İkinci Ergenekon davasının 69. duruşması

İkinci ''Ergenekon'' davasının 69. duruşması başladı. Duruşmada, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavisi devam eden tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün video konferans yöntemiyle dün yapmaya başladığı 350 sayfalık savunmasını tamamladı.

cumhuriyet.com.tr

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, tutuklu sanıklar eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, gazeteci Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay'ın da aralarında bulunduğu 32 tutuklu sanık katıldı.

Tutuklu yargılanan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Durmuş Ali Özoğlu, Mustafa Dönmez ve Fahri Kepek ise duruşmaya gelmedi. Duruşmada tutuksuz yargılanan emekli Orgeneral Hurşit Tolon da hazır bulundu.

Duruşmada, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavisi devam eden tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün video konferans yöntemiyle savunmasının alınmasına devam ediliyor.

Duruşmada video konferans yöntemiyle savunması alınan Ersöz, ''Kıskaç'', ''Selçuk'' ve ''İlk Adım'' kod isimli gizli tanıkların kendisiyle ilgili beyanlarının gerçek dışı olduğunu savundu.
Gizli tanığın, Gaffar Okkan'ın öldürülmesine ilişkin beyanlarının kendisine ezberlettirilen hususları anlatmasından başka bir şey olmadığını ileri süren Ersöz, tamamının yalan ve iftira olduğunu iddia etti.

Ersöz, Güneydoğu'da görev yaptığı dönemde terör örgütü PKK ile mücadele ederken illegal hiçbir iş yapmadığını ifade ederek, ''Görev yaptığım süre zarfında kanun, nizam ve emirler dışına çıkmadım, yasalara aykırı hiçbir emir vermedim'' dedi. Emekli Tuğgeneral Ersöz, hakkında yalan ifade veren kişilerle ilgili yasal işlem yapılmasını istedi. İddianamedeki suçlamaların tamamının 2003-2004 yıllarını, yani muvazzaflık dönemini kapsadığını belirten Ersöz, emeklilik dönemiyle ilgili herhangi bir suç ve eylemine yönelik somut delilin olmadığını kaydetti.

İddia olunan Ergenekon örgütüne bilerek katıldığı, örgüt adına faaliyet gösterdiğini kanıtlayacak somut delilin olmadığını belirten Ersöz, ''Jandarma Genel Komutanlığı'nın karargahında, kanuna uygun olarak atandığım meşru bir görevde, yasalara, komutan emirlerine uygun olarak icra ettiğim ve içinde hiçbir suç unsuru olmayan görevlerin çarpıtılması ile üzerime atılan bir iftiradır. Hiçbir zaman hiçbir örgüte üye olmadım, kaldı ki varlığı bile kanıtlanamayan bir düzmece örgüte asla'' diye konuştu.
 

Cumhuriyet Çalışma Grubu

Cumhuriyet Çalışma Grubu ile ilgili olarak, ''Grubun kurulması için sözde terör örgütünün talimatı nerededir, kim tarafından kime verilmiştir? Böyle bir belge veya ifade nerede, kimden ele geçirilmiştir?'' diyen Ersöz, ifadesini şöyle sürdürdü: ''Ben ne Jandarma Genel Komutanı'ndan ne de başka herhangi bir kişiden böyle bir talimat almadım ve adı geçen rütbelilere de böyle bir talimat vermedim, verildiğini de duymadım. İddianamede de buna ilişkin bir kanıt yoktur, sadece soyut bir iddia vardır. Böyle bir çalışma grubu kurulmamıştır. Askerlik yaşantım boyunca, ayrıntılarını açıkladığım askeri mevzuat hükümleri ve komutanlık emirlerine ilişkin esaslardan hiç ayrılmadım. 30 yıl boyunca amirlerimden tek bir ikaz bile almadan hizmetimi tamamladım.''

Yapılan görüşmelerin emirle olduğunu, istihbarat mevzuat ve konseptine uygun gerçekleştirildiğini ve emirle kayda alınıp komuta katına arz edildiğini ifade eden Ersöz, bu kayıtların alınmasının o dönemde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'ya göre suç teşkil etmediği gibi şantaj ve benzeri amaçlarla da kullanılmadığını kaydetti. Kent Otel'deki toplantılara da emekli olduktan sonra 2006 yılı Mayıs ayında bir kez katıldığını dile getiren Ersöz, ''Yanımda arkadaşım İlhan Özcan da vardı ve yemek parasını cebimizden ödedik. Toplantı, otelin zemin üstü katındaydı, gizli değildi ve bir örgüt toplantısı hiç değildi. Düşünün ki katıldığım o toplantıda eski bir içişleri bakanı, 2 emekli üst düzey komutan, bir rektör, birkaç akademisyen, yargı mensupları, gazeteciler ve bu kişilerin birçoğunun koruma polisleri ve personeli vardı'' diye konuştu.
 

Yurtdışına çıkışı

Ersöz, ''1 Temmuz 2008 tarihinde yapılan eş zamanlı operasyondan bir şekilde haberdar olup bir gün önce yurt dışına kaçtığı'' şeklindeki iddianın da gerçeğe aykırı olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti: ''Benim yurt dışı seyahatim planlı bir iş seyahatidir. 8 Haziran 2008'de Türkiye'ye gelen ve 10 Haziran 2008'de Milli Savunma Bakanlığına tanıtımını yaptığımız bir ürünün, üretici firması olan Polus şirketi yöneticileriyle o tarihte kararlaştırılmış ve bu şirketin 20 Haziran 2008 ve 24 Haziran 2008 tarihli davet yazıları üzerine Rusya Federasyonu Büyükelçiliğinden aldığım vize ile 30 Haziran 2008'de yurt dışına çıktım. Ayrıca, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde 19 Haziran 2009 tarihinde hususi pasaportumu değiştirdim. Bu hususların mahkeme tarafından ilgili yerlere sorulmasını talep ettim. Cevapları geldiğinde doğru söylediğim açıkça ortaya çıkacaktır. Ben hiçbir yerden operasyon yapılacağına ilişkin bilgi almadım ve kaçmadım. İddianameyi hazırlayanlar, (bir şekilde haber alıp) ifadesiyle, ellerinde hiçbir delil olmadan zorlama yorumla, adaleti yanıltma gayretlerine bir yenisini eklemektedirler. Kaldı ki telefonları dinlenen şüpheli bir kişiyim ve telefon görüşmelerimde yurt dışına ne zaman gideceğime kadar her şeyi konuşan biriyim. Niçin yurt dışına çıkışıma müsaade edilmiş, takdirlerinize sunuyorum.''
 

Darbe iddiaları

Yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerine fiilen iştirak ettiği iddialarına da değinen Ersöz, ''Bu suçlama, MİT'in işaret ettiği üzere bir dergide yayınlanan düzmece planlar ve yine olmadığı resmen açıklanan sözde bir planlama grubu ve içeriğinde suç unsuru bulunmadığı halde çarpıtılan 2 gazeteci ve 2 iş adamıyla yapılan görüşme ve kızımın bir telefon konuşmasına istinaden yapılmaktadır'' dedi. Sözde darbe planlarının gerçekleştirilmesine yönelik bir hazırlık hareketi olmadığını dile getiren Ersöz, ''Ne emrinde görev yaptığım amirlerim ne ben ne de emrimdeki hiçbir arkadaşım... Bırakın teşebbüs için gerekli fiil ve hazırlıkları yapmayı, böyle bir düşünceyi aklımızdan bile geçirmedik. Bu suçlama gerçekten mesnetsiz ve insafsızcadır'' diye konuştu. Görev yaptığı süre içinde, hiç kimseyi ne görüşlerine ne etnik kökenlerine ne de diğer özelliklerine göre izlenmesi ve kaydedilmesi gibi emirler verdiğini belirten Ersöz, bu yöndeki suçlamaları reddetti.

'Dosyam tefrik edilsin'

Eski kuvvet komutanları Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına'nın, ''emekli oldukları dönemde askeri müdahaleye zemin hazırlayabilecek eylem ve davranışlarda bulunulmaması'' gerekçesiyle dosyalarının ayrıldığını belirten Ersöz, iddianamede üzerine atılı suçlamaların muvazzaflık dönemine ait olduğunu, emekli olduktan sonra sıradan bir hayat yaşadığını belirterek, kendi dosyasının da ayrılmasını istedi. Duruşmaya öğlen arası verildi.
 

Davanın öğleden sonraki bölümünde Ersöz, Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve kendisinin Şener Eruygur'un makam odasında gizli toplantılar yaptıkları yönündeki iddialara değindi.

Selçuk ve Balbay'ın, dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un makamında yaptıkları hiçbir görüşmede bulunmadığını ifade eden Ersöz, Selçuk'u da karargahta hiç görmediğini, ne yüz yüze ne telefonla ne elektronik ortamlarda teması ve görüşmesi olmadığını söyledi. Ersöz, yine Mustafa Özbek ve Özbek'in eski başkanı olduğu Türk Metal Sendikası ile de hiçbir görüşmeleri olmadığını savundu.


Özkök'ün ifadesi

Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ün dosyada bulunan tanık ifadesine değinen Ersöz, Özkök ile yaptıkları görüşmeyi anlattı.
''O dönemde kendilerini de yanıltma gayreti içinde olan bazı kuruluşların jandarma aleyhine yaptıkları dezenformasyon vardı ve biz de kendisine bunu izah etmeye çalıştık'' diyen Ersöz, ''Hangi kuruluş, kime, hangi müşterisine yönlendirme yapıyor, TSK generallerini izlemek için kimin nerede karar aldığını, karar almadan dinlemeyi kimlerin yaptığını anlatmaya çalıştık. Özkök'ün, 'Sivil istihbarat birimleri beni dinleyebilir mi, bilgisayarıma girebilir mi?' şeklindeki sorularına cevap verdik'' diye konuştu.


Yaşar Büyükanıt

Ağustos 2004'te, Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı görevinden Bilecik 2. Jandarma Er Eğitim Tugay Komutanlığına atandığını, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un da bu dönemde emekli olduğunu belirten Ersöz, Eruygur'un yerine atanan Orgeneral Fevzi Türkeri'nin çağırması üzerine komutanlığa gittiğini söyledi.

Ersöz, komutanın, istihbarat başkanı olduğu dönemle ilgili olarak bazı söylentiler duyduğunu söylediğini ve birtakım sözde plan çalışmaları yapıp yapmadıklarını sorduğunu ifade ederek, emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında da herhangi bir çalışma yapılıp yapılmadığını sorduğunu kaydetti.


''27 Nisan e-Muhtırasının gereği neden yapılmadı?"

Ersöz, Türkeri'ne, Büyükanıt'ın soy ağacı konusunda, Eminönü ile Kocaeli Kandıra'da, jandarma istihbaratından olduklarını söyleyen iki kişi tarafından araştırma yapıldığı duyumunun alındığını, konunun araştırılması üzerine, o kişilerin bir daha bölgeye gelmediklerini öğrendiklerini söylediğini dile getirdi. Savunmasında, 27 Nisan 2007'de Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan e-muhtıraya da değinen Ersöz, Büyükanıt'ın bunu kendisinin kaleme aldığını söylediğini hatırlattı.

Ersöz, ''Madem 27 Nisan e-muhtırası hukuk dışıydı, Hükümet neden gereğini yapmadı? Sahibi belli olan 27 Nisan e-muhtırasını neden yargılamıyorlar? 27 Nisan'ı, 28 Şubat'ı yargılayamıyorsunuz. Peki 12 Eylül darbesini niçin yargılayamıyorsunuz?'' dedi.
Levent Ersöz, yazılı olarak hazırladığı 350 sayfalık savunmasını okumasının ardından, hakkında birçok şey söylendiğini, asker babanın asker doğan çocuğu olarak başı dimdik, mahkemenin karşısında olduğunu dile getirdi.


''Sıkıntılarıma son verin"

Bugüne kadar yaşadıklarına dayanmaya çalıştığını, ancak bir insanın üzerine bu kadar gelinmemesi gerektiğini ifade eden Ersöz, sözlerini şöyle tamamladı:
''Rusya'ya kaçtı gibi gösterilmemin gerçekle ilgisi yoktur. Örgütlerin öncelikli hedefi olan kişi olarak yurt içine normal yollardan giremezdim. Askeri hastaneye kendi kimliğimle girip tedavimi yaptıramazdım. Görev yaptığım istihbarat dairesinden tanımış olduğum kişilerin yardımıyla aileme teslim edilen kimlikle hastaneye müracaat ettim. O zaman bana 2 gün müsaade edilseydi, ameliyat olabilseydim, şimdi karşınızda yerimi almış olacaktım. Bu hastalığı maalesef hastanede edindim. 30'un üzerinde ameliyat geçirdim. Hasta yatağımda savunmamı hazırladım. Sonuna kadar Atatürk ilkeleri, Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkacağım. Bu sıkıntılara bir son vermenizi, uygun gördüğünüz bir tedbir ile tahliyeme karar vermenizi istiyorum.''

Duruşma yarın saat 09.00'a ertelendi.