olduğunu, bir arada yaşamak için birimizin dayatmalarına değil hepimizin ortak uzlaşma alanlarını çoğaltmaya ihtiyaç olduğunu görürler ve siyaset kültürümüzde devrim yaparlar. Tabiki Cumhurbaşkanına yeni Anayasayla verilen çok geniş yetki alanları var. Geçici bütçe ilan edip buna göre ülkeyi yönetmek dahil. Tayyip beyin siyaset tarzına baktığınız zaman da bunu yapabilir. Öyle de bir gücü, iradesi, arzusu var. Dayandığı toplumsal güçler de var. Dolayısıyla yine ‘parlemento bana engel olsa bile’ deyip yeni bir çok şey yapmaya devam edebilir.